Fidel’den Chavez’e, kendi dostlarını kendi seçiyordu, 90 yaşındaki bir kayıp yakınına sımsıkı sarılabiliyordu, Arjantin’in gerçek mücadelesinin ve gururun örneği sensin diyerek. Bugün sadece Arjantin ve Napoli’de değil, dünyanın her yerinde gözyaşlarıyla anılıyor dahi herif, hissettirdiği müthiş anlar ve unutulmayacak hatıralar için.

10’dan başkası yalan!

ALPER TURGUT

Salt popüler, ucuz ve kıytırık da değil ha, hayli eski, işinde iyi, tek kelimeyle ciddi spor gazete ve dergileri, “Tanrı Öldü!” diye manşet attılar, 10’un erken vedasının ardından. Diego Armando Maradona, tanrının eli mi ya da ta kendisi mi bilemem, lakin bildiğim bir şey var, 1986 yılında dünya resmen onun etrafında dönüyordu. Hepimiz harbiden büyülenmiş gibiydik, minicik bir adam, büyük, çok büyük tutkusunu, hızla yayıyordu işte, bir daha hiçbir dünya kupası, Meksika gibi olamadı, çünkü böylesi bir baskın karakter, asla gelmedi, gelemedi. Ulusalcı hisleri bariz yoğun olan, başkaca bir ülkenin milli takımını tutmam ben diyenler dahi, vallahi billahi gönlüm kayıyor diyerek, kendine mâni olamıyordu, Maradona, futboldan çok daha fazlasıydı.

Diego’nun hayatına ne yaptığından daha çok, bizlerin hayatına ne kattığı değil midir meselenin özü. Maradona, yetenekli ayaklarım kadar, lanet olasıca bağımlılıklarım da var diyerek, kendi özeleştirisini verebiliyordu, hiç değilse, onu, kusursuz, mekanik, noksansız, ruhsuz ve elbette inanılmaz ünlü olan yepyeni süper topçularla mukayese edecek değiliz. Maradona, büyük bir antikahraman idi, hataları, yanlışları, olumsuzlukları, eksiklikleriyle, sporu ve doğal olarak bahisleri de yönlendiren güçlü ve tekinsiz tiplerle iyi geçinmeye didinen donuk süperkahraman futbolculardan daha insani ve daha afiliydi, kesinlikle!

Hop diye bir anda yükseliveren, günlük 28 bin, 29 bin diye bahsi geçen memleketimin vakaları dururken, Maradona’yı mı düşünelim ve ona üzülelim diyen olacaktır. Bizleri gerçekten sarsan şey, bir efsanenin aramızdan erken ayrılışı olduğu kadar, artık salt anılarımızda saklanan çocukluğumuzu veya gençliğimizi, her yitenin ardından yine ve yeniden avutmak zorunda kalışımızdır belki de. Evet, onun çalımlarla rakiplerini ekarte edişini, topu inanılmaz sürüşünü, pasını, ortasını, şutunu, kafasını canlı seyreden insanın heyecanı, televizyonda veya sosyal medyada eski gollerini seyreden yeni nesillerde aynı olabilir mi?

Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te, başkanlık ofisi Pembe Ev’de (Casa Rosada), Maradona’nın cenazesini selamladı binlerce kişi, sıraya girerek, tek tek, formalarla süslenmiş tabutunun önünden geçti. Ağlayanlar, duasını fısıldayanlar, tezahürat edenler, slogan atanlar, göğüslerini yumruklayarak, Arjantin diye haykıranlar, Diego, Diego, Diego diye bağıranlar vardı. İlginç olan, Maradona futbolu bıraktıktan sonra doğanların çokluğuydu, demek ki, efsane kalmanın, ölümsüzlüğe varmanın formülü buydu, sadece akranlarını etkileyebilmek değil, tüm nesilleri cezbedebilmek, hiç şüphesiz.

Hah! Köy Kanunu, nüfusu 2 bin ilâ 20 bin arasındaki yerler için burası ‘kasabadır’ diyor, yani güzel yurdumuzda, günlük artış hızıyla böbürlenen virüs, kasaba artık bana yetmez oldu, şehirlere göz diktim diyor. Harbiden saklayarak, sakınarak, açıklamayarak, topu oraya buraya atarak, gerçeklerden kaçarak bir yere varılmayacağı o kadar belirgin idi ki, yine de hasıraltı etmeye, olanı biteni gizlemeye çabaladılar, onca itiraza ve doğrusunu anlatın çağrısına rağmen.

