11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’nde AKP’nin çocuk karnesi

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü nedeniyle genel merkezde bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Toplantıda, AKP’nin çocuk karnesi açıklandı.

Merkez Yönetim Kurulu adına açıklamayı yapan Eş Genel Başkan Gönül Erden, kız çocuklarının nasıl bir yaşamla ve nasıl bir koruma sistemi ile yüz yüze bırakıldığını can yakıcı bir şekilde gözler önüne seren bir örneğini kamuoyu ile paylaşmak istediklerini belirterek, İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaşanan hamile çocuk olayıyla ilgili Sağlık Bakanlığı raporu hakkında bilgilendirme yaptı.

Bakanlığın Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi ile ilgili soruşturma raporu sonucunun tablonun çok daha vahim olduğunu ortaya çıkarmış durumda olduğuna dikkat çeken Erden, sözlerine şöyle devam etti: “Rapora göre, Kanuni Sultan Süleyman Hastanesinde 2016 yılında 1260 çocuğun hamileliği tespit edilmiş, bu çocukların 64’ü 15 yaş altında. Evet, yanlış duymadınız sadece bir hastanede bir yıl içerisinde 1260 çocuk hamileliği tespit edilmiş. Bu tabloyu kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Çocuklarımızı bu karanlığa teslim etmeyeceğiz. Bizler sağlık ve sosyal hizmet emekçileri olarak bu alanda mücadele eden kadın örgütleriyle, çocuk örgütleriyle birlikte çocuklarımızın barış içinde, özgürce çocukluklarını yaşayabilecekleri, çocuk olabilecekleri, her türlü istismardan korunacakları, çocuğun üstün yararının her şeyden önde tutulacağı, temel haklara ayrımsız-eşit ulaşabilecekleri bir dünya için kararlılıkla mücadeleyi sürdüreceğiz.”

Gönül Erden'in yapmış olduğu açıklamanın tamamı şöyle:

Bugün Dünya Kız Çocukları Günü. Kız çocuklarının haklarının korunması; kız çocuklarının yaşadığı cinsiyet eşitsizliği, ayrımcılık ve istismarın önlenmesi amacıyla 2011 yılında Birleşmiş Milletler tarafından 11 Ekim Günü, Dünya Kız Çocukları günü olarak belirlenmiştir.

Bu yıl yedinci kez karşıladığımız bu günde kız çocukların haklarının korunması ve istismarın önlenmesi için atılan adımların olumlu sonuçlarından, kız çocuklarına yönelik eşitsizlikle mücadelede nasıl ilerlemeler yaşandığından bahsediyor olabilmeyi ne çok isterdik.

Ama ne yazık ki, bugün konuşabildiğimiz tablo kız çocukların hayatlarına ilişkin olumlulukların yer aldığı bir tablo değil. Bugün konuşmak zorunda kaldığımız tablo, çocuklara yönelik istismarı önlemekten uzak, çocukların korunmasının temel olarak belirlenmediği, siyasi hedef ve ihtiyaçların çocukların yaşamlarına ve geleceklerine tercih edildiği, muhafazakar politikalar ve uygulamaların eşitsizliği ve istismarı artırdığı, çocukların korunmasına ilişkin oluşturulması gereken sistemde ileriye değil geriye doğru yol aldığımız bir tablo.

Bugün, kız çocuklarının nasıl bir yaşamla ve nasıl bir koruma sistemi ile yüz yüze bırakıldığını can yakıcı bir şekilde gözler önüne seren bir örneğini kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz.

Bir yılda, tek bir hastanede 1260 gebe çocuk

"Bilindiği üzere aylar önce İstanbul Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne 5 ayda yaşları 18’in altında 115 hamile çocuğun başvurduğu; yasalara göre çocukların durumunun polise bildirilmesi zorunlu olduğu halde hastane tarafından bildirimlerin yapılmadığı ve istismarın üzerinin örtülmek istendiği ortaya çıkmıştı. Bunun ortaya çıkması ise hastanede çalışan bir sosyal hizmet uzmanının çabaları sonucu olmuştu; uzmanın hastanedeki girişimleri sonuç vermeyince ve hatta cezalandırılınca, konu basına yansımış böylece kamuoyu gündemine gelmişti.

