Pandora Belgeleri tartışılırken ortaya çıkan durumun, kapitalizmin çarpık bir hali değil, ta kendisi olduğunu vurgulamak gerekiyor. “Pandora’nın Kutusu açıldı, tüm kötülükler ortaya saçıldı” demenin erken olduğunu, olsa olsa kapağın aralandığını söyleyebiliriz.

10 maddede Pandora Belgeleri

Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ) tarafından 117 ülkede 650 gazetecinin çabasıyla Pandora Belgeleri dünya kamuoyunun bilgisine sunuldu. Dosyalarda 91 ülkeden 35 dünya lideri, 330 politikacıya ait mali bilgiler yer alıyor.

Söz konusu belgelerde Türkiye’den de 220 isme ilişkin enformasyon bulunuyor. DW Türkçe’den Pelin Ünker ve Serdar Vardar araştırmanın Türkiye ayağında bilgilerin bizlere ulaşmasında büyük çaba harcadılar. AKP medyası Pandora Belgeleri’ni neredeyse görmezden gelirken, gazetemiz BirGün dahil gerçek yayın organları bu haberi ayrıntılarıyla işlediler.

Ben de bu yazıda 2016’da Panama Belgeleri ile başlayan, 2017’de Paradise Belgeleri ile devam eden, bugün Pandora Belgeleri’ne uzanan süreç ile ilgili kuşbakışı bir değerlendirme yapacağım. Ancak şimdiden, “Pandora’nın Kutusu açıldı, tüm kötülükler ortaya saçıldı” demenin erken olduğunu, olsa olsa kapağın aralandığını söyleyebiliriz.

1- 2008 Küresel Finansal Krizi’nden sonra vergi kaçıran kişilerin ve offshore vergi cennetlerinin üzerine gidileceği beyan edilmesine karşın somut bir adım atılmamıştı. Derken 2016’da Panama’da kayıtlı Fonseca hukuk şirketine ait dokümanlar sızdırıldı. Panama Belgeleri daha çok vergi kaçırma suçlarıyla ilgiliydi. 2017 Paradise Belgeleri ise şirketlerin vergi ödemekten kaçınma stratejilerini açığa çıkarmaya yönelikti. Pandora Belgeleri’ne gelince, araştırmanın süper zenginlerin ve etkili politikacıların kurduğu offshore paravan şirketler üzerinde yoğunlaştığını söyleyebiliriz.

2- Söz konusu belgelerde küresel elitlerin, “demokratik” ülkeler (örneğin İngiltere Tony Blair), monarşik yönetimler ( örneğin Ürdün Kralı Abdullah) veya otoriter rejimler (örneğin Rusya’da Putin’in çevresi) dinlemeksizin, vergi kaçırmak ve paralarını gizli hesaplarda tutmak konusunda birleştikleri görülüyor. İşin ilginç yanı, kendi ülkelerinde vergi düzenlemeleri ve finansal serbestlik konusunda “kural koyucu” konumunda bulunan kimseler bile, bizzat koydukları kurallara riayet etmiyor. Muhtemelen, “yarın ne olacağı bilinmez veya servetim göze batmasın” kaygılarıyla dolambaçlı yollara sapıyorlar. Aslında bu pratiklerin önemli kısmı yasal ama etik kurallara aykırı. Daha doğrusu, paranın park edildiği ülkenin hukukuna uygunlar. Gelgelelim emeğiyle geçinen sade yurttaşlar bu olanaklara sahip değiller ve paşa paşa vergilerini ödemek zorunda kalıyor, en küçük bir aksamada cezalara muhatap oluyorlar.

