Mixer, 2020’ye ziyaretçilerini aktif izleyici haline getirdiği “Biz Aslında” isimli bir sergiyle başladı. Yönetmen Kılcıoğlu’nun senaryosunu yazıp kürasyonunu üstlendiği sergi 22 Şubat’a kadar açık olacak. 11 sanatçı, kendilerine ait bir sahneyi farklı medyumlar kullanarak sinemasal bir anlatımın parçası haline getiriyor

1 senaryo, 11 sanatçı ve sinematografik  bir sergi: Biz Aslında

Taner TURNA

Mixer, 2020’ye ziyaretçilerini aktif izleyici haline getirdiği “Biz Aslında” isimli disiplinlerarası bir sergi ile başlıyor. Yönetmen Can Kılcıoğlu’nun hem senaryosunu yazdığı hem de kürasyonunu üstlendiği sergide yer alan 11 sanatçı, kendilerine ait olan bir sahneyi farklı medyumlar kullanarak sinemasal bir anlatımın parçası haline geldi. 7 aylık bir sürecin ardından Ayça Telgeren, Ahu Akgün, Börte İpek, Bengisu Bayrak, Furkan Öztekin, Mediha Didem Türemen, Meltem Şahin, Meltem Sırtıkara, Volkan Aslan, Yasemin Özcan’ın çalışmaları, Okan Kaya’nın ses tasarımı ve Utku Kara’nın ışık tasarımı ile ortaya sinematografik bir sergi çıktı. Ben de bu sıra dışı sergiye dair merak ettiğim soruların peşine düştüm ve çok samimi cevaplar aldım. Lafı çok uzatmadan sahneyi yaratıcılara bırakıyorum.

Can Kılcıoğlu (Yönetmen/Küratör)

>> Bir yönetmen olarak, kamera açıları yerine yürüyüş rotası oluşturarak ve ziyaretçilerin eserler karşısında aldıkları pozisyonları düşünerek, mekân ve akış yaratmak nasıl bir deneyimdi sizin için?

Ben hikâye anlatmayı seviyorum. Ama hikâye anlatırken de türler arası geçişler yaratmak ve biçimlerle oynamak hoşuma gidiyor. Bir dramın içinde saklanıp bir anda ortaya çıkan komediyi bulmayı seviyorum. Ya da gergin bir anda ortaya çıkan beklenmedik, imkânsız bir umut anını... Bugüne kadar genelde film çektim; sinema filmi, kısa film ya da video. Ama şu anda ise bir tiyatro oyunu projesi üzerinde çalışıyorum; bu kez müzikal bir kara komedi yazıyorum. Yani sınırları değiştirmeye çalışmak, disiplinler arası geçişler yapmaya çalışmak bana çok heyecan veriyor.

‘Biz Aslında’ da biraz böyle deli bir heyecanın sonucu ortaya çıktı. Bir serginin hikâyesi hatta senaryosu neden olmasın diye yola çıktık ve yaklaşık 7 aylık bir çalışma sinematografik bir sergiye dönüştü. Burada seyirciyi pasif izleyici konumundan çıkartıp ‘aktif/ katılan izleyici’ haline getirmeye çalıştık. Bu kez seyirci bir senaryoyu takip etmek için koltuğa oturup film izlemek yerine mekânı, farklı disiplinlerden oluşan eserleri, onlara eşlik eden ses tasarımıyla gezerek senaryo akışını algılayacak. Sergiden çıktığında da çok yakından tanıklık ettiği bir filmi izlemiş, hikâyeyi de kafasında örmüş olmasını umuyoruz.

>> 12 farklı sanatçının ürettiklerinden nasıl bir ortak duygu yarattınız? Bu duygusu sinematografik bir sergiye dönüştürmek için neler kullandınız?

Çok alışık olmadığımız bir sistemle çalıştık. 11 sanatçının her birinin kendi sahnesi vardı, kendilerine ait özgür, bağımsız bir alanı vardı ama bir yandan da bütünde de bir anlama ulaşmamız gerekiyordu. Ve serginin tamamının da bir iş, bir eser olabilmesi için çok çaba sarf ettik. Tüm sanatçılarla ilk fikir aşamasından uygulamanın son anına kadar aylarca hep iletişim ve koordinasyon halindeydik. Çünkü yaratım süreci çok sancılı bir süreçtir, sanatçının zaman zaman fikri, uygulama şekli, medyumu bile değişebilir. Bu noktada sanatçılarla yan yana yürümeyi, aynı yöne bakmayı başarabildik. Ortak bir dil yaratmak, seyirciyi o dünyanın akışına bırakabilmek benim için çok önemliydi. Ve hep ‘bir bütünün bir parçası olan bağımsız işler’ hissini koruduk. Sanatçılar da beraber çalışma fikrine ve sergiye çok inandılar ve bu süreç için çok çaba sarf ettiler. Burada ses ışık ve mekân tasarımının önemini ve sergiye müthiş katkı sağladığını da vurgulamam gerekir. Mekân tasarımı seyircinin deneyimine eşlik eden, seyirciye bir rota çizerek yönlendirebilen bir yapı oluşturdu. Ses tasarımı da; sahnelerin altını çizen, birbirine bağlayan ve seyircinin eserlerle kurduğu bağı kuvvetlendiren sinematografik bir yapı sağladı. Sonuç olarak seyirciyle iç içe, seyircinin katılımıyla kuvvetlenen, seyirciyle ilişkilenen deneysel bir sergi yapmaya çalıştık.