Başından sonuna kadar çok ciddi ve endişe verici problemlerle ilerleyen sürecin sonunda Sağlık Bakanlığı’nın konuya ilişkin hazırladığı soruşturma raporu iki gün önce basına yansıdı. Basına yansıyan haberlere göre Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’nde yapılan soruşturma sonucundan öğrendiğimiz bilgiler şunlardır: (Sağlık Bakanlığı tarafından raporun tamamı ilgili kurumlarla ya da kamuoyu ile paylaşılmamıştır).

Hastanede o zamanın haberlerine konu olan 5 aylık sürede kayıt altına alınan hamile çocuk sayısı 115 değil, 158’dir. Çocukların 37’si 15 yaş altındadır. 158 çocuktan 34’ü için adli birimlere bildirimde bulunulmuş, 124 çocuk için ise herhangi bir bildirimde bulunulmamıştır. Soruşturma neticesinde Sağlık çalışanlarının bazıları ve o dönemin hastane yöneticileri çeşitli cezalar aldılar.

Hatırlanacağı üzere bu olay basından önce Valiliğe bildirilmiş, Valilik konunun soruşturulması için soruşturma izni vermemişti. Şu an Bakanlık raporu ile de tespit edilen durum ise bir kez daha göstermektedir ki Valilik konuyu gecikmeye mahal vermeden soruşturmalıydı. Bu durumda soruşturma izni verilmemesi ile ilgili bir işlem yapılacak mıdır?

Konu basına yansıdığında Sağlık Bakanı, ilk açıklamasını kurumları koruma refleksi ile yapmış, uzun uzun 15 yaş üstü çocuklarla ilgili bildirim yükümlülüğü olmadığını anlatarak “Şikâyete konu olan sorumlularla ilgili soruşturma açılmasına gerek olup olmadığı hususu, yukarıdaki mevzuat hükümleri uyarınca mülki idare tarafından değerlendirilmiş ve soruşturma açılmasına gerek olmadığı kararına varılmıştır” açıklaması yapılmış, ardından tepkiler yükselince "Bakanlığın konunun hassasiyetini dikkate alarak, konunun tekrar incelenerek soruşturulması talimatını verdiği, müfettiş görevlendirildiği” söylenmiştir.

Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’nde yaşanan durum o zaman basına yansımamış ve kamuoyunda bir basınç oluşmamış olsaydı, yeniden soruşturma açılmayacak ve olayın üstü kapanmış olacaktı. Bundan sonra benzer durumlar olmaması için Sağlık Bakanlığı nasıl önlemler almayı planlamaktadır?

Konuyu dikkati ile ortaya çıkartan ve Savcılığa bildiren, yani olması gerekeni yapan sosyal hizmet uzmanı hakkında ise inceleme başlatılmış ve sürgün edilerek adeta olayı ortaya çıkardığı için cezalandırılmıştı. Uzmana cezai işlem uygulanmasına neden olanlar, uzman üzerinde mobbinge varacak bir baskı oluşturanlar hakkında derhal işlem yapılmalıdır. Sosyal hizmet uzmanı ile ilgili yapılan tüm cezai işlemler geri alınmalı, uzmanın kendi talebi halinde eski görev yerine döndürülmeli ve baskılardan uzak çalışabileceği bir çalışma ortamı sağlanmalıdır. Uzmana bu süre içerisinde yaşatılan itibarsızlaştırmanın ve baskı uygulamalarının telafi edilmesi sağlanmalıdır.

