10 Ekim Ankara Katliamı Davası duruşmasının dördüncü günü salonda gerginlik ile başladı. Ailelerin ve yaralıların "Polisler yaralılarımızın üzerine biber gazı sıktı, gözlerimle gördüm, soludum. Sizi neden inandıramıyoruz" sitemi ile sürüyor. Katliamdan yaralı olarak kurtulan Öğretmen Mehmet Murat Akçalı'nın anlattıkları ise akıllara Aziz Nesin kitaplarını anımsattı

10 Ekim davası: 4'ncü gün gerginlikle başladı
Burcu Cansu

Ankara Katliamı Davasının ikinci duruşmasının dördüncü günü gerginlikle başladı. 10 Ekim’de “can”larını kaybedenler “duruşma katılım kartı” olmaksızın duruşmaya katılamazken, sanıkların yakınlarının duruşma salonuna ellerini kollarını sallayarak girmesi tepki çekti. Sanık yakınlarının salonda olduğunu fark eden aileler, şahısları dışarı çıkardı. Duruşma salonunda görevli polis memurlarına “Bizler katılım kartı olmadan salona alınmazken, bu kişiler nasıl oluyor da salona giriyor” diye hesap soruldu. Aileler salondan iki kişiyi çıkardığını belirtti. Şikayet üzerine salonda yapılan kimlik kartı yoklaması sonucu bir kişi dışarı çıkarıldı. Salonda toplamda üç kişi çıkarıldı.

Duruşmanın dördüncü gününde de 10 Ekim katliamında "can"larını yitirenler ve yararıların müşteki sıfatı ile ifadeleri alınmaya devam edildi.

"Bunlar sadece piyon, bunları yönetenler nerde?"

Şükran Elcik:

“Adana’dan barış için özgürlük için Ankara’ya geldim. 45 geçmişti ki bombalar paytladı. Bir kuş nasıl uçar, resmen o şekilde uçmuşum. Her yer kan ravan içerisindeydi, her yerim insan parçasıydı. Kapalı olmama rağmen, kızım günlerce saçlarımdan insan eti çıkardı.

Bu kadar insanın vebalini nasıl kaldıracaklar? Vicdan olsa vicdan azabından yaşamıyor olacaklardı. Bunlar sadece piyon, bunların başı bunları yönlendirenler nerde? Üstleri paspal ama rezidansta yaşıyorlar. Bu paranın kaynağı nerde? Bu kadının babasının da yargılanmasını istiyorum. 16 aydır ölümlerden ölüm beğendik, ölüler öldü biz hergün ölüyoruz. Hepimizi yarım adam yaptılar, ruh sağlığımız bozuk. Orada hiç ölmeyecek arkadaşlarım biber gazından öldü. Biz bu develete ne yaptık da üzerimize biber gazı attılar? Çocuklarım beni Adana’ya götürene kadar müdahale edilmedi. İnsanlık mı öldü?

İyi araştırın ele başlarını bulun.

Herkes vücudunda kaç bilye ile yaşıyor. Biz size ne yapmıştık, çocuklarınıza mı zarar vermiştik? Bizimde herkes gibi özgürce yaşamaya hakkımız var. 16 asker öldüğünde de doğu da anne karnında doğmadan ölen bebek öldüğünde de çok etkilenmiştim, barış demiştik. A kapısından alınıp, B kapısından bırakılmalarını istemiyoruz. Çocuklarımızın da psikolojisi bozuldu. Evlatlarınızı düşünseniz orada olmazdınız, katilsiniz, canisiniz dedi.

Suruç katliamında kendini patlatan adamın annesi günlerce ifade verdi, ‘Diğer çocuğum da yok, o da kendini patlatabilir’ dedi, ne oldu. Alıp geri bıraktılar geldi içimizde kendini patlattı. Neyin derdindesiniz, kime çanak tutuyorsunuz? Size bu kadar fırsat verilirse daha çok bomba patlatırsınız. Allahınızdan korkun. Hiç vicdanınızı sorguladınız mı?"

