Sosyal medyada 10YearsChallenge etiketiyle yapılan paylaşımlar bir anda gündem konusu oldu. Dünyaca meşhur isimler 10 yıl önceki fotoğraflarıyla bugünkü hallerini yan yana koyup yılların kendilerinden neler götürüp neler getirdiğini sergilemeye başladılar. Fotoğrafları paylaşanların birçoğu belli ki şimdiki hallerinden memnundu. Önceki durumlarını ifşa eden kareleri cesurca seçmişlerdi, hedeflenen “aynılığın” değil “pozitif farkın” altını çizmekti. Sosyal medyadaki […]

Sosyal medyada 10YearsChallenge etiketiyle yapılan paylaşımlar bir anda gündem konusu oldu. Dünyaca meşhur isimler 10 yıl önceki fotoğraflarıyla bugünkü hallerini yan yana koyup yılların kendilerinden neler götürüp neler getirdiğini sergilemeye başladılar. Fotoğrafları paylaşanların birçoğu belli ki şimdiki hallerinden memnundu. Önceki durumlarını ifşa eden kareleri cesurca seçmişlerdi, hedeflenen “aynılığın” değil “pozitif farkın” altını çizmekti.

Sosyal medyadaki bu rüzgar bizim topraklarda önce ünlüler arasında yayıldı oradan da hızla ‘sıradan’ insanların dünyasına geçti. Kişiye bir çeşit kendini iyi hissetme / iyi olduğunu gösterme imkânı sunduğu için çığ gibi büyüdü. Küresel kapitalizmin anı yaşama, biricikliğinin altını çizme, kendini ifşa etme ve bunu kapitalizmin sunduğu araçlarla gerçekleştirme mottosu #10YearsChallenge modasının nasıl bu denli yaygınlaştığını anlamak için şüphesiz önemli ipuçları sunuyor. Ancak ülkemizde konu bu çerçevenin dışına çıkacak bir tartışmayı görünür kıldı. O da türbanlarını çıkaran kadınların cesaretiydi. Türkiye’de 16 yılı aşkın süredir toplumu İslamcılaştırmaya gayret eden iktidarın asıl duvara çarptığı yer orasıydı, kadınlar…

Türbandan vazgeçenler eski fotoğraflarıyla şimdiki başı açık hallerini birlikte paylaştı. Kimisi ilk karede çocukluk evresindeydi, kimi ise gençliğinin baharındaydı. Aralarında aile baskısıyla başını örtenler de vardı, muhafazakâr ailelerden gelip kendi isteğiyle kapananlar da. Birçoğu başını örttüğünde türbanın bir “özgürlük” olduğu iddiası dolaşımdaydı. 28 Şubat sürecinde uygulanan yasakların yarattığı tepki bu iddiayı destekliyordu. Liberaller, muhafazakâr çevrelerden gelen kadınların kamusal alanda var olmasının “türban özgürlüğüne” saygı göstermekle mümkün olduğunu ileri sürüyorlardı. O dönemde gerçek insan hikayelerine değmeyen, yalnızca soyut bir fantezinin izdüşümü olan “türban eşittir özgürlük” söylemi neticede İslamcı siyasetin etki alanını arttırıyordu.

10YearsChallenge etiketiyle türbanlarını nasıl terk ettiklerini anlatan kadınlar bu kararı AKP’nin tüm toplumu İslamcı tezler üzerinden dönüştürmeye çalıştığı bir dönemde alarak kelimenin tam manasıyla meydan okudular. Böylesine bir kararı almak cesaret işiydi, bedeli ağırdı. Türbanını çıkaran kadınlar çoğu kez ailelerini, yakın arkadaşlarını karşısına aldılar. Evini, mahallesini terk etmek zorunda kalan da oldu eşinden, işinden ayrılan da… Birçok örnekte en sert tepki babalardan, kocalardan, sevgililerden gelmişti ki bu tablo dahi tek başına manzarayı açıklar nitelikteydi. Türbanlı bir kadının başını açması kimilerine göre yolunu şaşırma kimilerine göre ise düpedüz ihanetti. Ancak onlar bütün bu karalama kampanyasına rağmen kendi hikâyelerini, kendi nedenlerini anlatmayı sürdürdüler.

O nedenler arasında türbanın bir normallik kriteri, kamusal alanda var olmanın ön koşulu haline gelmesine karşı çıkış, devlet eliyle İslamcılığa ve onun ataerkil toplumsal karşılığına direniş, kardeşleri, çocukları için bilimsel eğitim talebi, kamusal alanda türbanlı olarak değil kadın olarak var olma arzusu var. Kadınların bu taleplerinin sadece türbanını çıkaranlarla sınırlı olmadığı da aşikâr. Korkmadan, sınırlandırılmadan yaşama katılmak isteyen milyonlarca kadın var. Bütün bunlar ve daha fazlası İslamcı dayatmaların toplumun önemli bir kısmında yarattığı memnuniyetsizliği gözler önüne seriyor.

Bugünün Türkiye’sinde kendini muhalif olarak tanımlayanların tavrı aşağıdan gelen bu itiraza dudak bükmek, klişelere sığınmak, komploculuğu yeniden üretmek olmamalı. Aksine o sese kulak vermek, İslamcı dayatmalara karşı çıkanların cesaretine ortak olmak gerek. 10 yıl öncesine göre aslında daha çok, daha öfkeli ama daha karamsar isek görevimiz bu karamsarlığı yıkacak somutlukta bir siyaset ortaya koymak, kendi kumumuzda oynamak değil.