Bildirim yapılması ile ilgili sorun bir yerde dursun, bir ilde sadece bir hastaneye 5 ay içerisinde 115 çocuğun – ki Bakanlık raporuna göre 158 olduğu ortaya çıktı- 158 hamile çocuğun kaydının yapılmış olması haklı olarak bir infial yaratmıştı. Bir hastaneye 5 ayda bu kadar hamile çocuk geliyorsa, çocukların ülke genelinde nasıl bir istismar ve gebelik durumu ile karşı karşıya olduğu sorusu ile karşı karşıya kalmıştık. Her ne kadar bu durum ilgili kurumlarda bir “alarm” etkisi yapmasa da, özellikle çocuk istismarı konusunda çalışma yürüten, çocukların haklarının korunmasını önemseyen bizler için alarm etkisi yarattı.

Bakanlığın Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi ile ilgili soruşturma raporu sonucu ise, bu tablonun çok daha vahim olduğunu ortaya çıkarmış durumda. Rapora göre, Kanuni Sultan Süleyman Hastanesinde 2016 yılında 1260 çocuğun hamileliği tespit edilmiş, bu çocukların 64’ü 15 yaş altında. Evet, yanlış duymadınız sadece bir hastanede bir yıl içerisinde 1260 çocuk hamileliği tespit edilmiş."

'Rakamların soğukluğu ardında çocukların istismar edilen hayatları vardır'

"Normal bir ülkede olması gereken bu rakamlar ortaya çıktığı andan itibaren ülkeyi yönetenler için, her kademedeki yönetici ve sorumlu için, her şeyin bir anda durması, her şeyi bırakıp bu konu üzerine kafa yoruluyor, bu duruma nasıl geldiğimiz konuşuluyor, alınması gereken önlemler tartışılıyor ve çocukları korumak için gerekenlerin yapılıyor olması idi. Ancak rakamlar basına düşeli iki gün oldu, çocukların korunmasından sorumlu olanlardan tek bir değerlendirme duymadık.

Rakamlar soğuktur; rakamların soğukluğu ardında ise çocukların istismar edilen hayatları, ortadan kaldırılan hakları, çocukların gelecekleri, özlemleri, korkuları vardır. Burada söz konusu her rakam bir candır, istismara uğramış, kendi çocukken gebe bırakılmış çocuklar, onların yaşamları vardır.

Bakanlığın raporunda ortaya çıkan bu tablo, çocuk cinsel istismarında çok vahim ve çok korkunç bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu ne yazık ki göstermektedir.

Yine rapora göre :

2016 yılı genelinde hamile bırakıldıkları tespit edilen çocuklarla ilgili gerekli işlemler için 33 doktor ve iki sosyal hizmet uzmanı kusurlu bulundu. Hastanenin sosyal hizmet birimine bildirimde bulunmama veya 15 yaşın altındaki çocuklar ile ilgili adli vaka dosyası hazırlamama nedeniyle kusurlu bulunan doktorlara çeşitli düzeylerde disiplin cezaları verildi.

11 doktor ve iki sosyal hizmet uzmanı için ise disiplin cezası yanında savcılığa suç duyurusunda bulunuldu.

Dönemin hastane başhekimi Ali Gedikbaşı hakkında da suç duyurusunda bulunuldu. Hakkında dava açılan dönemin başhekim yardımcısı Akif Akça’nın da “kusurlu” olduğu tespit edilerek puan cezası verildi.

Biz biliyoruz ki, ortaya çıkan kusur ya da ihmal, sadece burada çalışan sağlık emekçilerine ait değildir, olamaz. Hastane kapsamında yaşanan bütün bu sürecin sorumluluğu Sağlık Bakanlığı’na aittir. Bu nedenle sağlık emekçilerine cezalar verilmesi, suçlu ilan edilerek faturanın tamamının çalışanlara kesilmesi gerçekçi ve doğru değildir."

