Dövizin yükselmesiyle enflasyonda artış görülecek. Kışa doğru giderken gıda ve yakıt fiyatları el yakacak. 1 puanlık faiz indirimi borcu olan yurttaşa yaramayacak.

10 maddede faiz indirimi

Merkez Bankası’nın politika faizini yüzde 19’dan 100 baz puanlık indirimle yüzde 18’e çekişini, “fazla tartışmaya gerek yok, Saray’dan öyle bir talimat gelmiştir” diyerek geçmek mümkün. Açıkçası bu fazla yanlış bir tutum da olmaz. Ancak sürecin böyle işlemesi, faiz kararının hepimizin yaşamına yansımasını engellemiyor ve hepimizi ilgilendiriyor.

Öyleyse, MB faiz kararının olası sonuçlarını alışılageldiği gibi 10 maddede ele alabiliriz:


1 Kamucu sosyal bilimcilerin, yatırımcılar mutlaka pozitif reel faiz kazanmalıdır gibi saplantısı yoktur. Aksine gelir dağılımının bozuk olduğu, üst gelir gruplarının tasarruf oranlarının yüksek seyrettiği bir ekonomide negatif reel faizle hem tasarrufları yatırımlara dönüştürebilir, hem de gelir adaletsizliklerini törpüleyici bir sonuç elde edebilirsiniz. Nitekim yakın zamana kadar Çin, Güney Kore kalkınma başarıları bu olguya örnektir. Ne var ki kambiyo rejiminiz sıcak paranın elini kolunu sallaya sallaya ülkeye girip çıkmasına izin veriyorsa, aynı şekilde yerleşikler anında yerel paradan dövize geçebiliyorsa bunu yapamazsınız. Çünkü getiriyi beğenmeyen aktörler anında dövize yönelir, kurlar fırlar. Zaten doların geçen haftayı 8.89 liradan kapatması da bu konuda fazla yoruma gerek bırakmıyor.

2 Amerikan Merkez Bankası FED, 22 Eylül toplantısında politika faizini değiştirmese de, 2022 ortasına kadar varlık alımlarını sonlandıracağı, belki de öngörülenden önce faiz artırımına gideceği yolunda mesajlar verdi. Bunlar Türkiye gibi kırılgan ekonomiler için tehlike çanlarının çaldığının sinyalleriydi. Çünkü finansallaşmış küresel ekonomide, likiditenin kısılması, rezerv paraların faizlerinin artış olasılığı Türkiye benzeri ülkelerden çıkışı hızlandırabilir. O nedenle faizleri artırarak buna karşı önlem alınması beklenir. Gerçekten de Brezilya, Güney Kore, hatta petrol zengini Norveç bu faizleri yukarı çekmekte tereddüt etmediler.

3 Aslında perşembenin gelişi MB Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun “çekirdek enflasyonu” diline dolayışından belliydi. Çünkü enflasyonun üzerinde bir politika faizi belirleme sözü vermişti. İşin ilginç yanı A’dan F’ye altı farklı fiyat endeksi bulunuyor. Bunlardan sadece bir tanesi, C endeksi yüzde 16.76 ile yüzde 18’in altındaydı. C endeksinin özelliği gıda ve enerjiyi içermemesi. Oysa dar gelirli yurttaş, hele kış aylarında, bütçesinin çoğunu bu iki kaleme, yani beslenme ve ısınmaya ayırıyor. Üstelik dünyada da son 1 yılda gıda fiyatları yüzde 30 civarında artmış, doğal gaz fiyatları ise rekorlara yelken açmıştı. Kısaca, halkın yaşamına değmeyen bir göstergeyle ekonomiye yön verilmeye çalışılıyordu. Eylül başında açıklanan Orta Vadeli Program’da da çekirdek enflasyondan bahis açılmıyor, TÜFE referans veriliyordu.

4 Kavcıoğlu, YeniŞafak gazetesinde “faiz sebep, enflasyon netice” malum tezini destekleyen yazılar kaleme almıştı. Bu nedenle Mart 2021’de göreve atanmasıyla birlikte bir faiz indirimi yapacağı kanısı egemendi. Bekledi, bekledi nihayet faizi yüzde 1 aşağı çekti. Bir geriye dönüp bakınca 6 aylık görev süresi boyunca dolar 7.30 liradan, 8.89 liraya yüzde 21.7 yükseldi. 8 Eylül’de “çekirdek enflasyonu” ilk telaffuz etmesinden sonraki 2 haftada dolar yüzde 7.4 değer kazanarak 8.28 düzeyinden 8.89’a fırladı.

‘Dolarkoliklerin’ yüzü güldü

5 Faiz kararının ardından kısa sürede ekonomik göstergeler “Değer miydi?” dedirtircesine hızla bozuldu. Kredi riski ölçütü CDS 365’ten 410’a sıçradı. Türkiye’nin 10 yıllık tahvillerinin faizi yüzde 18.48’i, 5 yıllık euro tahvillerinin faizi yüzde 5.77’yi gördü. Bunların anlamı, yeniden bir borçlanma söz konusu olduğunda maliyetlerin keskince artacağıydı.