3- Panama Belgeleri’nde 14 ayrı firmadan sızdırılan bilgiler yer alıyor. Britanya Virgin Adaları, Seyşel Adaları, Belize, Samoa gibi offshore cennetleri bekleneceği gibi önemli bilgi kaynakları. Bu coğrafyaların özelliği, çok küçük yerleşimler olmaları ve sınırlı bir nüfusu barındırmaları. Bu nedenle adı var kendi yok şirketlerden aldıkları çok düşük vergiler bile bütçelerine ciddi katkı sağlıyor. Ancak Pandora Belgeleri’nde ortaya çıkan diğer bir gerçek ise, ABD’de Güney Dakota, Florida, Nevada ve Joe Biden’ın memleketi Delaware eyaletlerinin, Birleşik Krallık ve Binali Yıldırım ailesinin gözdesi Hollanda’nın bizzat vergi cennetleri haline gelmiş olması. Bu arada önde gelen vergi cennetlerinden Cayman Adalarına ilişkin bilgilerin eksik olduğunu hatırlatalım.

4- Yeri gelmişken, kayda değer vergi cennetlerinin yükselişinin sömürgeciliğin tasfiyesi süreciyle yakından ilintili olduğunu belirtelim. Bu konuda araştırmaları bulunan Kaliforniya Üniversitesi’nden Vanessa Ogle’a göre, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra artan oranlı gelir vergisi uygulamalarının yaygınlaşmasıyla birlikte, zenginler İsviçre ve Channel Adaları, Jersey, Guernsey gibi Britanya kolonilerine yöneliyorlar. İkinci vergi cenneti dalgası, İkinci Dünya Savaşı sonrası, yüksek kamu geliri gerektiren refah devleti uygulamaları sırasında Hong Kong, Singapur, Bahamalar, Bermuda, Cayman Adaları, Britanya Virgin Adaları’nın devreye girmesini getiriyor. Daha sonra 50’ler ve 60’larda Asya ve Afrika’daki sömürgelerin bir bir bağımsızlığını kazanması ile birlikte servet sahibi Avrupalı beyaz yerleşimciler paralarını göreceli yüksek vergi uygulayan anavatanlarına değil de, Bahamalar, Jersey, Malta gibi vergi cennetlerine park etmeyi yeğliyorlar. Arkalarından yeni bağımsızlığına kavuşan ülkelerin yükselen burjuvazileri sömürgecilerin rotasını izleyecek, çok geçmeden aynı vergi cennetlerinin kapısını çalacaktır.

5- Halka yönelik galiz küfürleriyle hafızamızda yer eden yanda müteahhit Mehmet Cengiz’in servetini Britanya Virgin Adaları’na aktardığını öğrendik. Aklınıza ister istemez, Cengiz’in adını bile zor telaffuz edeceği Karayiplerdeki bu adacığın sunduğu fırsatları nereden bileceği sorusu geliyor olabilir. Halbuki sadece Cengiz için değil, finansal oligarşi mensubu tüm zengin ve ünlülere hizmet eden başlıca bir vergi ve servet kaçırma sektörü var. Bunlar parlak danışmanlar, külyutmaz vergi hukukçuları, tüm dolambaçlı yolları ezbere bilen muhasebeciler istihdam ediyorlar. Hele bir servet sahibi oluverin, onlar sizi hemen bulup sundukları hizmetleri önünüze seriveriyorlar.

6- Peki, bu kaçırılan vergilerin yaklaşık tutarı ne kadar? Vergi Adaleti Ağı’nın (Tax Justice Network) 2020 yılındaki kapsamlı araştırmasına göre, uluslararası vergi kaçakçılıklarının toplam faturası yılda 427 milyar doları buluyor. Bunun 245 milyar dolarlık kısmını çok uluslu şirketlerin karlarını vergi cennetlerine kaydırmalarının yol açtığı zarar, 182 milyar dolarını ise zengin bireylerin mal varlıklarını offshore merkezlerinde konuşlandırmalarının yarattığı vergi kayıpları oluşturuyor. Bu madrabazlıklardan zengin ülkelerin kamu bütçeleri 382 milyar dolar, yoksul ülkelerinki ise 45 milyar dolar olumsuz etkileniyor. Ancak toplam bütçeleri göz önüne alınırsa, yoksul ülkelerin uğradığı zararların ağırlığının daha fazla olduğu görülüyor.