Sağlık Bakanlığının raporunda vurgulanan önemli hususlardan biri, bu sorumluluk zincirinin nerelere uzandığını da gösteriyor

"Raporda; “İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nin bağlayıcı hükmüne de atıfta bulunularak “18 yaş altı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olsun olmasın, tüm adölesan gebelerin adli makamlara bildirilmesi gerekmektedir” denilmiş ve bu konuda tüm hastanelerin uyarılması gerektiği vurgulanmıştır.

Atıfta bulunulan İstanbul Bölge İdari Mahkeme kararı ve Sağlık Bakanlığı raporunun bu tespiti son derece önemli ve kritiktir. Çünkü Sağlık Bakanından diğer Bakanlıkların yetkililerine, Sağlık Bakanlığının diğer yetkililerinden Bakanlıkça verilen talimatlara kadar “15 yaş üstü çocukların durumlarının bildirilmesinin zorunlu olmadığına” ilişkin tespitler ve uygulamalar yapılmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman Hastanesinde yaşananlar ilk basına yansıdığında Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan ilk açıklamasında uzun uzun bu kapsamda değerlendirme yapılmış; “…15 yaşını tamamlamış olanlarda ise cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen herhangi bir emarenin varlığı mevcut ise adli mercilere bildirimi sağlanmaktadır..” denilerek 15 yaş üstü bildirimin zorunlu olmadığı ifade edilmiştir. Hatta ve hatta Sağlık Bakanlığı Hukuk Müşavirliği tarafından hastanelere iletilmiş "15 yaş üstü çocukların durumlarının bildirilmesine gerek olmadığına" ilişkin hukuki görüşü bulunmaktadır. Bu görüş ve açıklamalar, aynı zamanda Bakanlık talimatı anlamına gelmektedir. Nitekim, Sağlık Bakanlığı soruşturması kapsamında soruşturma geçiren hekimler, 15 yaş üstü çocuklar için bildirim yapmama gerekçelerinde Sağlık Bakanlığı Hukuk Müşavirliği görüşünü gerekçe ve dayanak göstermişlerdir. Bu durum, ihmal ve sorumluluk zincirinin çalışanlarla sınırlı olamayacağının, dolayısıyla burada bu tabloya neden olan her kademeden herkesin hesap vermesi gerektiğini göstermektedir.

Bildirimi zorunlu olmadığı görüşünü savunanlar TCK 'nın ilgili maddesine değinerek, 15 yaş üstü için sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışların cinsel istismar olarak tanımlanması gerekçe göstermektedir. Oysa bizler başından beri bu yorumun doğru olmadığı ifade ediyor, sağlık emekçilerinin cebir-tehdit hile vs. bulunup bulunmadığının tespitinin yapamayacağını, buna hem yetkileri olmadığı hem de yükümlülükleri olmadığını söylüyor, bu nedenle 18 yaş altı her çocuğun durumunun ilgili mercilere bildiriminin zorunlu olduğunu söylüyorduk. Sağlık Bakanlığının soruşturma raporu ve İstanbul Bölge idare Mahkemesi kararı bu konudaki keyfi yorumları ortadan kaldırmaktadır. Hiç bir yetkili bu kararın dışında görüş bildiremez, buna aykırı işlem yapamaz. Bu nedenle Sağlık Bakanlığı öncelikli olarak, daha önce hazırlayıp birimlere gönderdiği hukuk görüşü yazısını düzelterek tüm hastanelere ve tüm yöneticilere göndermeli; uygulamanın buna uygun yapılmasını sağlamalıdır."

