Dile kolay gelebilir belki, ama 11.yıl onca özveriyle sürdürüyorsanız bir Yaz Eğitim Kampını, kolayca öyle kısacıktan dillendiremezsiniz o istençli yapıcı örgütlenmeyi… Türkiye’nin her bir yanından gelen 130’a yakın üniversiteli öğrencinin oluşturduğu kamp bir hafta boyunca sabah 7.30’da ‘günaydın’la başlayıp; gün boyu, atölye çalışmaları, oturumlar, spor turnuvaları, film gösterimleri vd. etkinliklerle, gece 24.00’e ‘uyku zamanı’na dek sürüyor. “Neden, Nasıl, Kime Adalet” ana teması çerçevesindeki oturumların kimi başlıkları da şöyle: Adalet Algısı, Doğa ve Adalet, Siyaset ve Adalet, Örgütlenme ve Adalet, Medya ve Adalet, Mülkiyet ve Adalet, Eğitim ve Adalet ve de benim çağrılı olduğum Sanat ve Adalet… Hani adalet de adalet… Brecht’le başlıyorum o zaman: Bilin: Halkın ekmeğidir adalet… Madem adaletin ekmeği bu kadar önemli/ onu kim pişirmeli dostlar, söyleyin?/ Öteki ekmeği kim pişiren?/ Adaletin ekmeğini de kendisi pişirmeli halkın, gündelik ekmek gibi/ Bol, pişkin, verimli…

TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İzmir Şubesinin (HKMO) gerçekleştirdiği kampın bu oturumunu, yaklaşan 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle giderek savaş ve barış temalarına kaydırıyor, o bağlamda şiirler okuyor ve gençlerle tartışıyoruz…  Benle birlikte gelen eşim tiyatro sanatçısı Nazan da konuşmacı olarak eşlik ediyor; siyaset, sanat, tiyatro, diziler derken sürüyor Sanat ve Adalet...

Etkinlik öncesi değerli dostlarlayız… Kampta a’sından z’sine işin başını çekenlerden Ömer Güngörmüş ve Zafer Beydilli’yle ve daha önce Temel Haklar ve Adalet konulu oturuma katılan Veli Atanur (SES İzmir şube başkanı), Abdullah Tunalı’yla (Eğitim-Sen İzmir 1.no.lu şube başkanı) söyleşiyoruz… Sonra adaşım bize kamp alanını gezdiriyor. Gençler çadırlarda kalıyor. Hiç yoktan iyi de daha iyi koşullarda olabilmeleri HKMO’nun olmayan bütçesini çoktan aşıyor. Başta günde 3 öğün yemek olmak üzere diğer tüm giderleri ve oda’lara gelen kısıtlamaları düşününce gerçekleştirilen bir tansık (mucize) gene de… Dikili Belediyesine ait bir alan burası sonuçta, onlar katkı sunamazlar mı acaba, diye düşünürken geze dolaşa çıkmamış mıyız dışarıya ve sol yanda kampla iç içe büyücek mi büyücek bir çöp yığını dağ gibi durmuyor mu?! Hemen bitişikte olmaması gereken bir çöplüğün nesini sorup soruşturayım, bu neden burada diye? Az ilersi deniz tüm görkemiyle uzanıyor önümüzde… Ne ki kampla deniz arasında ağaç, çiçek, yeşil olur, ne olursa olur ama çorak büyükçe bir boş toprak parçası… Derken yemek saati geliyor… Ve sonrası bizim oturum… Ne ki yemek mi yiyorum sivrisinekler mi beni? Toptan saldırıya geçmiş düşman; sokmadığı,  ısırmadığı, yakmadığı yer yok… Üstüme başıma öyle bir şey sürmem hiç, ama büyük konuşmamalı… “Fıs fıs yapalım mı,” diye gösteriyorlar sivrisinek savarı…” Ah, savın da neyle savarsanız savın!” diyorum. Yoksa konuşurken bir oraya bir buraya, kol bacakta sinek kovalamaca, hiç hoş kaçmayacak… Bakıyorum kimilerinin de ellerinde fısfıs, birbirlerine sıkıyorlar… “Bu ne yahu,” diyorum, “hani biz geçiciyiz de, buradaki gençler? Her gece çekilir mi sivrilerle savaş, hem nasıl uyunur? Dikili Belediyesine başvurmadınız mı?” Hiç de kırıcı olmak istemeden, yorum yapmadan yanıtlıyor biri: “Biz istedik de… Ama ilaç sıkan aracın küçük bir parçası bozukmuş mu ne, ondan gönderemediler...” “Kaç gün önce oldu bu?” “5 gün önce…” Dikili Belediyesi belli ki düzenleyeceği ‘barış günleri’ne odaklanmış, ünlüler de gelecek…. ”E, burada ünsüz gençler var şimdi n’apıcaz” demiyorum ama eşitlik ve adalet söylemiyle, gençlerden, demokrasiden, insan haklarından, barıştan yana duran Dikili Belediyesine bir çift sözüm var: “Hepsi iyi güzel de önce şuradaki sivriler Osman başkan üstadım, önce şu sivrilerle bir barış yapsak?!..”