100 işçiden sadece 14’ü sendikalı: Emeğin kurtuluşu örgütlü mücadelede
Emek düşmanı AKP’nin döneminde sendikalaşma oranı yüzde 58’den 14,97’ye geriledi. Özelleştirme ve taşeronlaştırma politikaları hakları baltalarken sendikalar toplu sözleşme yetkisi için baraj engeline takılıyor. Çalışma hayatındaki güvencesizlik artıyor.

Havva Gümüşkaya
havvagumuskaya@birgun.netAKP iktidarları dönemi işçiler için adeta bir cehenneme dönüştü. Emekçileri “yeni çalışma modelleri” adı altında esnek ve güvencesiz koşullara mahkûm eden iktidar, sendikalaşmanın önüne de sürekli engeller koydu. Çalışma hayatında denetimsizlik artarken sendikalaşmanın önemi yaşanan iş kazaları ve felaketlerle bir kez daha gün yüzüne çıktı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, ülkedeki sendikalı işçi sayısına ilişkin istatistikleri yayımladı. Verilere göre 16 milyon 864 bin 733 sigortalı işçinin yalnızca 2 milyon 524 bin 547’si sendika üyesi. Sendikalaşma oranı ise yüzde 14,97 oldu. Sigortalı 100 işçiden 85’inin sendika üyeliği bulunmuyor. Toplu sözleşme kapsamının ise yüzde 7 dolayında olduğu tahmin ediliyor.
AKP iktidara geldiğinde yüzde 58 olan sendikalaşma oranı, özelleştirme ve taşeronlaştırma ile büyük darbe yedi. Yüzde 14,97 olan sendikalı işçi oranı kayıt dışı çalışma hesaba katıldığında daha da düşüyor.
Tebliğde yer alan sendikalardan 30’unun üye sayısı 10 ve daha az kişiden oluşuyor. Sendikaların toplu iş sözleşmesi yapabilme yetkisi kazanabilmesi için işkolunda belirli bir örgütlenme barajını aşması gerekiyor ve bu baraj sendikalaşmanın önünde önemli bir engel oluşturuyor. Bu durum, özellikle küçük ve yeni sendikaların toplu sözleşme yapabilmesini zorlaştırıyor.
Toplam 20 iş kolu arasında en fazla işçinin yer aldığı iş kolu 4 milyon 469 bin 945 işçiyle “ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar” oldu. Bunu, 1 milyon 987 bin 733 işçiyle “metal” ve 1 milyon 741 bin 475 işçiyle “inşaat” iş kolları izledi.
Türk-İş’e bağlı Türk Metal, sahip olduğu 293 bin 829 üyeyle tüm işçi sendikaları arasında ilk sırada yer aldı. Türk Metal’i 280 bin 769 üyeyle Hizmet-İş, 224 bin 289 üyeyle Öz Sağlık-İş takip etti.
DİSK’İN İKİ SENDİKASI BARAJI AŞTI
DİSK’e bağlı iki sendika, barajı aşmayı başardı. İletişim işkolundaki 7 sendikadan 6’sı yüzde 1’lik işkolu barajını geçerken, DİSK’e bağlı İletişim-İş ve Basın-İş sendikaları toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi kazandı.
Basın-İş’in açıklamasında, “Uzun yıllar sonra işkolu barajını aşarak toplu iş sözleşmesi yapma yetkisini kazandık. İşçilerin önüne çekilen bürokratik engelleri mücadelemizle aştık” ifadelerine yer verildi.
Çağrı merkezi çalışanlarının işkolunun büro iş koluna alınmasıyla birlikte baraj altı kalan ve son verilerde barajı aşan İletişim İş’ten yapılan açıklamada “12 Eylül Anayasasının örgütlenmeyi zorlaştırmak için getirdiği ülke barajını işçilerimizin katkılarıyla aştık. İş yerlerinde toplu sözleşme yapmaya hazırız. Hakkını almak isteyen işçilerin desteğiyle mücadele edeceğiz” denildi.
Öte yandan, DİSK, toplu sözleşme hakkı elde eden sendika sayısını 11’e çıkardı.
Ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar işkolunda ise 29 sendikadan yalnızca 3’ü barajı geçebildi. Koop-İş, Tez-Koop-İş ve 11 bin 78 üye ile Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası bu işkolunda barajı aşan sendikalar oldu.
