Dünya benzeri en son yüz yıl önce görülen bir değişim sancısı içerisinde. Güç dağılımının yeniden belirlenmeye çalışıldığı, pazarların yeniden kapışıldığı denklemde yaşanan kapışma büyük jeopolitik kırılmanın enerjisini biriktiriyor. Her aktör oluşacak yeni dönemde pozisyon alma, güç devşirme, oyun kurmak için hamleler yaparken, sürecin hızlandığı, her alanda büyük bir yığılmanın oluştuğu görülebilir.

Bu değişim sancısı yankısını Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in tarihi Moskova ziyaretinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e söylediği “100 yıldır olmayan bir değişim geliyor. Bu değişikliği birlikte yürütüyoruz” sözlerinde bulacaktı. Cinping’in sözleri küresel siyaset sahnesindeki hareketliliğin en somut özetiydi.

•Yüzyıla kim yön verecek?

Değişimin, altüst oluşun, yeni dönemin herkes ayırdında, herkes farkında. Mevzu şu ki bu değişime, daha doğrusu yüzyıla kim yön verecek? Yaşanan bütün kavganın, kapışmanın, restleşmenin ve de büyük askeri yığınağın arkasında da bu sorunsal var.

Bu yüzyılın ABD ile Çin arasındaki rekabetle geçeceği ortada. Ekonomik, siyasi, askeri yığınak bu iki küresel aktörün çevresinde şekilleniyor.

Kavga, çekişme derin ve de uzun soluklu. Değişim sancısı hızlanırken ‘büyük kapışma’ için adım adım oyunlar kuruluyor.

Uyuyan dev Çin’in yükselişinin önüne geçme isteyen ABD, savaşın birinci cephesini Ukrayna’da açtı. İkincisi için de Hint-Pasifik’te yığınak yapıyor. Cephe hattını yeniden tahkim ediyor, ittifak hattını güçlendiriyor, yeni ittifaklar geliştiriyor.

• Sıcak cephe hatları

Bu noktada üç coğrafyada yaşanan hareketlilik dikkat çekici. ABD, Çin’in yanı başında Hint-Pasifik’te oyun kurarken, Pekin Washington’a Ortadoğu ve Afrika’da karşılık veriyor.

1) Ortadoğu: Ağırlığını Hint-Pasifik’e kaydıran, Ukrayna Savaş’ıyla meşgul olan ABD’nin Ortadoğu’da yarattığı boşluk Çin tarafından dolduruluyor. Pekin’in devreye girmesiyle iki “düşman” bölgesel rakip, Suudi Arabistan ile İran Şarkul Avsat’tan Lübnanlı araştırmacı Nedim Kuteyş’in vurguladığı gibi “sanki Ortadoğu’daki ABD nüfuzunun azaldığını göstermek ister gibi Çin’in arabuluculuğunda ilişkileri normalleştirme anlaşması yaptı. Hemen ardından Bahreyn de Suudları taklip ederek Tahran ile ilişkiye geçti. Hemen akabinde Irak ile İran arasında da güvenlik anlaşması imzalandı. İran lideri Reisi de Riyad’dan davet aldı. Buna Rusya’nın savaşa rağmen Ortadoğu’da boş alan bırakmayarak oyun kurmaya devam etmesi de eklenince tablo berraklaşıyor.

2) Hint-Pasifik: ABD’nin küresel hegemonyası açısından mutlak şekilde hükmetmeye çalıştığı Hint-Pasifik’te de kılıçlar çekilmiş durumda. Çin’i kuşatmak isteyen ABD yeni ittifaklar, ortaklıklarla yol alıyor. İngiltere ile birlikte Avustralya’nın nükleer silah sahibi yapılacak olması, Güney Kore ile Japonya ile ittifak içinde ittifaklar oluşturması hepsi Çin’e karşı cephe tahkimatının yansımaları. Pekin yönetimi Washington’ın Tayvan ve adalar krizi üzerinden çeşitli provokasyonlar peşinde koşturduğunun pekala farkında.

3- Afrika: Hegemon güçler arasındaki şiddetli kapışmanın bir diğer coğrafyası ise Afrika. Özellikle Batı Afrika’da yoğunlaşan rekabette Rusya ve Çin’in hamleleri dikkat çekici. Moskova askeri olarak gücünü pekiştirirken Pekin’in ekonomik yükselişi söz konusu. Çin, Ortadoğu’da olduğu gibi burada da Amerikan nüfuzuna açıkça meydan okuyor. Washington ise buna karşılık Çin çevresindeki askerî ve güvenlik ortaklıklarını güçlendirme gayretinde.

PRAGMATİK İTTİFAK

Siyasetin doğal bir kanunudur. Her yüzyılda yeni hegemon güçler tarih sahnesine zuhur eder. Bazı aktörler sahneden inerken yerini başkaları doldurur. ABD geriliyor, Çin yükseliyor. Pekin ve Moskova küresel siyaset sahnesinde güç birliği yapıyor. ABD ise Anglo-Sakson ülkeleri ve Batı dünyasıyla dünyaya nizam veriyor.

Trump döneminin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun "Özgür dünya komünist Çin’i değiştirmiyorsa, Çin kesinlikle bizi değiştirecek" sözleri Amerikan cephesindeki endişenin dışa vurumu. Bundan olsa gerek Ekim 2022 tarihli Ulusal Güvenlik Stratejisi, Çin’i "hem uluslararası düzeni yeniden şekillendirme niyeti hem de bunu yapacak ekonomik, diplomatik, askeri ve teknolojik gücü giderek artan tek rakip" olarak kodluyor.

ABD ile Çin arasındaki siyasi ve askerî çekişmenin tırmandığı bu iklimde yeni bir jeopolitik gerçeklik oluşuyor ve güç-denge ilişkileri de yeniden tanımlanıyor.
Tüm bunlar da yeni bir dünya düzeninin doğum sancıları.