Türkiye’nin en temiz, dünyanın beşinci en temiz gölü. Salda Gölü’nün suyu da, çevresinde yetişen endemik özellikteki bitkileri de bu ekolojik yapıyı koruma altına alınmayı gerektirecek kadar özel. SİT alanı. Ve bugün iktidar TOKİ eliyle rantçı yandaşları zenginleştirmek adına ihaleye çıkarıyor burayı. Varı yoğu satan, olanı talan eden anlayışını daha da hırçınlaşarak devam ettirme kararlılığında zira. […]

Türkiye’nin en temiz, dünyanın beşinci en temiz gölü. Salda Gölü’nün suyu da, çevresinde yetişen endemik özellikteki bitkileri de bu ekolojik yapıyı koruma altına alınmayı gerektirecek kadar özel. SİT alanı. Ve bugün iktidar TOKİ eliyle rantçı yandaşları zenginleştirmek adına ihaleye çıkarıyor burayı. Varı yoğu satan, olanı talan eden anlayışını daha da hırçınlaşarak devam ettirme kararlılığında zira.

Aynı esnada bir başka cennet köşede ağaçlar devriliyor, bir kez daha rant uğruna. Çanakkale’nin tek içme ve kullanma suyu kaynağı olan Atikhisar Barajı havzasındaki siyanürlü altın madeni için 195 binden fazla ağaç katledildi bile. Salda Gölü’nden Kazdağları’na ağır bir yaşam katliamı süregeliyor.

Sadece bugünümüzü ve yarınımızı yandaşa peşkeş çekerek elimizden almıyor iktidar, geçmişimizi de aynı hırçınlıkla yıkıp geçiyor.

Cumhuriyet değerlerinin yaşadığı, toplumsal hafızamızın mihenk taşları binalar ve topraklar Cumhuriyetin çocuklarından alınıp Saray’ın yandaşlarına veriliyor. En son TCDD Ankara Gar ve müze binalarının Saray’ın aile şirketinde yönetici olan Sağlık Bakanı’nın kurucusu olduğu üniversiteye verildiği ortaya çıktı.

Bugün içinde bulunduğumuz ağır ekonomik, hukuki ve demokrasi krizine yol açan rantçı anlayış daha da hırçınlaşıyor. İktidar doğayı, tarihimizi, bizi var eden tüm değerleri hırçınlaşarak yakıp yıkmak derdinde yine ve yeniden.

Bir yanda sıkışmış, sıkıştıkça toplumu da sıkıştıran bir iktidar… Diğer yanda bu iktidarın oluşturduğu bu düzen nedeniyle her geçen gün daha da yoksullaşan, ekonomik kriz altında daha da ezilen milyonlar var.

Bir yanda Barış İmzacısı akademisyen meslektaşlarıyla fikir tartışamayan, onların hapse atılmaları için hazırlanan yola taş döşeyerek iktidara yaranmaya çalışan utanç akademisyenlerinin ağzından ayar verenler ve TBMM’nde Atikhisar Su Havzasında maden şirketleri eli ile yaşanan ağaç ve doğa katliamının araştırılması için komisyon kurulmasına ilişkin araştırma önergesine “hayır” diye el kaldıranlar… Diğer yanda ise tüm baskılara karşı barış demekten vazgeçmeyen, Kazdağları’nda gece gündüz su ve vicdan nöbeti tutan, Salda Gölü için buluşan binler, milyonlar var.

Türkiye’nin içinde bulunduğu rejim krizi ise bir yandan iktidarın attığı adımlarla derinleşiyor. Kriz derinleştikçe rejim daha da hırçınlaşıyor. Bu eşitsiz baskı ve rant rejimi hızla sona yaklaşıyor. Ancak yaklaşırken de iktidara sıkı sıkıya sarılmak duygusuyla Türkiye’ye krizler yaşatmaya devam ediyor. Türkiye bu iktidarın elinde bir kriz sarmalının içine sürükleniyor.

Bu yaşananların tamamı aynı bütünün parçaları… Hepimizin her gün evine ekmek götürürken yaşadığı günden güne büyüyen sıkıntı da… Kazanılan seçimlerden sonra halkın demokratik iradesini kabul ettirebilmek için günlerce birlikte sandık çuvallarının üzerinde sabahlayarak nöbet tutmak zorunda bırakılmamız da… AYM’nin uğradıkları haksızlığı tescillediği, hukuk dışı biçimde, Türkiye’nin üniversitelerini yok etmek pahasına işlerinden edilen Barış Akademisyenlerinin yaşadıkları da… Türkiye’nin bugün yargının bağımsız olmadığı, TBMM’nin içinin tamamen boşaltıldığı bir tek adam rejimine mahkûm edilmiş olması da…  Bunların hepsi Saray rejiminin bütünsel ve birbirinden bağımsız görülemeyecek sonuçları.

Siyasi mücadelemizi toplumsallaştırırken işte krizin bu bütünlüğünü ve rejimin kendisinden kaynaklandığı gerçeğini hiç gözden kaçırmamalıyız.

Bize düşen bugüne dek yaptığımız gibi demokrasi, barış, adalet, eşitlik ve kardeşlik talebinde buluşmuş olan milyonları rejim krizinin bütüncüllüğü etrafında bir itirazda buluşturmak. 

Yarının aydınlığı dünün ortak değerlerinin bütünü olan Cumhuriyete sahip çıkmaktan, bugünü var eden barışa sonuna kadar sarılmaktan, yarını mümkün kılacak Kazdağları’na, Salda Gölü’ne sahip çıkmaktan geçiyor. Bugünün karanlığını aşacak eşit, adil, özgür bir geleceği var etmek için ranta karşı, talana karşı durmaktan ve sosyal devleti var edecek bir demokrasiyi talep etmekten geçiyor.