Kardeşimi, kızımı kaybettim...

İzzettin Çevik:

“Ben öğretmenim, ne konuşacağım ne söyleyeceğim bir şey konuşmam anlatmam gerekiyor mu bu geniş büyük ailemle onların söyledilerinin üzerine ne koyabilirim. Ben istiyorum ki orada Kral varsa burada da Hakim olsun. Zihin engelliler öğretmeniyim, velim beni aramış seni merak ediyorum nerdesin diyor. Ben burdayım.

Şu bahsettiğimiz barışa idama değinmek istiyorum. Buradakiler benim hemşehrim. Ben Urfalıyım, Suruçluyum, asimile olmuş Kürdüm. Suphi ben Suruçluyum, ‘ticaretime bakıyorum’ dedin. Hepiniz benim hemşehrimsiniz. 9 kardeşin abisiyim ben. 12 Eylül ü gördüm. Devlet bize hep öteki davrandı. Çalışmaktan bahsediyorsunuz, 11 saat çalışıyorum diyorsunuz… ben çalıştım hakikatan çalıştım 2 işten aşağı iş yapmadım. 82 den beri ekmek parası kazanırım. 74-75’te Suruç’ta kardeşim Nilgün sırtımdaydı. Sırtımda Nilgün ile oynardım… bunları anlatıyorum çünkü benimle helalleşmeniz lazım. Barış sizin çocuklarınız için sizin için lazımdı.

Bu ülkede adalet az. Bize adalet lazım. Zayıf olana yoksul olana adalet lazım, barış lazım. Benim kızım eşim ben aktivist değildi, benim ailem işveren. Kızımızı mühendislikte niye okuttuk, biz amaleydik, biz sana sanayici olmuştuk. PVC işi ile uğraşıyoruz. Ailemizin yeri de çalışan da belli. Hem patronlar derneği hem de Eğitim Sen’liyim ben. Ben bacım eşim kızım gelmiştik. Bizim köyden ilk kadın mühendis olacaktı. Savrulduğunu gördüm… ben ne yaptım dedim. 3 kadınla buraya geldim ve ben ne yaptım dedim. Gözümü açtım, anlamaya çalıştım ne olduğunu. Nasıl buldum bilmiyorum Hatice geldi… O koku, o yerdeki sıvılar… ben orda kızımı gördüm, anlatamam. Kız kardeşim uyuyor gibi uzanmıştı. Üstümdekiler beni kormuştu. Önce kızım, bacım, karım beni korudu. Ben hayatta kaldım. Benimle helalleşmek zorundasınız idama karşıyım, benimle helalleşmeden ölmeden. Kan davası güdemeyiz biz.

İngilteredeki adeleti demokrasiyi kıskanıyoruz

Benimle helalleşmek işin için içindekileri söyleyin adalete yardımcı olun, seçilmiş ve atanmış olanların bu işte kimin parmağı varsa yardımcı olun. Bu çocukların üzerinden yeni bir ülke kuruyoruz anlaşıldı… 18 yaşında seçilmekten bahsediliyor, onlar ölen insanların üzerine panzer sürer, gazı atar… meclis bu insnalrla doldurulacak.

Benim kız kardeşim, kızım yok, eşim malulen emekli olacak…”

"İkinci kez engelli olmama dayanamayan annemi de kaybettim"

Abdulselam Çetin:

“Konuşamıyorum. Yazılı beyanımı avukatıma verdim, okumasını istiyorum.

Müşteki vekili Avukat Sevinç Hocaoğlulları yazılı ifadeyi okudu.

