36 yıl önce bugün memlekette başarılı bir CIA operasyonu yapılmıştı.

Bu yazıyı yine bir 12 Eylül günü okuyorsunuz, yani başarılı 12 Eylül 1980 darbesinin katmerli hallerini bu kez ‘başarısız’ bir darbe girişimi ardından, ama 36 yıl öncesinin ortamında yaşarken... Başka ne denilebilir ki? Darbe girişimi de aslında çok başarılı olmuş!

Ve aslında sadece dünkü haberleri bile peş peşe sıralayınca tahlil, yorum yapmak gereksizleşiyor. Her şey çok açık: Meclis’i bombalayanlar ile belediyelere kayyum atayanlar birbirini tamamlıyor. Eğitim Sen’li öğretmeni görevden al, ÇHD’li avukatı tutukla… Sonra da, Öcalan’ı devreye sokuyormuş gibi yap…

Öcalan’ın ağzından çıkacak her kelime Kürtler için kutsaldır. Bakalım bu kez hiç olmazsa kanlı gidişatı durduracak bir gelişme olacak mı?

Öcalan devreye girebilirse, Ortadoğu’daki gelişmelerde de devreye girmiş sayılabilir mi? Sanırım artık çok zor. Çünkü tam da Ortadoğu’daki gelişmelerde kimin eli kimin cebinde belli değilken… Üstelik CIA Başkanı John Brennan, “Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün yeniden sağlanabileceğinden kuşkulu olduğu” kehanetinde bulunmuşken… Obama’nın özel temsilcisi Brett McGurk, IŞİD’e karşı mücadelede SDG/PYD’ye yönelik ABD desteğini bir kez daha vurgulamışken, çok zor. Ama durun! Tam da bu nedenlerle belki de çok kolay. Çünkü burası Ortadoğu…

Hem zor hem kolay olması şundan: Suriye’de Rakka’ya, Irak’ta Musul’a TSK’nin gidebileceği bile tartışılıyor. ABD için kara harekâtında postalı kendi askerinin giymemesi önemli, Türk veya Kürt giysin önemsiz ve bu yüzden her iki tarafa rekabet ortamı yaratıyor. Velhasıl hem zor hem kolay olması, ABD’nin ilişki durumunun karışık, bir dargın bir barışık olmasından, hem Türklerle hem Kürtlerle… (Kürt deyince aklında PYD yanı sıra KDP de var elbette.)

TSK’nin CIA işbirliğiyle-ÖSO ittifakıyla Suriye’ye girdiği günlerde, hâlâ CIA-Gülen bağlantısı deyip durulması acınası bir hakikat. Üstelik karşılarındaki asıl hedef Pentagon destekli SDG/PYD değil mi? Böylece CIA’nın ÖSO’suyla Pentagon’a karşı savaş (!) açmış oluyorlar.

Saray’ın kafasındaki denklem muhtemelen şöyledir: TSK Rakka’da devreye girdiğinde PYD bölgede devre dışı kalır. Hele bir de TSK Musul’da devreye girdiğinde bu kez Öcalan devre dışı kalır ve Barzani devreye girer.

Ortadoğu ise elbette mecazdaki gibi bir bataklık değildir ve genelinde çöldür ve çölde genellikle serap görülür!

Çünkü öyle elektrikli bir coğrafya ki burası kimsenin kafasına göre devre kurması mümkün değil. Bütün bu devre içi- dışı ilişkilerinin elektrik devrelerinde her an kısa devre yaptıracak bir Rusya faktörü var, hatta Çin bile devreye giriyor, yani elektrik yükü Erdoğan ile Obama arasındaki al gülüm ver gülen işlerinin çok ötesinde…

Bu arada Barzani de ha bire TC’nin lehine PYD’nin aleyhine devreye girmeye çalışıyor. ANF’de Seyit Evran imzasıyla çıkan yazıda “ABD, Kürtler ve Kuzey Suriye halklarının sadece kendisi ile ilişki içinde olmasının politikasını izledi” denildikten sonra Barzani ve KDP çok sert şekilde şöyle eleştiriliyordu: “Türk devleti ve stratejik ortağı KDP Rojava Devrimi’ne karşı her türlü işbirliği, kirli oyun, politika, plan içine girdi.”

Pek mümkün görünmüyor ama bir de “TSK’nın Musul harekâtı” tevatür olmaktan çıkıp ciddiye binerse, o zaman Barzani Kürdistan’ı AKP tarafından yine alkışlarla karşılanır; hani bir vakitler Yeni Osmanlı hayallerinde diyorlardı ya, Kürdistan ile Türkiye konfederasyonu!

Zaten gelinen noktada TC için Kürt sorunu ve çözümü de artık kesinlikle ‘sınır ötesi’ bir sorun, bir Ortadoğu sorunu ve bu yüzden çözümünü sadece içeride aramıyor, Barzani’yi de katıyor. Bu köşede asıl düğümün Kürtlerin lideri olarak Barzani veya Öcalan ikileminde yattığını söyleyip duruyorum. Başbakan “çözüm mözüm yok” derken, gelişmeler “çözüm Barzani, mözüm Öcalan” yönünü gösteriyor gibi. Belediyelere kayyumla filan sorun daha fazla kanatılırken mözüm’ün de ucu gösterilmiş gibi yapılıyor olabilir mi?

Evet “çözüm mözüm yok” dedikten sonra yetmemiş, “ya herro ya merro” diye postalarını da koymuşlardı. “Çözüm ya da mözüm” Türkçedir; “ya herro ya merro” Kürtçedir, “ya git ya gitme” demektir. Asıl çözüm elbette, “ya merro ya merro” diyebilmektir.

Emekçiler, ezilenler yeterince kurban vermiştir. Kurban bayramının ilk gününün 12 Eylül olması ise yeterince acıdır.