15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra ilan edilen ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kime ne zararı var. Bakın işler tıkır tıkır yürüyor” diyerek süresi doldukça uzatılmasından yana olduğu olağanüstü hal (OHAL) kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) 200 bine yakın insan kamu görevinden ihraç edildi ya da açığa alındı. Aralarında barış imzacısı akademisyenlerden muhalif sendikalara üye çeşitli mesleklerden çok sayıda çalışan var. Resmi kurumların ihraç nedeni olarak muhataplarına verdiği yanıt “Çünkü OHAL’deyiz” den öte değil. İşini kaybedenlerin itiraz hakkı yok. Talep ettikleri, bir insan hakkı olan, adil yargılama. KHK ile işten çıkarılanlar, durum sicillerine işlendiği için kamu kurumları dışında iş bulamıyor. Pasaportlarına el konduğu için yurt dışına çıkamıyor. İş bulamadığı için çevresinin yardımına muhtaç olan binlerce insanın terk edildiği ‘sivil ölüm’ ise yerini giderek gerçek ölümlere bırakıyor. CHP tarafından nisan ayında yayımlanan rapora göre, bu süreçte en az 37 kişi intihar etti.

• • •

Ceza yasamızın yeni ‘damatlar düzenlemesine’ göre, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı ‘sağlık sorunları’ öne sürülerek; Başbakan eski Yardımcısı Bülent Arınç’ın damadı Ekrem Yeter de ‘sabit ikametgâh sahibi oluşu’ nedeniyle tahliye edildi. Muhalif gazeteciler ve vekiller her gün başka bir obaya çadır kurduğundan olsa gerek yüzlerce gündür tutuklu. Bugün, KHK ile ihraç edildikleri işlerine geri dönebilmek için açlık grevine başlayan akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça eylemlerinin 100. günündeler. Kalpleri her an durabilir, çünkü artık tıbben ölümcül sürecin başlangıcındalar. Ancak onlar, uyku apnesi değil ölüm riskiyle, ‘damatlar düzenlemesinde’ belirlenen sağlık sorunlarının dışında kaldığından 24 gündür hapis! Nuriye 9, Semih 23 Kasım’da Ankara Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde oturma eylemine başladı. Karşılarında, onları gözaltına almak için gelen polislerden başka muhatap bulamadılar. Aylar sonra sürecin açlık grevine dönüşmesindeki en büyük pay kuşkusuz, yurttaşının sesine kulak tıkayan hükümette… İki eğitimcinin Ankara Yüksel’de başlayan itirazı dünyanın saygın aydın ve sanatçılarına ulaştığından olacak; Nuriye ve Semih, açlık grevlerinin 76. gününde ‘silahlı terör örgütü üyeliği’ suçlamasıyla tutuklandı.

• • •

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, DHKP-C’li ilan edip, “Sabah eyleme geliyorlar, akşam eve gidip yemek yiyorlar, sonra tekrar eyleme geliyorlar” dediği eğitimciler hızla kilo kaybediyor, kas ağrıları şiddetlendi, nabızları düzensiz, kalp yetmezliğine doğru gidiş başladı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “Bu kişileri masum kişiler olarak göstermek doğru değil” dediği Nuriye, “Sorumluların görmeyen gözlerine, duymayan kulaklarına ulaşacak taleplerimiz. İşte kapınızın önündeyiz” diye tweet attığı, Semih de gitar çalıp türkü söylediği videoyu Twitter’da paylaştığı için 24 gündür tutuklu! Birleşmiş Milletler (BM) Keyfi Gözaltı Çalışma Grubu tarafından 1 Haziran’da Türkiye’ye gönderilen ‘ortak acil çağrı’ mektubunda tam da bu cevaplara uygun sorular sorulmuş Adalet Bakanlığı’na. “Gülmen ve Özakça’nın gözaltına alınıp tutuklanmalarına dayanak oluşturan yasal gerekçeler nedir? Gözaltı ve cezaevinde sağlık hizmetlerine erişimleri ne durumda?” Hükümetin BM’nin sorularını yanıtlarken, adli sicil kaydı olmayan iki eğitimcinin nasıl olup da terör örgütü üyesi olarak suçlandığına da açıklık getirmesi beklenecektir. Ne demişti Bakan Soylu, açlık grevindeki “İki eğitimcinin eylemi tiyatro!” Bu oyunun nasıl yazıldığını artık dünya merak ediyor. Nuriye ve Semih için kritik dönemece girildi. Hiçbirimiz olası bir kaybın altından kalkamayız. İşlerinin haksız yere ellerinden alındığını düşünen iki eğitimci, başka çareleri olmadığını düşündüğü için, yüz binler adına çok ağır bir çığlık atıyor. Türkiye’yi yaşam destek ünitesinden çıkaracak süreç, ancak bu adalet talebi karşılık bulunca başlayabilir. Bugün 100. gün! Hepimiz ölümcül sürecin başlangıcındayız.