Yerel seçimler yaklaşırken ekonomide bir bahar havası estirilmeye çalışılıyor. İşlerin yoluna girdiğine, bırakın “en kötüyü” kötünün geride kaldığına ilişkin bir algı yaratma çabası sürüyor. Geçen hafta Merkez Bankası’nın (MB) sıkı duruşun sürdürüleceğine ilişkin açıklaması piyasalara büyük mutluluk verdi; borsa yükseldi, döviz kuru düştü. Sıkı duruş dedikleri MB’nin yüzde 24 gibi yüksek bir faizden piyasaları fonlamaya […]

10 maddede enflasyon dinamikleri

Yerel seçimler yaklaşırken ekonomide bir bahar havası estirilmeye çalışılıyor. İşlerin yoluna girdiğine, bırakın “en kötüyü” kötünün geride kaldığına ilişkin bir algı yaratma çabası sürüyor. Geçen hafta Merkez Bankası’nın (MB) sıkı duruşun sürdürüleceğine ilişkin açıklaması piyasalara büyük mutluluk verdi; borsa yükseldi, döviz kuru düştü.

Sıkı duruş dedikleri MB’nin yüzde 24 gibi yüksek bir faizden piyasaları fonlamaya devam etmesi, rantiyelerin yüzünü güldüren faiz düzeylerinin süreceğine dair beklentinin sürmesi. Halbuki yüksek faiz, yatırımların durması, istihdamın düşmesi, ekonomik aktivitenin gerilemesinden başka bir anlam taşımaz. Çarşı pazarda domates, biber, patlıcan fiyatlarından bunalan sade yurttaşa bir fayda sağlamaz.

İşte böyle bir ortamda Ocak ayı enflasyon rakamları açıklandı. Tüketici fiyatları yüzde1.06 artışla yıllık yüzde 20.35’e ulaşırken; yurt içi üretici fiyatları da aylık yüzde 0.45 artışla yüzde 32.93 yıllık enflasyon düzeyine demirledi.

İsterseniz Ocak ayı enflasyon rakamlarından hareketle enflasyon dinamiklerini 10 maddede özetleyelim :

1- Yaz aylarındaki ekonomik türbülans sonrası aniden fırlayan enflasyon Kasım ve Aralık aylarında yerini düşüşe bırakmıştı. Ocak ayında hem üretici hem de tüketici fiyatlarında tekrar aylık artışlar gözlenmeye başladı. Yüksek enflasyonun geçici olduğu iddiasını çürüttü.

2- Zaman içerisinde üretici ve tüketici fiyatları yakınsama eğilimi gösterirler. Üretici fiyatlarındaki sıçramalar zamanla tüketici fiyatlarına nüfuz eder. Eylül ayında ÜFE’nin yüzde 46.15’e vurduğu noktada, TÜFE yüzde 24.52’deydi. Gerçi bu 22.5 puanlık makas şimdi yüzde 12.6’ya geriledi. Ancak hâlâ girdi fiyatlarının TÜFE’yi yukarı çekme eğiliminin sürdüğünü söyleyebiliriz.

3- Eylül-Kasım aralığına ilişkin talep göstergeleri gıda ve içecekte talepte artış eğilimi sürerken, gıda dışı (otomotivi içermeyen) ürünlerde yüzde 29.6’lık bir daralmaya işaret ediyor. Ekonominin dibe vurduğu, yurttaşların alım gücünün gerilediği bir konjonktürde bu tablo şaşırtıcı değil. Çünkü insanlar zora düşünce harcamalarını haliyle en zaruri ihtiyaç maddelerinde yoğunlaştırıyor (iktisat terminolojilerinde talep esnekliği en düşük mallar), diğer ürünlere olan talebi kısıyor. Dolayısıyla gıda maddeleri enflasyonundaki yükselişin talebe ilişkin dinamiği, üreticilerin maliyet artışlarını en kolay yansıtabilecekleri kategori olmasıdır.