Ayrıca 29 sendikanın olduğu ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar işkolunda sadece Koop-İş ve Tez-Koop-İş barajı geçerken üçüncü sırada ise 11 bin 78 üye ile Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası yer aldı.
∗∗∗
AB’DEN 5 KAT YAYGIN
İPA Başkanı Buğra Gökce’nin İSİG Meclisi ve Eurostat verilerini kıyasladığı raporda ise can kaybı yaşanan iş kazalarının Türkiye’de, AB ortalamasından 5 kat yaygın olduğu görüldü.
∗∗∗
ÖRGÜTSÜZLÜK TOPLUMSAL ÇÜRÜME YARATIYOR
Çalışma Ekonomisi Uzmanı Serkan Öngel, Türkiye’de sendikalı işçi oranının düşüklüğünün nedenlerini ve sonuçlarını değerlendirdi. Öngel, örgütsüzlüğün yarattığı bir toplumsal çürüme ile karşı karşıya kalındığına dikkat çekerken “Yakın zamanda yaşadığımız felaketlerde toplumun örgütsüzlüğünün yarattığı sendikasızlaşmanın yarattığı büyük bir etmen olduğunu söylemek mümkün” dedi.

Çalışma Ekonomisi Uzmanı
Öngel’in değerlendirmesi şu şekilde:
“Türkiye'de sendikal örgütlenmenin bu kadar düşük olmasının en temel nedenlerinden biri, hak ve özgürlüklerin büyük oranda yasalarla sınırlandırılmış olmasıdır. Gerçekten hem bir tarafta yetki barajları, uzun yetki süreçleri, barajları aşsanız bile sendikaların en büyük karşılaştığı sorunlar arasında yer alıyor. Dolayısıyla Türkiye'de sendikalı olmak da tek başına bir şey ifade etmiyor. En nihayetinde toplu sözleşme hakkına sahip olsanız bile grev hakkı söz konusu olduğunda, en son metal sektöründe görüldüğü gibi, en üst düzeyden erteleme adı altında yasaklama gerçeğiyle karşı karşıya kalabiliyoruz.
Tabii bunun ağır sonuçları var. Toplumda örgütlü davranabilme kabiliyetinin büyük oranda akamete uğradığı bir durumdan söz etmek mümkün. Çok ciddi bir şekilde insanlar yalnızlığa terk edilmiş durumda. Yan yana omuz omuza çalıştıkları arkadaşlarıyla aralarında ortak bir diyaloğun, kültürün, bir davranış biçiminin oluşmadığı koşullardan bahsediyoruz. Bunların hepsi belli başlı etmenler olarak değerlendirilebilir. Örgütsel tutumun, örgütlü toplumun mevcutta toplumsal her alanında yaygınlaşmasının tabii getireceği kazanımları biz burada göremiyoruz. İnsanlar çevrelerinde yaşanan bütün hukuksuzluklara, haksızlıklara ses çıkaramıyorlar. Suskun kalmak durumunda hissediyorlar kendilerini. Bu da aslında en nihayetinde örgütlü olmamanın yarattığı bir toplumsal çürümeyle bizi karşı karşıya bırakıyor.
Tabii ki örgütlü olmak, bir biçimiyle aslında insanların daha sık yaşadıkları haksızlıkları, gördükleri eksikliklere karşı ses çıkarma olasılığını yükselten bir durum. Dolayısıyla pek çok tedbirsiz görünen şey, itirazla karşılaştığında, bireysel itirazla karşılaştığında göz ardı ediliyor ve o bireysel olarak bu sorunu dile getirenler açısından iş güvenliğini bile zorlayan etmen haline gelebiliyor. Yani bir çalışan bir iş yerinde yaklaşan bir tehdidi gördüğünde ona karşı tepki verebilmesi bu koşullar altında çok zor. Ancak kolektif, örgütlü bir tutum içinde, gücünü birbirinden aldığı noktada bu olumsuzluklara bir şekilde direnç gösterme potansiyeline sahip olabiliyor. O yüzden sendikal örgütlüğünün olduğu yerlerde tabii ki bir takım olumsuzluklar ya da yapılan bir olumsuzlukta büyük oranda sınırlandırılabildiğini söyleyebiliriz. Bu da yakın zamanda yaşadığımız felaketlerde toplumun örgütsüzlüğünün yarattığı sendikasızlaşmanın yarattığı büyük bir etmen olduğunu söylemek mümkün.”