İfadede şu ifadeler yer aldı:

“Ölen biz olduk. Devletin gözünün önünde patlama oldu, görmezden geldi. Ben engelliyim, engelli halimle her Ankara’ya geldiğimde kendimi güvende hissederdim. İkinci kez engelli oldum. Barış için beni ne kadar öldürseler de ne kadar engelli bırakasalar da biz hala barış demeye geleceğiz. Mersin den 26 otobüs geldik. Tanıdıklarımla sohbet ettim. Coşku ile halay çeken gençleri gördüm. Simit ayran satan canın eğilmesi ile patlama oldu. Parçalandı… savruldum… doktorlar bana ve yaralılara müdahale ederken gaz atıldı, yanımdaki yaralı gaz öncesinde nefes alırken sonra nefes almadı. Yaşlı annem bu yaşımda bana bebekler gibi baktı. Annem benim halime üzüle üzüle alzheimer oldu, yatağa düştü geçen cumada toprağa verdik. 101 can gibi ölseydim de annemi toprağa vermeseydim dedim. 101 can için acılarım dinmeden annemin de acısına sebep olanlardan şikayetçiyim.”

Siyasi iktidar oynadığı oyundan vazgeçsin

Yusuf Can:

“Devrim şehilerini ve 10 Ekim şehitlerini saygı ile anıyorum. Siyasi iktidar halkların üzerinde oynadığı oyundan vazgeçsin. 10 Ekim’de gar meydanında AKP iktidarı sayesinde kan kardeşi olduk. Onlardan şikayetçiym. Halkların birlikte yaşaması için Ankara’daydık. Biz halkların kardeşliği için her mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz."

"Gaz sıkılmasa oğlumu kurtarabilirdim"

Berivan Tedik Yeşiltepe:

“Korkmaz tedik’in ablasıyım. Gar katliamında orada değildim. Sorumluluğu olan tüm yetkililerden şikayetçiyim.”

Zöhre Tedik:

“Korkmaz Tedik’in annesiyim. 10 Ekim günü ben KESK ile oğlum partisinin çağrısı ile kimsenin ölmemesi için çocuklar babasız kalmasız diye, askerler gençler ölmesin diye, oğlum anne gitmemiz lazım dedi.

Tam oğlumla buluştuk. Gelirken durdurulmadık diye bir gariplik var derken ben barış mitingi dedim. Neden sadece bir iki tane trafik polisi vardı. Alanda bir gariplik var ama nasılsa Valilik bize izin vermiş böyle bir saldırı insanın aklına gelmiyor. Herkes barışı haykırmak için gelmiş, suç mu işlemişiz? Oğluma bir tel geldi, hemen gelcem dedi gitmesi ile bir patlama oldu. Eşim kızım ben yan yanaydık. Ses bombası yatın dedi. Kaçışmaya başlandı. Gara doğru gittik. Sırtımı dayadım ve Korkmaz yok dedim, eşm önde biz arkada Korkmaz’ı aradık. Oğlumu ararken bir gaz atıldı tekrar kaçıştık. Tekrar alana girdim. Gaz atılmasaydı ben oğluma kavuşurdum. Aman korkmaz’a gaz gelmesin demişler. Bir tek şah damarında şarabnel vardı. Belki de onu kurtaracaktım o gaz oğlumu öldürecekti. Bizim niyetimiz, valilikten izin çıkmışsa bişey olmaz diyorduk, çok çok gaz atılır diye limon diye limon almıştık. Ben gitsem öperdim, sarılırdırdım, hastaneye götürürdüm. Ölenler bir kez daha ölsün diye mi gaz atıldı. Alana geldim alanı süpürüyorlar. Yaşım 55 100 olsabile adalet isteyeceğim. Üzerine kapanan hemşire gazdan etkilendiğini söyledi.

