Şimdilerde pek önemsenmeyen bir tabir vardı futbolda: Çıplak gözle izlemek. Bir futbolcuyu sahada canlı izlemek, yakından görmek o futbolcuyu bilmeye yardımcı olurdu. Televizyonda gözükmeyen yönleriyle, topsuz alandaki davranışıyla, yedek kulübesindeki oturuşuyla… Kaldı ki geçmişte Avrupa ve dünyada pek varlık gösterilemediğinden yabancı futbolculara olan ilgi de sevgi de maç sırasında gördüğümüz kadardı. Kısıtlı bilgimiz, özetlerde izlediğimiz pozisyonlar ve kestiğimiz gazete küpürleri kadardı. İzleme şansı bulamadığımız futbolcuları da büyüklerimizden dinlerdik. O zamanın arama motoru onlardı bizim için. O yüzden de bir aile büyüğümüz Puskas’ın milli takımdaki harikalarını anlatırken pozisyonu yaşar gibi olurduk. Şimdilerde çıplak gözle izlemiş olmanın da tüm maçlarına gitmiş olmanın da pek değeri yok. Merak ettiğiniz futbolcunun her şeyine internetten erişmek mümkün. Belki de bu yüzden de efsane olmak o kadar kolay değil.

Geçenlerde çocukluğumun efsanesi Maradano, Napoli’nin ilk şampiyonluğunun 30.yıl kutlamalarında yine Pele’ye gönderme yapmış. Bildim bileli bitmeyen çekişme aralarındaki. Etkinliğin biletlerinin çok pahalı olduğunu söyleyenlere “Biletlerin 300 avro olmasındaki sıkıntıyı aktardılar. Biliyor musunuz neden böyle yaptık? Çünkü Pele şovu 200 avroya yapıyordu. O her zaman ikinci olmak zorunda.” Muhtemelen gerçek sebep bu değildi ama Maradona her zamanki saldırgan tavrıyla yaklaşıp durumu kullandı ve sözde ezeli rakibine gönderme yapma fırsatını kaçırmadı.

Sonra etrafımdakilere ‘Pele mi Maradona mı?’ diye sordum aynı çocukluğumdaki gibi. Çekişme olacağını; herkesin tuttuğu taraf için argümanlarını sunacağını sanarken, herkesin “Maradonacı” olduğunu gördüm. Koskoca Pele’yi yerden yere vuranlar mı istersiniz, Moradona ile kıyaslamanın bilgisizlik olduğunu söyleyen mi ?

Kişisel olarak elbette taraf tutmak sebest lakin koskoca Pele’yi de yedirecek değiliz. Bahsettiğimiz adam 1970’de Amerika’da Coca Cola’dan sonra ikinci tanınmış marka olan bir futbolcu. İran Şah'ının konuşmak için 2 saat havaalanında beklediği, Nijerya’nın sırf onu izleyebilmek için Baifra ile 2 günlüğüne ateşkes ilan ettiği adam. 1969’da Kolombiya ile oynadıkları maçta kırmızı kart gördükten sonra tribünde olay çıkacak korkusuyla yeniden oyuna alınan bir dev.

Şimdi dersen ki Maradona’nın Belçika maçında karşısına dizdiği 6 kişiyi hatırla. Derim ki o zaman sen de Pele’nin Fluminense karışında kendi sahasından kaleye kadar rakipleri ipe dize dize gole gitmesini unutma. Maradona’nın tüm kendine güveni ve hırsı ile ettiği büyük laflar mı var? Pele’nin de kendisine “Tanrı mı daha çok tanınıyor yoksa sen mi?” sorusuna verdiği “Dünyanın bazı yerlerinde Tanrı bilinmiyor.” cevabı var. Avrupa’da da harikalar yaratan bir Maradona var tamam ama karşısında da milli servet ilan edilip ülke dışına transferi yasaklanan bir İnci var. “Karpatların Maradonası” varsa diğer tarafta “Beyaz Pele Zico” var. Bir tarafta gençlerin daha çok kolladığı Arjantinli varsa diğer tarafta ancak Muhammed Ali’nin yarattığı etkiyi yaratabilen Brezilyalı var. Bir tarafta yetenek varsa diğer tarafta Beckenbauer’ın “Eğer mükemmel kelimesini kullanmak isterseniz, Pele neredeyse o kelimenin tam ortasındadır” dediği efsane var.

Diyeceğim sağda 10 numara bir futbolcu varsa solda da 10 numara bir futbolcu var. Bir süre aynı döneme denk gelseler de bana sorarsanız Pele Apollo’dur, Maradona Rocky. Dövüşseler de kıyasıya, yenişemezler. Hatta filmleri izleyenler hatırlayacaktır Rocky kibirini bir yana bırakıp üçüncü filmde Apollo’dan kendisini çalıştırmasını bile ister. 2000 yılında Yüzyılın Futbolcusu ödülünü Pele ile paylaşmasını rica eden FIFA’ya olumsuz cevap veren Maradona Pele’ye saygı göstermeye başlar mı bilinmez ama bu ikisinin de efsane olduğu gerçeğini değiştirmez.