7- Pandora Belgeleri’nin ilan ettiği bilgileri şu ana kadar yalanlayan kimse çıkmadı. Bu olgu bile, son tahlilde anlamlı bir kamu hizmeti yapıldığının kanıtı. Gelgelelim Amerikalı milyarderlerin listelerde olmaması; Deloitte, EY, KPMG, PWC gibi dört büyük muhasebe ve denetim şirketinin vergi yolsuzluklarında isminin bile geçmemesi eleştiri konusu yapılabilir. ICIJ’ın Organize Suçlar ve Yolsuzluklar Raporlama Projesi (OCCRP) ile çalışmalar sırasında işbirliği yapmış olması, adı geçen projenin George Soros ve ABD Dışişleri Bakanlığınca fonlanması kuşkuları artırıyor. Haliyle Çin ve Rus yetkililerinin; ABD ve Batı “istihbarat örgütlerinin” işin içinde bulundukları iddialarını dillendirilmesine neden oluyor.

8- 2016 Panama Belgeleri’nin Türkiye ayağında ortaya dökülen listede; Doğan, Sabancı, Zorlu gibi grupların, seküler müteahhit ve iş insanlarının isimleri öne çıkıyordu. Her ne kadar Çalık Enerji’nin adı geçse de, İslami sermayeden ziyade İstanbul burjuvazisi, TÜSİAD ağırlıklı bir profil söz konusuydu. Pandora Belgeleri’nde ise Saray müteahhidi Rönesans Holding, Cengiz, Çalık başta gelmek üzere AKP çevresindeki sermayenin de vergi cennetlerini keşfettiği görülüyor. Bu durum geçen kısa sürede bile daha fazla zenginleşmeleri ve uluslararası ticari ilişkilere giderek nüfuz etmeleriyle açıklanabilir sanırım.


9- Bilindiği gibi Covid-19 pandemisi sürecinde tüm dünyada gelir ve servet adaletsizlikleri daha da belirginleşti. Hem bu durum karşısında yükselen tepkileri törpülemek, hem de özellikle ABD’de Biden döneminde hız kazanan kamu yatırım programlarını finanse etmek amacıyla, minimum bir küresel vergi uygulanması talebi güçlendi. Nitekim geçtiğimiz hafta sonu OECD öncülüğünde büyük şirketlere minimum yüzde 15 kurumlar vergisi uygulanmasını öngören plan 136 ülkenin onayıyla kabul edildi. Böylelikle çok uluslu şirketlerden ek 150 milyar dolar vergi toplanması bekleniyor. Amazon, Apple, Facebook gibi dev teknoloji şirketleri de bu sayede kendilerine, AB ve Hindistan başta gelmek üzere dijital vergi konmasından kurtulmuş, yüzde 15’lik bir vergiyle sıyırmış görünüyor. Bu kararın vergi cennetlerini tamamen ortadan kaldırmasa bile, en azından cazibelerini azaltması bekleniyor.

10- Pandora Belgeleri tartışılırken ortaya çıkan durumun, kapitalizmin çarpık bir hali değil, ta kendisi olduğunu vurgulamak gerekiyor. Kapitalizmin ve piyasa toplumunun kar hırsı, aç gözlülük, kamuculuğa karşıtlık üzerinde yükseldiğini gözler önüne seren bu somut örneği iyi anlamak ve anlatmak toplumsal muhalefet açısından önem taşıyor. Sonucunu bilsek de, Erdoğan yönetimini “Adı geçen şahıslar ve şirketlere soruşturma açacak mısınız?” sorusuyla sıkıştırmak olanağı da önümüzde bulunuyor. Pandora Belgeleri hem AKP iktidarına somut muhalefet, hem de kapitalizm-neoliberalizm teşhiri açısından ciddi fırsatlar sunuyor.