Emniyetten kimin emir verdiği belli değil mi? Belli. Bu yalan olamaz oğluma yetişemedim, anne demişti belki anne beni kurtar demişti. Burada bunların yargılanması yüzde yüz şarttır. Yaralılarımıza yetişemedik. Her şey belli. Neden oğluma yetişecem taksi beni götürmüyor. Bu bize reva mı biz bir tek insanın canı kaybolmasın diye gelmiştik. Sivil polisler sanki bizden gibi görünürdü ki çok fazla sivil polis olurdu, ne sivil polis ne de resmi polis yoktu de eyleme gelenler öldü de bir tek sivil polis yok. Onlar ölsün diye demiyorum, kimse ölmesin. Neden bizi korumadılar? Hiç onların oğlu öldü mü?

Bütün bu polislerin, üstümüze gaz atanların, katkısı olan, sessiz kalan 16 önde oturan çocukları babaları anaları olan insnalar bu düzenekleri bu bombaları hazırlarken kimden emir aldılar. Barış isteyen çcoukalrımızın üstünde bomba patlattılar, barış talebinde bulununlar ömür boyu hapse mahkum oluyor, piyonlar ama emir verenleri de tutuklamanız lazım. Şık giyinmekle olmaz.

Korkmazı ne zaman aramak istesem elim böğrümde kaldı, oğlum büyüdü, asker oldu. Evlenecekti, tournlarım olacaktı herşeyimiz yarım kaldı. Bu bombayı yapanların da gaz sıkanlarında da izin verip bizi gaza bulayan valiliğin de, oyumuz arttı diye yönetici var dendiğinde dil sürçmüştür dedim. Adalet istiyoruz, siz yapacaksınız, geleceğinz içn yapacaksınız. Böyle bir davanın altında kalamazsınız. Yalan mı söylüyoruz, gaz atıldı çocuklarımızın üzerine…”

Aziz Nesin Kitabı değil gerçek hayat hikayesi

Mehmet Murat Akçalı:

“ben matamatik öğretmenliği yapıyorum. Hiçbir fikrin insan hayatından daha önemli olmayacağını anlattım öğrencilerime…Biz yaralıyken, üzerime gaz atan polisler de ölmesin diye gitmiştik. O kadar çok çağrıcı ve katılımcı vardı ki umutlandık. Geceleri uyuyamıyordum. Eskişehir’de polislerin döverek katlettiği Ali İsmail’in yüzünü görüyordum, hiç görmediğim çocuğu rüyamda görüyordum. Eğitim Sen üyesiyim. Yol boyu Sedat Peker’in kan gölünde boğacağız sözlerini konuşuyorduk. Benimde dikkatimi çekti. Polis durdurması ve polis eskortu olmadı. Çok kalabalık tabi, Özdemir ile yürüyoruz. Gidip çay sigara yapalım dedik. Hızlıca yürüdük. Bir tane polis yoktu. Ne sivil, ne resmi… şaşırdık ama aklımıza hiç gelmedi. Köfte satan işportacıdan çay aldık. İkinci bombanın patladığı yerin oradaki ağaç gölgesini gördüm. Havuzun kenarına oturduk. Sigaramı yaktım, oğlum en zararlı çayı yapıyorsun derken…

Bomba patladı. Ses bombasıdır dedim, ayağa kalkar gibi yaptım, kulaklarım gitmiş ikinci patlamayı duymadım. O an cenin pozisyonu almışım. Orada yitdiğim arkadaların bedenleri bana siper olmuş. 20 bilge bir çok şehidimizden çıkıp bana girmiş. Hız kesmiş. Yatıyorum ama ne olduğunu anlayamıyoruz. Kıpırdayamıyorum. Şokun da etkisi var. Yavaşça konuşuyorum. Birisi geldi kameraya çekiyor. Uzun uzun beni kameraya çekti. Hatta avukat arkadalar sordu, yardım etmediler mi diye… önce kamera vardı. Takım elbise ceketi vardı, amatör kamera ile beni ve çevreyi çekti. Pek acı hissetmedim, o kadar yaraya rağmen canım yanmadı. Oğlumu düşündüm. Anlattıklarım, yaşananların yanında o kadar ufak ki… gaz geldi, Özdemir ile konuşuyorduk. Gaz geldi nefes alamamaya başladım, özdemir bizim hepimizi burada öldürecekler dedim, kurşun sesleri geliyordu.

