Faizler yükselse inşaat sektörü, döviz kuru yükselse enerji sektörü batıyor. Saray ise hem faizleri düşük tutup hem de döviz kurunu kontrol etmenin yolunun Merkez’in rezervlerini satmaktan geçeceğine inandı.

128 milyar dolar kim için satıldı?

Ozan GÜNDOĞDU

Cumhuriyet Halk Partisi’nin “128 milyar dolar nerede” sorusuna iktidarın tüm devlet imkanlarını hukuksuzca kullanarak cevap vermesi Merkez Bankası’nın (MB) rezervlerini ülke gündemine yeniden taşıdı. Piyasada görüşlerine itibar edilen ekonomistlerin hiçbiri Merkez Bankası’nın eriyen rezervleriyle sonuçlanan para politikasını savunmuyor. Ancak ekonomistlerin bir kısmı yanlış bir politikanın tercih edilerek hata yapıldığı üzerine yoğunlaşıyor. Ekonomistlerin bir diğer kısmı ise 128 milyar doların kime satıldığı sorusu üzerinden art niyete odaklanıyor. Zaten iktidar sözcüleri de “128 milyar dolar nerede” sorusundaki yolsuzluk imasına öfkeleniyorlar. İktidar kanadından yapılan açıklamalarda rezervlerin satıldığı itiraf ediliyor ancak bu satış işlemlerinin döviz kurunu baskılamak için yapıldığı da ekleniyor.

Ancak günün sonunda ortaya çıkan bilançoda ne iktidarın arzuladığı biçimde döviz kuru kontrol altına alınabildi ne de faizler düşük tutulabildi. Tüm bunlar yaşanırken bir de Merkez Bankası’nın rezervlerinden 128 milyar dolar satıldı. Bu paranın, 2003 senesinden bugüne kadar Hazine’nin kasasına giren tüm özelleştirme gelirlerinin iki katı büyüklüğünde olduğu düşünülürse durumu beceriksizlik olarak açıklamak zor. Zira bu büyüklükte bir vurgunun arkasında Saray ile Saray’ın ayrıcalıklı sektörleri olan enerji ve inşaat arasındaki ilişkinin yattığına ilişkin kuvvetli deliller bulunuyor.


İNŞAAT SEKTÖRÜ

2018’in yaz aylarında Rahip Brunson krizi olarak adlandırılan kur şokunun ardından TCMB Başkanı Murat Çetinkaya yönetimi, politika faizini yüzde 24’e kadar çıkararak enflasyonu kontrol altına almaya çalıştı. Ancak bu hamle bir yandan döviz kurlarını ve enflasyonu aşağı doğru indirirken diğer yandan konut sektörüne büyük darbe vurdu. 2019’un Haziran ayında ipotekli konut satışları önceki yıla göre yüzde 84,6 oranında azalmıştı.

Satışlardaki bu gerileme beraberinde konut fiyatlarının da gerilemesine neden olmuş, aynı dönemde konut fiyat endeksi önceki yıla göre reel olarak yüzde 12,1 oranında azamıştı. AKP’nin siyasetini finanse ettirdiği inşaat sektörünün kurtarılması için faizlerin düşürülmesi şarttı. Böylece 2019 yılının Temmuz ayında Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya görevden alındı ve yerine faizleri sert şekilde indirecek olan Murat Uysal atandı. Uysal’ın faizleri aşağı indirmesinin akabinde konut satışları da tekrar toparlandı.

Konut kredisi kullanarak yapılan ipotekli satışlar Aralık 2018’de 7 bin 148 iken, faizlerin düşmesinin ardından Aralık 2019’da 50 bin 278’e çıkarak yıllık yüzde 603’lük rekor artış kaydetti. Böylece inşaat sektörünün ve gayrimenkul zenginlerinin yüzü yeniden gülmeye başladı. Ancak bu sefer de döviz kurlarında istikrarı sağlamak zorlaştı. Düşük faiz ortamında, tasarruf sahipleri paralarını Türk Lirası cinsinden vadeli mevduatta tutmak yerine, döviz ve altında tutmayı tercih etmeye başladı.

