Bugün günlerden yine bir 12 Eylül günü… Son yıllarda artık bir değil iki 12 Eylül felaketini hatırlıyoruz. Birincisi 42 yıl önceki faşist darbe, ikincisi de 12 yıl önce şimdiki rejimin temelini atan referandum vukuatı.

12 Eylül 1980 faşist darbesi hakkında söylenmedik söz kalmadı. Darbeyle sağı etkinleştirdiler, solu etkisizleştirdiler, toplumu çürüttüler. Bunun için insanlara ve topluma işkence yaptılar. İşkence ile korku ve dehşet toplumu yarattılar. Bu da yetmedi, ideolojik işkence ile toplumun beynini yıkadılar. Sermaye dışında sınıfsal kimlikleri iptal ettiler. Toplumu sınıfsal bakımdan kimliksizleştirirken, kimliksizleşen toplumun bireyleri, ilkel kimliklerine rücû ettiler; milliyetlerine, mezheplerine... Ve zaten böylece sonraki yıllarda siyasi İslamcıların da işlerini kolaylaştırmış oldular.

12 Eylül 2010 anayasa referandumu hakkında da söylenmedik söz kalmadı.12 Eylül referandumuyla aslında siyasi islamcı rejimi başlattılar. Ve hatırlayacaksınız bunu da 12 Eylül 1980’e karşılarmış gibi tezgâhladılar. Kimi solcumsulara yetmez ama evet dedirttiler, başta Kürt siyaseti olmak üzere kimini de hayır demek yerine boykota sevk ettiler. Böylece siyasi İslamcılığı etkinleştirdiler, laikliği etkisizleştirdiler, toplumu çürüttüler. Amaçları uğruna hâlâ insanlara ve topluma hunharca davranıyorlar, korku ve dehşet toplumu inşasını sürdürüyorlar. Bu da yetmeyince dindar kindar nesil diye toplumun geleceğini gaspediyorlar. Sermaye dışında sınıfsal kimlikleri iptal etmeye devam ediyorlar, toplumun bireylerini ilkel kimliklerine demir atmış halde tutmaya çalışıyorlar.

Birinci 12 Eylül sayesinde işveren sendikası patronu “Dün biz ağlıyorduk, şimdi işçiler ağlasın!” diyordu, ikinci 12 Eylül sayesinde “Dün biz ağlıyorduk, bugün laikler ağlasın!” havasındalar. Bu arada siyasi İslamcıların 15 Temmuz darbe girişimi sayesinde OHAL kararnamelerini sürekli kılma fırsatını da kaçırmadılar, 12 Eylül generalleri gibi ülkeyi kararnamelerle/fermanlarla yönetmeyi iş edindiler.

Hal böyle olunca Saraylılar seçim kaybederse rejim hemen değişir mi? Sel gider kum kalmaz mı? Oysa Meclis muhalefetinin keyfi yerinde! Hep anketlere bakıyorlar, Saraylıların oyları eridikçe sıvılaşacak ve sıvışacaklar, gidecekler sanıyorlar. Saraylılar ise tabii ki, oyları erise de kendilerini kaskatı tutarak rejimleri korumak için ellerinden geleni yapıyorlar, yapacaklar.

Her iki 12 Eylül’de iki kulvar vardı, şimdi de öyle. Bir yanda sosyalistlerin kulvarı öte yanda “onların”, sistem içinde yarışanların kulvarı. Sosyalistler elbette faşizme karşı öteki kulvardaki muhalefete köstek olmayı akıllarından bile geçirmezler. Saray rejimine son verilmelidir. Nokta. Ama farklı kulvarda yarışmaktan da vazgeçmezler.

Çünkü sosyalistlerin kulvarındaki tek insani tercih insan gibi yaşamaktır. Eşitlik, özgürlük, üretim, tüketim, ekonomi, politika, işte bütün bunlar insan gibi “yaşayabilmek” demek oldukça anlam kazanır. Sosyalistlerin her iki 12 Eylülde hedef olmalarının ve yine her iki 12 Eylül’e karşı çıkmalarının asıl zemini budur. Sebebi de aslında çok basittir: Sosyalistler insanların neden eşit olamadığını ve özgürlüklerinin neden engellendiğini çok iyi bilirler, bu yüzden bilinçleri hep tedirgindir. Ve şunu da iyi bilirler: Bilinç, vicdandır. Sosyalistlerin güç birliği de bilincin ve vicdanın güç birliğidir. Bu yüzden şu çarpıcı kelimeyi (la conscience) hatırlatmaktan hiç vazgeçmemişimdir: Bilinç ve vicdan, yani Türkçedeki bu iki farklı kavram, Fransızcada tek bir kelimeyle, “la conscience” diye ifade edilir. Ve işte bu kavram sosyalistliğin ve güç birliğinin mükemmel bir özetidir. Çünkü sosyalistler bildiğinden kaçamaz, bilgisinden kaçamaz. Ve bildiğini bilmiyormuş gibi yapamadığı, yani vicdanı buna el vermediği ölçüde sosyalist olmaya/kalmaya mecburdur. Ve öteki kulvarın tıynetini bildiği içindir ki farklı bir kulvardadır. İşte bu yüzden her iki 12 Eylül günü sosyalist kaldıkları için başları hep dimdiktir.

Öyleyse, geçmiş, şimdi ve gelecekte, 12 Eylüller, 12 Eylülcüler karşısında şöyle demekten vazgeçmiyoruz: Yahu, iyi ki sosyalistmişiz, iyi ki devrimciymişiz, iyi ki şu düzenle kıyısından kenarından bir ilişkimiz olmamış! İyi ki onların kavgasından bir şey ummamışız!

Çünkü sosyalistlik, devrimcilik güzel şeydir be kardeşim!