“Yeter artık yeter”

10 Ekim Katliamı Davasında aileler ve yaralılar yaşadıklarını anlatırken, katliamda yaşamını kaybeden Güney Doğan'ın anne ve babası salonda fenalık geçirdi. Güney’in annesi anlatılanları dinlerken “yeter artık yeter” diyerek fenalaştı. Dışarı çıkarıldılar. Sağlık ekipleri müdahale edildi.

Akçalı, Aziz Nesin kitaplarını anımsatan yaşadıklarını anlatmaya şu şekilde devam etti:

Özdemir sakin ol dedi.

Hastanede 5 gün beni oyaladılar. Uçağın kalkacak, sabah akşam diye diye 5 gün…

Sağlık Bakanlığı beni oyaladı. Çocuğum çok tuhaf şeyler yaşadı. Taksi tutup gideyim diyorum izin vermiyorlar. Kesinlikle uçakla gideceksin diyerek beni oyaladılar. Uçağa ailemi almadılar, hasta yakını alınamaz dediler. Uçak ekibinde pilot var, hasta bakıcı var… yer vardı. Doktorun ve pilotun yanında 5 kişiyiz, 1 saat sonra izmir havaalanındayız dedim. Uçağa bindik. Bir de kuvözda bebek bindirildi. İndik, İzmir’e benzemiyor. Bursaı neresi dedim Denizli dediler. Burada ne işimiz var dedim? Bebek fenalaştı sen burda ineceksin dendi. Bebek kuvözdeydi. Her şey planlıydı, kara ambulansı gelmişti. Sedeyedeyim beni indirdiler. Bbek fenalaştı ise izmr e inseydik, orada tıp daha gelişmiştir dedim. Bebeği indirip gidelim dedim. Sadece kafamdaki bilye alınmıştı..

Bu imkan avrupada yok dendi. Avrupada bomba patlıyor mu dedim daha paris olmamıştı.

Bu uçağın kalkıp izmir e gitmesi ne kadar mal oluyor biliyor musunuz dedi.

O doktordan, sağlık ekibinden hepsinden şikayetçiyim.

CHP Musa Çam soru önergesi verdi.

O çocuk kimmiş?

O bebek garibanım rahatsızlığı varmış. Sağlık Bakanının da yakınıymış, nasılsa uçak gidecek diye… zaten herşeyin cevabı bankanlık yanıtında, bu kadar ahlaksızca düşünülebilir mi diyor, bu kadar ahlaksızca bir şeyi bakanlık bana yaptı. Olay ben değlim barış isteyenler. Silah tüccaralarının işine gelmiyor barış. Beni binerdiler kara ambulansına… hemşire yok doktor yok. Her yerim kırık, ağrı çekiyorum. Rota İzmir ama seni Selçuk’ta indireceğiz, başka ambulansa bineceksin dedi. Belki bir şey yememem lazım ama bana bişeyler yedirilder. Selçuk da kara yolunda indirdiler ambulansı bekledik, geldi. 9 Eylül üniversitesine vardık. Beni öldürmek için her şeyi yaptılar. Yoğun bakımdam çıktığımda polisler ifade istedi. Çıkınca vereceğim dememe rağmen birkaç kez geldiler, ifade vermeyeceğine rağmen ifade ver dediler, her yerim alçılıydı, neremle burnumla mı mühür bascam dedim.