6 Ekonomide “refah etkisi” denilen bir kavram vardır. Özellikle ABD, İngiltere gibi finansallaşmanın derinleştiği ülkelerde daha belirgin hissedilir. Borsa portföylerinin değerlendiği, emlak fiyatlarının yükseldiği dönemde rantiye kesimler “zenginleşiyorum” psikolojisiyle mal ve hizmetlere taleplerini artırırlar. Türkiye’de ise döviz mevduatları refah etkisi yaratıyor. Sırf bireylerin 128 milyar dolar döviz mevduatları bulunuyor. Bu kesimlerin serveti, dövizin 10 kuruş artışıyla 12.8 milyar lira artıyor. Yani son 2 haftada 78 milyar lira zenginleştiler. Faizlerin düşürülmesi dolarkoliklerin yüzünü güldürdü.

7 Buna karşın Türkiye’nin dış borçları 2021 1. Çeyrek sonu itibarıyla 448.4 milyar dolar. Bunun 195.8 milyar doları MB dahil kamunun dış borçları. Ayrıca Hazine’nin bir de 33.5 milyar dolar döviz cinsi iç borcu var. Demek ki toplam 229.3 milyar dolar döviz borcunun maliyeti “çekirdek enflasyon” lafının edilmesiyle başlayan, faizin 100 baz puan indirilmesine uzanan 2 haftada 140 milyar lira arttı. Yani yanlış söylem, yanlış hamle kamuya, dolayısıyla biz vergi mükelleflerine 140 milyar liraya mal oldu. Neyse ki yabancılar Türkiye’yi zaten terk etmişti. En son borsada 23 milyar dolar, devlet iç borçlanma senetlerinde 7.4 milyar dolar olmak üzere toplam 30.4 milyar dolarlık sınırlı bir portföyleri vardı. Yoksa aniden satışa geçmeleri halinde dövizi zıplatabilir, maliyeti daha da ağırlaştırabilirlerdi.

Tek mutlu Anadolu sermayesi

8 Göz göre göre ekonominin makro dengelerini bozan hamleler yapılmasının, döviz biraz düşüp sakinleyince Erdoğan’ın hemen ağzını açmasının farklı sermaye fraksiyonları arasında bir tercihe dayandığı iddiaları var. Büyük ölçüde gıda, tekstil, mobilya gibi emek yoğun sektörlerde yoğunlaşan, ucuz işgücü istihdam eden MÜSİAD’da örgütlü Anadolu sermayesinin döviz kurlarının sıçramasından rahatsız olmadıkları, aksine ihracatta rekabet güçlerinin artmasından medet umdukları öne sürülüyor. Hatırlanırsa, “rekabetçi kur” söylemi Berat Albayrak tarafından bu kesimin telkinleriyle dolaşıma sokulmuştu. Bu kesim ağırlıkla TL kredi kullanıyor ve ısrarla faizlerin düşmesini talep ediyor. TÜSİAD çatısı altındaki İstanbul sermayesi ise, daha fazla ithal girdisi gerektiren, döviz kredileriyle gerçekleşen teknoloji yoğun üretim yapıyor ve TL’nin değer yitirmesinden tedirgin oluyor. Haliyle de sıkı para politikası uygulanmasını salık veriyor.

Tüketici borçları artıyor

9
MB’nin Para Politikası Kurulu kararına yansıyan bir konu da bireysel kredilerin tırmanmasından duyulan tedirginlik. 2020 Nisan-Ağustos aralığında ticari kredi faiz oranları tek hanelere inmişken iştiyakla borçlanan şirketler ise, aksine yüksek faiz ortamında kredi taleplerini kesmiş durumdalar. 2020 sonundan bugüne ticari kredilerin sadece 5 milyar lira, yüzde 1 arttığı görülüyor. Buna karşın aynı dönemde ihracat kredileri 46.5 milyar lira yüzde 12.3 ve kredi kartı borçları 55 milyar lira yüzde 27.2 artış göstermiş. 2020 Ocak-Haziran döneminde tüketici kredilerinde 205 bin olan borcunun ödememiş gerçek kişi sayısı yüzde 131 artışla 474 bine yükselmiş. Çünkü pandemi ortamında devletin desteğinden uzak kalan insanlar, yüksek faize rağmen sıkışınca çareyi borca dayanmakta bulmuşlar. Bu nedenle faizleri düşürüp şirketler kesimini hoşnut ederken, BDDK önlemleriyle bireylerin bu fırsattan mahrum edilmesi amaçlanıyor. Ancak bu hatalı tutum, gelirleri düştüğü için borçtan medet uman dar gelirli insanların alım güçlerinin iyice düşmesine, yoksulluklarının derinleşmesine, tepkilerinin artmasına neden olabilecek. Mal ve hizmetlere talebi de olumsuz etkileyip, büyümeye fren koyabilecek.

10 Peki, bu gelişmeler sade yurttaşın yaşamına nasıl yansıyacak? Öncelikle yükselen döviz kurlarının geçişkenlik etkisiyle enflasyonda artış görülecek. Özellikle kışa doğru giderken gıda ve yakıt fiyatları el yakacak. Ne yazık ki 1 puanlık faiz indirimi ihtiyaç kredisi veya kredi kartı borcu olan kişilere uygulanan faizleri aşağı çekmeyecek. Döviz borcu bulunan şirketler daha da güç duruma düşebilecek. Bu işyerlerinde işten çıkarmalar, ücretlerin geç veya eksik ödeme uygulamaları yaygınlaşacak. Hele bir de mevduat faizlerine uygulanan stopaj oranlarını düşürme kararı 30 Eylül ötesine uzatılmazsa, bu fiili olarak faizlerin yüzde 2 daha düşmesi anlamına gelecek. Vadesi dolan tasarruf sahibi soluğu dövizde alacak. Dövizi tutmak daha da zorlaşacak.