Ahu Akgün ve Yasemin Özcan (Sanatçılar)

1-senaryo-11-sanatci-ve-sinematografik-bir-sergi-biz-aslinda-677102-1.

Ahu Akgün

>> Bir sergi mekânında değil de bir film sahnesinde yer alarak, yani senaryonun bir parçası olarak üretimde bulunmak nasıl bir deneyimdi?

Ahu Akgün: İşlerin senaryoya sadık şekilde üretilmesi gerekiyordu ve benim de sahnem “ayrılık” sahnesiydi. İzleyiciyi bu belirlenmiş anlama çekmek ve sahneyi yansıtırken bu kadar açıklayıcı olma durumu, açıkçası beni en zorlayan kısmı oldu. İkincil anlamların var olmadığı, sahne bütünlüğünü bozmayacak ve senaryoya hizmet edecek bir iş üretmek, beni oldukça kişisel verilerimi kullanmaya itti. Her birimizin şöyle ya da böyle aşına olduğu ayrılık tecrübesini, senaryoda karşıma çıkan ve kendi hayatımda biriktirdiğim, benim olmayan ama duygusal süreçleri sonunda bana yapışmış ve artık sorumluluğu bana ait olan objeler üzerinden aktarmaya çalıştım. Haliyle üretim süreci bende duygusal bir yorgunluğa yol açtı. Üretirken en eğlendiğim kısım da ayrılıkla başa çıkmaya çalışan bir karakter yaratmak oldu. Bu karakter benim de yapabileceğim ama hiç yapmadığım bir şey yapıyor ve geride kalan her bir objeyle tek tek yüzleşiyor, bu objeleri ayrılığın delilleri olarak tanımlayıp itinayla numaralandırıyor. Bazen sitemli bazen de sorumlu iç sesiyle aslında ayrılık yaşadığı kişiyle iletişime geçiyor ve bu objelerin zamanla kendisinde yer ettiği anlamlarını sorguluyor.

Yasemin Özcan: Disiplinlerarasılıktan söz ederken, aslında cümle içinde kullandığımız kadar pratik edemediğimize hemfikirizdir. Farklı disiplinlerin karşılaşması, bundan doğacak potansiyeller ve diyalog ortamının oluşma koşulları başımıza sık gelmiyor. Sergi daveti öncelikle bu cephesiyle ilgimi çekti. Öte yanda çeşitliliğin, birbirini duymanın ve alan açmanın gücüne inançla Can’ın daveti güncel sanat alanındaki alışkanlıklarımızı düşündüğümüzde riskler barındıran ve o riskleri almaya değer bir davetti. Denemeye, deneyimlemeye izin vermek, düşünülmüş bir çerçevenin içinde dans etmek ya da birlikte düşünmek. Benim için süreç devam ediyor, Okan’ın müziği ve ışıkları ile senaryonun nasıl çalışacağını hep birlikte deneyimleyeceğiz.

1-senaryo-11-sanatci-ve-sinematografik-bir-sergi-biz-aslinda-677103-1.

Yasemin Özcan

Okan Kaya (Ses Tasarımı)

>> Sinemada ses kullanımı ile belli bir akışa sahip 12 sahnenin yaratıldığı sergi düzeninde ses kullanımı arasında oluşan farklılıklar nelerdir?

Sinemada bir yönetmen ve bir kurgucu olması, ortaya çıkan filme senkron bir ses ve müzik tasarımı olması ve seyircisini adım adım içine alan bir dünyası olması, müzisyen tarafından yapılan ses ve müziğin tek bir kimlikte toplanabilmesine olanak sağlıyor. Bu sergide eğer senarist ve 11 çalışmayı yapan tek kişi olsaydı, belki de sinemadakine benzer yaklaşımlar sergilenebilirdi. Sergiyi gezince zaten anlayacaksınız, tek bir senaryonun sahnelerini ayrı yönetmenler ayrı kurgucular yapmış gibi. Bu yüzden de sergiyi görmeye geleceklerin üzerinde nasıl bir etki bırakacağını hiç bilmiyorum.

1-senaryo-11-sanatci-ve-sinematografik-bir-sergi-biz-aslinda-677104-1.

Okan Kaya