23 Nisan’da TBMM’nin kuruluşunun 100. yılını kutladık. Yaşanan; bugün gelinen noktanın sorgulanması değil, yüzyıl öncesinin tarihsel anlamına dönük coşkuydu.

Bugün, yüzyıl öncesinin, egemenliği halk adına kullanan, bir iktidar organı olan Meclis yok. Kurtuluş Savaşı’nı yöneten Meclis’in, bugün halk için yaşamsal bir sorun olan koronavirüs salgınına karşı ortak bir çalışma grubu bile yok. “15 Temmuz darbe girişimine karşı direnen Gazi Meclis” övgüsü bolca yapılıyor ama darbe sonrası bütünüyle yetkisiz kılınmış bir Meclis gerçekliği çarpıcı bir biçimde orta yerde duruyor.

100-yilda-ne-yapmali-722397-1.

Böyle bir Meclis 23 Nisan 1920 ile başlayan ve 29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhuriyet’le taçlanan bir süreci ‘tarihsel bir sapma’ olarak ele alan, yeni Osmanlıcılık rüyası gören, Erdoğan’ı 2. Abdülhamit’le özdeşleştiren egemen zihniyet için bulunmaz bir nimet.

Toplumsal muhalefet verili durumda ne yapacak? Kendini Meclis koridorlarına mı hapsedecek yoksa aşağıdan yukarıya, halkın doğrudan temsiline dayanan, halkın kendi geleceğini kendi eline alacağı meclisler mi inşa edecek?

2023 tarihsel bir yıl. Cumhuriyet’in 100. yılı. Bu yıl tarihsel bir hesaplaşmaya sahne olacak. Ya bugünkü Siyasal İslamcı rejim kendini tahkim ederek ülkeyi daha da geriye götürecek ya da bu rejim yenilerek tarihe havale edilecek, devrimci, yeni bir Cumhuriyet inşa edilecek.

Bunun yolu bugün Türkiye’nin içinden geçtiği ikili ‘Rejim ve Düzen krizine’ karşı verilecek bütünlüklü yanıtlardan geçiyor.

‘YENİDEN KURACAĞIZ’

Bu başlık BirGün gazetemizin 23 Nisan’da attığı anlamlı bir manşetti. Çünkü ‘yeniden kurmak’ devrimci eleştiriyi, mücadeleyi ve kurucu bir perspektifi içeriyor. Cumhuriyet’in 100. yılına da böyle bakmak lazım.

***

BİR KİTAP

Jose Saramago’nun mümkünse bütün kitaplarını okumak lazım. İnsanı sarıp sarmalayan, büyüleyen muazzam bir anlatım gücüne, diline sahip Saramago. Körlük romanı bu aralar en çok okunan kitabı. Birçok insana bu kitap salgın döneminde iyi gelmeyebilir. Bir kısım okuru da ‘yaşadığımız neymiş ki, ne beteri varmış’ duygusuyla teselli edebilir.

100-yilda-ne-yapmali-722396-1.Kitap insanların aniden, nedensiz kör olduğu bir ülkede, körlük salgınına yakalanan bir grup insanın hayata tutunma mücadelesini anlatıyor. Yaşadıkları akıl almaz durum sonrası yeniden görmeye başladıkları anda körlerin yaptıkları sorgulama bugün başka türden bir karanlığın içerisinden geçen bizlere anlamlı bir bakış açısı sunuyor.

“…Neden kör olduk, Bilmiyorum, belki bir gün nedenini öğreniriz, Ne düşündüğümü söyleyeyim mi sana, Söyle, Bence biz kör olmadık, biz zaten kördük, Gören körler mi, Gördüğü halde görmeyen körler…

“…en kötüsü örgütlü olmamamız, her binada, her sokakta, her semtte bir örgüt olmalıydı. Bir hükümet olmalı, dedi karısı, Bir örgüt, bedenimizde örgütlü bir sistemdir, örgütlü kaldığı sürece hayatta kalıyor, ölüm ise örgütsüzlüğün sonucundan başka bir şey değil, Bir körler toplumu yaşamını sürdürebilmek için nasıl örgütlenebilir, Örgütlenmek yeter, örgütlenmek bir bakıma görmeye başlamak demektir…”

***

NOKTA ATIŞI

“Şimdi, korona hızla yayılır ve canlar alırken, göçmenlerin sağlığına da kendi sağlığımız kadar titizlenmezsek, yalnızca insani ve ahlaki olarak kaybetmiş olmayacağız, o pek kıymetli canlarımızdan da olacağız.”

L. Doğan Tılıç (BirGün)

***

HAFTANIN ŞİİRİ

“- Bizim İstiklal Marşında aksayan bir taraf var,
bilmem, nasıl anlatsam.
Akif, inanmış adam.
Fakat onun ben
İnandıklarının hepsine inanmıyorum.
Beni burda tutan şey
Şehit olmak vecdi mi?
Sanmıyorum.
Mesela bakın:
‘Gelecektir sana vadettiği günler Hakkın.’
Hayır.
Gelecek günler için
gökten ayet inmedi bize.
Onu biz kendimiz
vaadettik kendimize.
Bir şarkı istiyorum
Zaferden sonrasına dair…
“Kim bilir belki yarın…”
Nazım Hikmet (Memleketimden İnsan Manzaraları)

***

USTALARDAN

“Demokrasi, eşitlik demektir. Eşitliği doğru bir şekilde yorumlayarak, ondan sınıfların ortadan kalkmasını anlarsak, proletaryanın eşitlik mücadelesinin ve bir slogan olarak eşitliğin büyük önemi açıklık kazanır. Ama demokrasi sadece biçimsel eşitlik demektir. Ve üretim araçlarının mülkiyeti açısından toplumun bütün bireylerinin eşitliği, yani iş ve ücret eşitliği sağlanır sağlanmaz, insanlık kaçınılmaz olarak daha ileriye gitme, biçimsel eşitlikten gerçek eşitliğe geçme, yani ‘herkesten yeteneklerine göre, herkese gereksinimlerine göre’ kuralını hayata geçirme sorunuyla karşı karşıya kalacaktır. İnsanlığın bu en yüksek hedefe hangi aşamalardan geçerek, hangi pratik önlemler aracılığıyla ilerleyeceğini bilmiyoruz ve bilemeyiz…”

V. İ. LENİN