Koskoca toplum, elbette aynı düşünen insanlardan oluşmuyor, kimi virüse inanmıyor, kimi aşırı korkuyor, kimi aşı olmayacağını şimdiden açıklıyor, kimi de ne varsa getirin hepsini kullanayım diyor. Vurdumduymaz tipler, salgın koşullarında bile, gündelik hayat rutinlerine devam etmeye çalıştığı için bugün hemen her yerden “Ben de pozitifim” sözleri yükseliyor. Hem süreç iyi yönetilmedi hem de insanlarımız dikkat etmedi, özen göstermedi, ikisi bir araya gelince de virüs hâkimiyeti eline geçiriverdi. Hâlâ karmaşa devam etmekte ısrarla. Çin aşısı alalım, Alman aşısı kullanalım, ABD aşısından şaşmayalım, yerli aşı zaten yolda. Aman be kardeşim, artık bir karar verin, herkesin ayarı şaştı, tadı kaçtı, bilesiniz.

Öylesine tuhaf günler yaşıyoruz ki, cezaevinden yeni çıkmış organize suç örgütü lideri, iktidarın küçük ortağından güç alarak, ana muhalefet partisi liderini alenen tehdit ediyor, hatta daha da coşarak, “Sende beni öldürtecek yürek var mı?” diye soruyor. Şimdi bir Kemal Kılıçdaroğlu’nu düşünün, bir de şu suali, yani gülsem mi, yoksa ülkece ne hale düştüğümüze mi üzülsem karar veremedim. Alaattin Çakıcı’ya operasyon var, hemen kaç diyen ANAP’lı bakanı, onun telefonuyla vücut kimyaları bozulan iş insanlarını hatırlıyorum geçmişte, mafya ile siyaset ilişkileri, asla bitmiyor arkadaş, nasıl da bağlıysa birbirlerine artık!

Maradona, bizi Arjantin’le tanıştırdı ya, sonra iki ülkenin benzerliklerini görüp şaşkına döndük. Binlerce kilometre uzaktaki bu yerde yaşayan insanlar da bizim gibiydi, mantıklarından daha ziyade duygularıyla yaşıyor, hisleriyle tepki veriyorlardı. Onların da lanet olasıca kanlı cuntası vardı, kirli postallar, hayatlarına basmıştı. Gözaltında kayıplar, bizim kadar onların da kapanmayan yarasıydı. Plaza de Mayo Anneleri ve Cumartesi Anneleri, bakmayın farklı yarımkürede olduklarına, acılar ortaktı ve onlar anaydı, her koşulda yavrularının peşindeydiler, inatla, ısrarla, inançla. Arjantin de ekonomik krizin vurgunu yemişti bizim gibi, mafya-siyaset onlarda da kanıksanmış bir saçmalıktı, yani benzerlikler say say bitmeyecek gibiydi, hele ki olumsuzluklar mevzubahis ise tıpatıp aynıydı neredeyse.

O yüzden bırakın da Maradona’yı bağrımıza basabilelim, yok lümpendi, en alttan gelendi, eğlence deyince abartmadan geçemezdi, falan filan bunlar derdimiz değil! Ağız dolusu sövebiliyordu sisteme, hunharca fikrini söyleyebiliyordu, ezilenlerden yanayım diyebiliyordu. Fidel’den Chavez’e, kendi dostlarını kendi seçiyordu, 90 yaşındaki bir kayıp yakınına sımsıkı sarılabiliyordu, Arjantin’in gerçek mücadelesinin ve gururun örneği sensin diyerek. Bugün sadece Arjantin ve Napoli’de değil, dünyanın her yerinde gözyaşlarıyla anılıyor dahi herif, hissettirdiği müthiş anlar ve unutulmayacak hatıralar için. O vakit, 10’un kendi sözleriyle bitirelim yazıyı; “Hayatım boyunca çok çalıştım. Hiçbir şeyi hak etmediğimi, her şeyin kolay geldiğini söyleyenler, k.çımı öpebilirler."