4- Yurttaşlarımızın, “açıklanan enflasyon rakamları benim çarşı pazardaki gözlemlerimle uyuşmuyor” yakınması çok haklı. Çünkü farklı gelir gruplarının tüketim alışkanlıkları birbirine benzemiyor. TÜİK’in açıkladığı 2017’ye ilişkin en son “Hanehalkı Tüketim Harcaması” anketi, en yoksul yüzde20 gelirinin yüzde 28.6’sını gıdaya harcarken, bu oranın en varlıklı yüzde 20 için yüzde 14.6 olduğunu gösteriyordu. Böylelikle son 1 yılda yüzde 31 artan gıda fiyatları dar gelirli insanlarımızı daha fazla vurdu.

5- Tarımdaki yüksek fiyatlara çare olarak ekonomi yönetimi soğandan domates salçasına; hububattan bakliyata birçok üründe gümrük vergilerini sıfırladı. Bu hamle kısa vadede belki fiyatları aşağı çeker, seçim ortamında öfkenin marketçilere yönelmesini sağlar. Ancak orta-uzun vadede tarım üretimini baltalayarak mutfak enflasyonunu daha da körükler. Tarım üretiminin GSYH’deki payının yüzde 6.1’e kadar gerilemesi AKP döneminde süreklilik kazanan bu yanlış zihniyetin sonucudur.

6- Ocak ayı enflasyonu analiz edilirken , dikkatler bir ayda yüzde 6.43 artan gıda fiyatları üzerinde yoğunlaşıyor. Halbuki bir ayda yüzde 4.20 gerileyen enerji fiyatları da enflasyonu yapay bir biçimde aşağı çekiyor. Seçimler öncesi elektrik, doğalgaz ve su fiyatlarında yapılan indirimler gerçek tablonun görülmesini zorlaştırıyor.

7- Beyaz eşya, mobilya, otomotiv ve konuta yönelik ÖTV-KDV indirimlerinin Mart sonuna kadar uzatılması da gerçek enflasyon dinamiklerinin ortaya çıkmasını engelliyor. 31 Mart sonrası bu indirimler sona ererse fiyatların otomatik sıçrayışı hem talebi durdurur hem de enflasyonu hoplatır. Uygulamanın sürmesi ise bütçeye maliyeti tırmandırır.

8- Özellikle döviz kuru kaynaklı şokların mallara yansıması daha çabuk, hizmetlere etkisi ise daha geç gözlenir. Son 1 yılın hizmetler enflasyonu yüzde 15.40 ile malların yüzde 22.37’lik artışının hâlâ çok gerisinde. Ancak Ocak’ta mal fiyatları yüzde 0.66 artarken, hizmetlerdeki değişimin yüzde2.09’a kadar çıkması önümüzdeki dönemde enflasyonun kolay alt edilemeyeceğinin diğer bir belirtisi sayılabilir.

9- Geçenhafta MB yılın ilk enflasyon raporunu yayımladı. 2019 için yüzde 14.6, 2020 içinse yüzde 8.2 enflasyon öngörülüyor. Bu, iki yıl için enflasyonun ortalama yüzde 11.4 gerçekleşeceği anlamına geliyor. 2 yıllık gösterge faiz ise yüzde 18.3 dolaylarında seyrediyor. Aradaki fark yüzde 6.9 gibi çok yüksek bir reel faiz getirisine işaret ediyor. Buradan pekâlâ piyasaların MB’nin enflasyon projeksiyonunu gerçekçi bulmadığı sonucu çıkarılabilir.

10- IMF Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nda dünyadaki enflasyon oranlarına da yer veriyor. 2018’de enflasyonu çift haneli Arjantin ve Türkiye’den başka kayda değer ekonomi bulunmuyor. İşin ilginç yanı, IMF’nin tahminleri incelenince, Türkiye’nin 2021’de yüzde 13 oranıyla çift haneli enflasyon yaşanan tek ülke konumuna düşeceği, 2023’de dahi yüzde 13 oranının altına inmesinin beklenmediği görülüyor. Özetle IMF de MB’nin öngörülerine itibar etmiyor.