Şili’de ve Türkiye’de Eylül ayı gelince insanların içinde bir yürek çöküntüsü olur. Burada sadece “insan” olanları kastediyorum. Alınganlar çıkıp da “Ama 12 Eylül öncesinde…” diye başlayan zihinsel engelli yorumlarla katkı yapmasınlar lütfen…

•••

Şili’de 11 Eylül 1973’te yapılan ABD destekli askeri darbe bir köşe taşı ise,

12 Eylül 1980 tarihi de bizim ülkemizde bir milat olarak kabul edilir.

Şili’de seçimle işbaşına gelen sosyalist lider Salvador Allende, Şili Genelkurmay Başkanı General Augusto Pinochet tarafından devrildi. Şili’den yeri yıl sonra 12 Eylül 1980’de Türkiye’de General Kenan Evren liderliğinde askeri cunta Süleyman Demirel hükümetini devirdi.

Allende ile Demirel arasındaki fark solcularla sağcılar arasındaki farkı da ortaya koyar. Demirel evinin kapısına gelen bir yüzbaşının aracına valiziyle binip gözaltına alınacağı Hamzakoy askeri tesislerine götürülmeyi kabul etti. Aynı Demirel yaklaşık 10 yıl önce yine bir askeri bildirinin TRT Radyosunda öğle haberlerinde okunmasıyla istifa ederek kuzuların sessizliği içinde şapkası alıp gitmişti.

Allende ise Başkanlık Sarayı kuşatıldığında elinde silahıyla direneceğini halktan aldığı iktidar yetkisini uysallıkla ABD kuklası bir generale teslim etmeyeceğini göstermişti. Hayatta kaldığı süre içinde de teslim olmadı. Bu yüzden de halkının ve dünya emekçilerinin gözünde hâlâ yaşıyor.

Şili ile Türkiye darbelerinin ortak noktası ABD destekli olmalarıydı.

12 Eylül darbesi yapıldığında CİA Ankara İstasyon Şefi Paul Hanze’ye bu gelişme şöyle bildirilmişti:

-Paul senin çocuklar başardılar!

Tarihe böyle geçtiler: Paul Hanze’nin çocukları!

12 Eylül 2018 Çarşamba günü DİSK eski başkanı Rıdvan Budak Artı TV-Gün Başlıyor kuşağında bizim konuğumuzdu. 12 Eylül ilişkin konuştuk. O gün neredeydin sorusu herkese sorulur. Budak’a da sorduk. O da anlattı.

DİSK Tekstil Sendikası’nın 28 yaşındaki genç başkanı olan Rıdvan Budak grevdeki 45 bin tekstil işçisi için Halit Narin’in başkanı olduğu Tekstil İşverenleri Sendikasında toplu sözleşme imzalamak üzereydi. Akşam saat 20.00’ye varmıştı. Bütün maddelerde anlaşma sağlanmış, sıra imzaya gelmişti. Halit Narin’e bir telefon geldi. Masadan kalktı telefona gitti, kırık sesle konuştu, masaya döndü ve dedi ki:

-Çok yorulduk, zaten imzalasak bile yarın sabah açıklayacağız, sabah gelip ilk olarak bu işi bitiririz!

•••

Masadakiler kalktılar, ertesi sabah imzalamak evlere dağıldılar.

Ertesi sabah hiç olmadı! O gecenin karanlığı hala sürüyor.

Rıdvan Budak evinden alınıp Davutpaşa Kışlasına götürüldü, idam istemiyle yargılandı. Halit Narin yeni durumu kapitalist ahlaka uygun olarak şöyle değerlendirdi:

-20 yıldır onlar (işçiler) güldü biz ağladık!..

Generallerle birlikte işçi sınıfının anasını ağlatacağız diyordu bu sözlerle…

12 Eylül’ün son günü sadece 45 bin tekstil işçisi grevde değildi. DİSK Maden-İş’e bağlı 40 bin işçi de grevdeydi.

Darbeyle birlikte bu kadar işçinin toplu sözleşmeleri uçup gitti.

12 Eylül işçilerin çalınmış grev haklarıyla beraber, alın terlerini alıp patronların cebine koydu!

Yazının başlığındaki cümle Sabahat Türkler’e aittir. DİSK’in kurucu Başkanı ve 10 yıl görevi yürüten Kemal Türkler’in (1967-1977) eşi olan Sabahat Türkler “Emeğin Kanlı Düğünü 1 Mayıs 1977” Belgeselimizin (Şarküteri Yapım/İZTV) çekimleri sırasında bir sorum üzerine şöyle demişti:

-12 Eylül öncesi çok güzeldi. İşçiler grev yapıyorlar, haklarını alıyorlardı.