"Ensar Vakfı’nda ortaya çıkan istismarda çocuklara değil vakfa siper olundu"

2009 yılında Milli Eğitim Bakanlığı yönetmelik değişikliğiyle ortaokul ve lise öğrencilerinin nişanlanması serbest bırakıldı; 2013 yılında evli öğrencilerin açık öğretim lisesine yönlendirilmesi düzenlemesi yapıldı; 2015 yılında Anayasa Mahkemesi, resmi nikâh kıymadan dini nikâh kıyan imam ve çiftlere ceza verilmesini ortadan kaldırdı. Yine Anayasa Mahkemesi tarafından bir yasa iptaliyle “Çocukların cinsel ilişkiye rıza yaşının 15’ten 12’ye indirilmesi”nin önü açıldı. 2016 Kasım ayında çocuk istismarcılarının evlilik yoluyla cezasız bırakılmasını öngören bir önerge AKP hükümeti eliyle Meclise getirildi, ortaya çıkan tepkilerle önerge geri çekildi. 2017 Mayıs ayında çocuk istismarının önlenmesi için hazırlanan araştırma önergesi, AKP milletvekillerinin oy çokluğu ile reddedildi. Çocuk istismarında hadım cezası önerisi ile gündeme gelen, çocuk istismarını önlemek bir yana daha da derinleştirecek düzenlemeler içeren yasa teklifi Meclise sunuldu. Bunların yanında her vesile ile çocuk yaşta evliliğin aklandığı, kız çocuklarının istismar edilmesinin “inançla, gelenekle” açıklanarak meşrulaştırıldığı; dün “Bir kereden bir şey olmaz” denerek Ensar Vakfı’nda ortaya çıkan istismarda çocuklara değil vakfa siper olunduğu, Diyanet İşleri Başkanlığı' nın “9 yaşındaki kız çocukları evlenebilir” açıklamasının hala gündemde olduğu ve bunlarla da kalmayıp istismarın önünü açacak yasal düzenlemelerin peyderpey yapılmaya çalışıldığı; karma eğitimin kaldırılmasına yönelik girişimlerin yapıldığı bir ortam bu tablonun sorumlusudur."

-Sağlık Bakanlığı tarafından, bu hazırlanan raporun detayları ilgili kurumlarla paylaşılmalıdır.

-Bir yılda bir hastaneye yapılan çocuk gebe başvurusunun rakamları çok ciddi bir durumu ortaya sermektedir. Tabloyu tam olarak açığa çıkartmak için diğer hastaneler için de benzeri bir araştırma yapılmalı; çocuklarla ilgili durum ve yapılan işlemler tespit edilmelidir. Sonuçlar kamuoyuyla ve gerekli kurumlarla paylaşılmalıdır.

-18 yaşın altındaki her birey çocuk olarak kabul edilmeli, tüm hukuki düzenlemeler buna uygun hale getirilmelidir.

-Başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olmak üzere, çocuğun cinsel istismarının ortadan kaldırılması için acil olarak harekete geçilmeli; çocukların korunması öncelik olarak alınarak, çocukların istismardan korunacağı bir sistem için alarma geçilmeli, kapsayıcı politikalar oluşturulmalıdır.

-Çocuk istismarına ilişkin hazırlanan ve çocukların cinsel istismarı suçuna ilişkin değişiklikler öngören ve daha önce Meclise gelen ancak geri çekilen yasa tasarısı istismarı önlemekten uzaktır; istismarı daha da derinleştirecek düzenlemeler içermektedir. Bu tasarının yeniden Meclise getirileceği bilinmektedir. Bu tasarı tamamen geri çekilmeli, bunun yerine bu alanda yıllardır çalışan kurumların birikimi bilgisi ve önerileri dikkate alınarak bir çalışma yapılmalıdır.

-Bu tabloyu kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Çocuklarımızı bu karanlığa teslim etmeyeceğiz. Bizler sağlık ve sosyal hizmet emekçileri olarak bu alanda mücadele eden kadın örgütleriyle, çocuk örgütleriyle birlikte çocuklarımızın barış içinde, özgürce çocukluklarını yaşayabilecekleri, çocuk olabilecekleri, her türlü istismardan korunacakları, çocuğun üstün yararının her şeyden önde tutulacağı, temel haklara ayrımsız-eşit ulaşabilecekleri bir dünya için kararlılıkla mücadeleyi sürdüreceğiz."