Muhalefet, 31 Mart yerel seçimine şimdiye kadar hiç olmadığı kadar olumlu koşullarda gidiyor. Olumlu koşullardan kastettiğim; geçmişte AKP’ye oy verenlerden bir kısmının ilk kez partilerinden uzaklaşma eğilimi.  Bu eğilimin altında yatan birinci neden ekonomik; bıçağın vatandaşın kemiğine dayanmış olması, orta gelirli AKP seçmeninin de ciddi sıkıntılar yaşamaya başlaması.  Geniş anlamıyla bakıldığında, muhalefet olarak sadece Cumhur […]

Muhalefet, 31 Mart yerel seçimine şimdiye kadar hiç olmadığı kadar olumlu koşullarda gidiyor. Olumlu koşullardan kastettiğim; geçmişte AKP’ye oy verenlerden bir kısmının ilk kez partilerinden uzaklaşma eğilimi. 

Bu eğilimin altında yatan birinci neden ekonomik; bıçağın vatandaşın kemiğine dayanmış olması, orta gelirli AKP seçmeninin de ciddi sıkıntılar yaşamaya başlaması. 

Geniş anlamıyla bakıldığında, muhalefet olarak sadece Cumhur İttifakı denilen AKP-MHP ikilisi dışında kalanları saymak bile yetersiz kalır. Yetersiz kalır; çünkü AKP’li ve AKP içinde görünen bir kesim de (Davuoğlu-Gül), AKP’nin muhalefeti olarak, 31 Mart yerel seçimleri sonucunu bekliyor. 

Bu kesimin, seçim sonrası, AKP’den ayrılacak 50-60 milletvekili ile yeni bir parti kurma hesapları/hazırlıkları yaptıkları medyaya da yansıdı. Bu söylentilerin gerçek olup olmadıkları bir yana, yıllardır umudunu AKP’deki bir çözülmeye bağlamış bekleyenlerin “siyasi zavallılıklarını beslemek” gibi bir zararı var. 

Bu hazırlıklara bizzat tanık olanların ifadelerini duyunca, bekleyiş içinde olan bir “AKP muhalefeti” olduğuna ikna oluyorsunuz. Bu kesimin, Erdoğan’a karşı bir hamleye cesaret edebilmeleri, ancak AKP’nin 31 Mart’ta ciddi sarsıntı yaşamasına bağlı. Hesap ve hazırlık içinde olmaları ise, sonuçta harekete geçemeseler bile, onların da bir sarsıntı beklediklerini gösteriyor. 

Aslında, bir adreste yüzlerce seçmen bulunması, geçmişte Eğitim Bakanlığı da yapmış AKP’lilerin kendilerine oy verene “cennetten tapu” vadetmeleri, Erdoğan’ın AKP kampanyasının asıl yürütücüsü olarak il il dolaşıp teşkilata “aman gevşemeyin” talimatları vermesi, AKP’nin de sıkıntının farkında olduğuna işaret ediyor. 

Hal böyleyken, ana muhalefet partisi CHP, kendi tabanının ve sol çevrelerin AKP’ye karşı “mecburen” kendisine oy vereceği hesabıyla iyiden iyiye sağa yaslandı. Aslı çıkmasa da, bir ara MHP’den aday gösterilmeyen Fatih Mehmet Bucak’ın Siverek’te CHP adayı olacağının konuşulabilmesi bile, aday tercihlerinde nerelere savrulunduğunun göstergesi.  

Sonuç; parti örgütlerinden, PM’den istifalar, en önemli il İstanbul’da il başkanının istifa edip sonra vazgeçmesi… CHP, kendi içinde bir heyecan ve coşku yaratamazken, yaslandığı “mecburiyet” duygusunu da aşırı ölçüde zorladı! 

Bu zorlamanın parti bünyesinde nelere yol açacağı da 31 Mart sonrasında görülecek. 1 Nisan’da ortaya çıkacak sonuçtan bağımsız olarak, asıl olarak mecburiyete yaslanan ve sağa kayan politikalara parti içinden bir tepkinin yükselmesi kaçınılmaz gibi.  

İyi Parti, “ne derler” kompleksiyle HDP’yle görülmemeye azami dikkati gösteren CHP’nin bu halinden maksimum faydayı elde etme peşinde. AKP’den kaçış, Millet İttifakı’nın ciddi bir kazanımına yol açarsa, bundan büyük payı kendi hanesine yazan İyi Parti olacak. 

HDP ise, asıl olarak kayyımların atandığı belediyeleri kazanmayı hedeflerken, Batı’da büyük ölçüde bu “mecburiyet” duygusunun etkisi altında davranıp, aday çıkarmıyor. 

AKP’nin dindar kesimlerde yarattığı düş kırıklığının farkında olan Saadet Partisi, bir yandan “cepsiz ceketlerler”le çalıp çırpmayan namuslu bir politika vadederken, öte yandan da AKP’nin sarsıntı yaşayacağı hesabıyla, merkeze yaklaşarak dindar/muhafazakar kesimlerin dışına uzanmayı hedefleyen bir politika izliyor. 

Kısacası, 1 Nisan’da ortaya çıkacak tablo bütün partilerde kartların yeniden karılmasına, iç hesaplaşma ve yeni yönelimlere yol açacak.     

İşte o koşullarda; mecburiyeti reddeden, gerçekten halkçı bir sol sosyalist alternatif ihtiyacı her zamankinden daha fazla hissedilecek!