Dünkü Birgün’de okudum: 8. Kadıköy Kitap Günleri’ne 180 yayınevi katılmış, 100 bin kişi ziyaret etmiş, 500 binin üstünde de kitap satılmış. Ne kadar sevindirici! Ben son gününe yetiştim. Aslında yorgunum diye evde çalışırken (dışarı çıkmamıştım anlamına) Ercan telefon etti. Daha önce onun aklını çelmiştim çünkü. “Fuara gidiyorum Sevin abla, isterseniz beraber gidelim,” dedi. Yolu tuttuk ama taksi şoförü bizi kandırınca hayli yürümek zorunda kaldık. Neyse ki dönüşte belediyenin servis otobüsünü yakaladık.

Yürümeye de değermiş ama... Zaten mekânın Haydarpaşa Garı olması yeterince cazip, bir de kitap seven insanlarla dolunca el ayak kesiliyor tabii. Önce Tahsin Yücel Sokağı’na gittik (peronlar sokak olmuş), sonra Gülten Akın’a. Onun yarısında ben pes ettim. Gene de iki buçuk saat falan kalmışız, sağa-sola serpiştirdikleri banklar sayesinde. Bir de vagonlar vardı, tabii. Onlarda da oturup kitap okuyor, çöreğini yiyordun. Herkes vagonların yanında, camlardan bakarken fotoğraf çektiriyordu, ben de dayanamadım, ne yalan söyleyeyim. Bir daha vagonu nerede bulacağız? Demiryollarımızdaki raylar bile sökülmüş durumda.

Burda öyle bir tehlike yoktu ama, arzu edenler çoluğunu-çocuğunu yataklı vagona bindirip şiltelerin üstünde resim çekti. Emre Kongar’ın imza günüymüş, keyfi yerindeydi, siyah puantiyeli mor kravatı da pek şıktı. Bizi Başkan’la tanıştırdı. İzin istedik, önce burun kıvırdığımız büfeden açma ve çörek aldık. Taptazeydi, bittikçe tepsi tepsi vagondan taşıyorlar. Derken, vagonumuza bir gelin geldi. Arkasından gelen yakını, gupür dantel tuvaletinin eteğini taşıyordu. Damat az daha o eteğe basıyordu ama, neyse ki son anda geriye adım attı. Meğer başkan yardımcısı değil miymiş? Başkan Aykurt Nuhoğlu da vagonun yanında duruyormuş. Hasılı, çok sıcak bir hava hakimdi. Sona kadar gittim, İsos, Alakarga ve İş Bankası’nda uzunca durdum. İlk defa bir kitap fuarında NTV Yayınları standı görmediğim için de içim sızladı.

Kitaplara gelince, iyi ki Ercan yanımdaymış, yoksa ben o torbaları nasıl taşırdım? Emre Hoca’nınki dışında da imzalar varmış. Sabık öğrencim ve asistanım Ferhat’ın (Ulupınar) imzasını kaçırdık ama, kendini yakaladık. Aynı sınıftan Göksel Bekmezci de oradaydı. Şimdi MSM’nin Yazarlık bölümü onlardan soruluyor. Yitik Ülke’nin karşısındaki banka oturdum, “Sevin Hocam” başlangıcıyla gelen tanışlar, arkadaşlar, eski öğrencilerle muhabbet ettim. Bu arada, bende olan pahalıca bir kitabı da yeniden almaya kalkmışız, neyse ki Ahmet arkadaşım telefonla uyardı. Yanımdaki torba bir anda ziyaretçilerin yazdığı kitaplarla doldu. Mecburen ikiye böldük.

Bu arada, İSOS’tan aldığım kitaplar arasında birine dikkatinizi çekmek isterim. Herkül Milas, Türkçe ve Yunanca’daki birbirinin eşi kelimelerden küçük boylu ama kalın bir sözlük yapmış. Deyimler ve atasözleri de var. Çok memnun kaldım. Milas’ın iki kitabı daha yoldaymış. İş Bankası’ndan ise üç tane çok hoş yemek tarifi aldım: sarmısaklı, zeytinli, naneli. Biri gelse de yemekleri pişirse... Kitap olarak da çok sevimliler. Necati Tosuner’in bizim evden kaybolmuş eski kitaplarını buldum ve bolca da Stefan Zweig. Günışığı standını da ziyaret ettim.

Ama en çok Literatür’den memnun kaldım. Çünkü, herhalde taşınmalar sırasında kaybolmuş Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Samim Kocagöz, Talip Apaydın kitaplarımdan hiç değilse birer tane alarak bir telafi başlangıcı yapabildim.

Çok çok güzel bir gündü. Katılanların birbirini tanıdığı samimi bir piknikle, arkadaş toplantısı arası bir şeydi. Seneye gene burada yapılsa keşke. Açık havada harika oluyor, çoğu kişi en çok bu fuarı sevdiğini söylüyordu. Haydarpaşa Garı’nın da kendine mahsus bir sihri var. Durumu tam belli olmadığı için de hafif bir yürek sızısı yaratıyor. Umarız seneye gar da burada olur, fuar da.