Mülkü Müfettiş Raporu’ndan bahsediliyor. ölüme gittiğimiz biliniyormuş. Organize bir işin mağduruyuz. İyi organize olmuş ve katliam yapmışlar. Katile hırsıza bir şey yok, haberi yapan müfettiş olana soruşturma açılıyor.bu ülkede yılan herkesi sokacak bir gün. Hepimiz barış içinde yaşasın diyoruz. Ama bir çok insan yılanın kendine dokunduğunun farkında değil, yılan en sonunda besleyenleri, göz yumanları sokacak…

İhmal yok ki kasıt var, bilerek isteyerek adam öldürmek var. Bunlar gariban piyonlar, bunlar 100 yılda yatsa ne olacak. Belki bir 30 kişi daha yolda ve bir yerleri patlatacaklar. Antep Emniyet Müdürü neden görevini yapmıyor, görevini yapacak kimse neden atanmıyor, iç işleri bakanı neden üzerine düşeni yapmak yerine ahlaksızca gülüyor.

Hukuk sistemine güvenebilecek miyiz, bu ülkede hukuk var diyebilecek miyim. Katiller yargılanacak , cezasını çekecek diyorum. Bütün tarih kitapları yazaca sizi, bizi…

Sana bir emir verildiyse vicdanın yok mu, nasıl yerde yatan yaralının üzerine gaz sıkıyorsun, anmamızı bile yapamıyoruz. İki ay hastanede yattım, tekerlekli sandalyede yaşadım. Anmamızı bile yapamıyoruz. Vicdanı yok mu insanların, bu kadar mı vicdanınız kurudu? Nasıl bir projedir bu kadar vicdansızı bir araya toplamış… Musa Çam’ın da şahit olarak dinlenilmesini istiyorum”

Ben oğlumun mezarında değil, oğlum benim mezarımda ağlamalıydı...

Nebahat Özer:

“Ali Deniz Uzatmaz’ın annesiyim. Gerek var mıydı bu kan can yakmaya. Yeni tanıştığım bir insan kaç çocuğun var dediğinde ne desem 2 mi 1 mi? (ağlıyor) Bizlerin o çocukları nasıl yetiştirdiğini hangi şartlarda büyüttüğünü bilen var mı? Ben oğlumun mezarında ağladım, o benim mezarımda ağlamalıydı, ben onun değil… Gaziantep İl sınırından Ankara’ya gelene kadar evladımı katledenlerden şikayetçiyim. Ali Deniz’in annesi olmasam bile o görüntülere dayanacak yüreğim yoktu. İnsan olan herkesin canı yanar.”

İhmal değil, kasıt var

Servet Yücel:

“Kızım alandaydı, Ali Deniz Uzatmaz’ın da yakın arakadaşıydı… Kızım beni aradı, ‘patlama oldu ama ben iyiyim, arkadaşlarım çok kötü…’ dedi kapattı. Ben çok kötü şeyler yaşadım ama bu kadarını yaşamadım. 17 yaşında kızım ilk defa benden ayrı bir yere gitmişti, üstünde insan eti parçaları vardı. Hissettirmeden temizlemeye çalışırken alma dedi… Zorla üstünü değiştirirken zorla üstünü değişti. Dilan Deniz beni bırakma diye bağırıyordu…

Rakel Dink’in ’16 yaşında masum çocuktan katil yaratan zihniyeti mahkum edin’ diyordu… hala aynı şeyi söylüyoruz. 17 yaşındaki çocukları bir günde büyüttüler. Eve geç geldiğimde kızımın eşyaları kestiğini, kırdığını biliyorum. Şu düzende, uyuşturucu çetelerine giden çocuklar yetiştirmedik. Erdal Eren’i idam ettiren zihniyet ile gençlerimizi toprağa verdik. Vergimi ile maaş alırken katlimize ferman çıkaranlardan şikayetçiyim. Acıyı en fazla analar yaşadı. Bu katliam davası trkiye cumhuriyeti davasında zamanında biter ve sorumlular yargılanır o zaman bir nebze kendimize geliriz.

Taşın nereye taşınayım, burası benim ülkem.

15 Temmuz’da bir ay boyunca kutlamalar yapıldı IŞİD’liler tatile çıkmıştı herhalde… tanımasam bile verdikleri rezidans ile aynı mahalledeyim. Kasıt var. “