Bu durumun serbest piyasa şartlarında döviz kurlarını yukarı çıkarması beklenirdi. Fakat böylesi bir gelişme de Saray’ın diğer ayrıcalıklı sektörü olan enerjinin iflası anlamına gelecekti. Zira sektörün döviz borçları yüzünden ödeyemediği borçları 2019’un kasım ayında 46 milyar TL’yi bulmuştu.

ENERJİ SEKTÖRÜ

Türkiye’nin enerji altyapısı AKP’nin iktidarına dek kamunun elindeydi. Ancak 2008’de başlayan enerjide özelleştirme süreci ülke tarihinde eşine az rastlanır bir piyasalaştırma dalgasını da beraberinde getirdi. 2008-09 Küresel Finans Krizi, inşaat sektörüne büyük darbe vururken, enerji sektöründeki özelleştirme, inşaatçılara can simidi oldu. Böylece elektrik dağıtımı, iletimi ve üretimi, müteahhitlere peşkeş çekilerek bir kısım ayrıcalıklı sermadar yaratmanın ilk adımları atıldı. Bugün ülkenin en meşhur inşaat firmaları olan Cengiz ve Limak gibi şirketler aynı zamanda ülkenin en büyük enerji devleridir. İstanbul nüfusunun yüzde 65’inin yaşadığı Avrupa Yakası’nın elektrik dağıtım şirketi olan CK Elektrik, adını Cengiz ve Kolin’in ilk harflerinden alıyor. Hidroelektrik santrallar deyince akla yine aynı şirketler geliyor. Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın da hükümetteki ilk koltuğu Enerji Bakanlığı oluyor. Ancak enerji altyapısı piyasalaştırılırken satın almaların finansmanı döviz borçlarıyla sağlandı. Bankalardan müteahhitlere verilen uzun vadeli ve büyük ölçekli kredilerin neredeyse tümü döviz cinsindendi. Hükümet de döviz geliri olmayan şirketlerin dövizle borçlanmasının önündeki engelleri kaldırarak sürece hız kazandırdı. 2007’nin sonunda “Elektrik, gaz ve su kaynakları üretimi ve dağıtımı” sektörünün bankalara 2,73 milyar dolar kredi borcu bulunurken bu tutar 10 yıl sonra 2017’nin sonunda 37,23 milyar dolara çıktı. 10 yılda bankalara borcun döviz cinsinden tutarı 14 katına çıkmıştı. Aynı dönemde dolar kurundaki yükselme ise sektörün başını ağrıtan en önemli gelişmeydi. 17 Eylül 2019’da BDDK, enerji sektöründeki batık kredi borcunun 46 milyar TL’ye dayandığını açıkladı. Batık kredilerin nedeni döviz kurlarındaki yükselmeydi.

SARAY OYUNU KAYBETTİ

Saray’ın önünde çelişkilerle dolu bir tablo vardı. Faizi yükselttiğinde inşaat sermayesi, faizi düşürdüğünde enerji sermayesi zora düşecekti. Üstelik bu iki sektör hem birbiriyle ortaktı hem de iki sektörün de yaşaması kamu sektöründen akacak paraya bağlıydı. Böylece ekonomi yönetimi 2019’dan itibaren bir “amok koşusuna” başladı. Faizler düşük tutulacak ve inşaat sermayesi kurtarılacak, faizlerin düşürülmesinin neden olacağı döviz kurlarındaki yukarı yönlü ivmelenme ise MB rezerviyle kontrol edilmeye çalışılacaktı. Enerji sektörünün döviz cinsinden kredi yükü hafifletilmeye çalışılacaktı. Ancak pandeminin de başlamasıyla Merkez’in rezervindeki azalma hız kazandı ve bu riskli oyun kaybedildi.