Kamuoyunun “128 milyar dolar nerede?” sorusuna odaklanması, AKP sözcülerini birbiri ardına tutarsız açıklamalar yapmaya yöneltti. Ancak iktidar yetkililerinin hiçbir mesajı toplumu ikna etmeye yetmiyor.

128 milyar $ vakası

Evvelki hafta Nobel ödüllü Kanadalı ekonomist Robert Mundell yaşamını yitirdi. Mundell Chicago Üniversitesi’nden arz yönlü ekonomi savunucusu, yani “vergileri indirin, sermayenin önünü açın, büyüme ve istihdam kendiliğinden gelir” tezlerine sahip çıkan bir akademisyendi. Dolayısıyla kendisiyle pek bir fikri yakınlığımız yoktu.

Değerli meslektaşımız Erinç Yeldan’ın “Mundell ve Açık Makroekonomi” başlıklı geçen haftaki yazısını okuyanlar Mundell’in görüşlerinin kapsamlı bir değerlendirmesini bulabilirler. (Cumhuriyet, 14 Nisan 2021).

Gelgelelim Mundell’in “imkânsız üçleme” diye bilinen analizi uluslararası açık ekonominin bir köşe taşı haline geldi. Kısacası, sermaye akışlarının serbest olması koşullarında, döviz ve para politikalarından ancak birini yönetebilirsiniz. Eğer döviz kurunu sabit tutmak istiyorsanız, faiz düzeyini kontrol edemezsiniz. Kamu otoritelerinin faizin düzeyini belirlemeye kararlı olmaları halinde ise, o zaman döviz kurunu dalgalanmaya bırakmalısınız.

Zaman zaman, AKP’nin ilk yıllarında görüldüğü gibi küresel koşullar çok elverişliyse yerel paranız da değerlenebilir, aynı zamanda faizleriniz de düşebilir. Bu işlerin tıkırında gittiği gibi bir yanılsama yaratır. Ama ne zaman ki zorlamalı biçimde hem faizi hem de kuru belirlemeye kalkarsanız, meşhur “128 milyar dolar ne oldu?” vakasındaki gibi ağır bedel ödersiniz.

Bu durumu belki şöyle basit bir metaforla daha iyi açıklayabiliriz; hem çalışıp para kazanmama gerek yok hem de istediğim gibi para harcarım diyemezsiniz. Ancak çok kısa bir süre, cebinizdeki parayı tüketme pahasına bunu başardığınız kanısına varabilirsiniz. İşte Türkiye ekonomisinin başına gelen tam da budur. Özellikle 2020 Mayıs ortasından Temmuz sonuna kadar doları 6.85 lirada, politika faizini ise yüzde 8.25’te tutma sevdası ekonomiye çok büyük bir fatura yükledi.

Büyük ölçüde CHP öncülüğünde kamuoyunun “128 milyar dolar nerede?” sorusuna odaklanması, AKP sözcülerini birbiri ardına tutarsız açıklamalar yapmaya yöneltti. Ancak hiçbir mesaj toplumu ikna etmeye yetmedi. 16 Nisan günü Merkez Bankası (MB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun Anadolu Ajansı muhabirinin sorularına verdiği cevaplar da tatminkâr bulunmadı.

İsterseniz, “MB rezervleri neden kritik önemdedir?” ve “Yurttaşların rezervlerin akıbetini sorgulamak hakkı var mıdır?” sorularına cevap niteliğinde, tartışmaya 10 maddede katkıda bulunmaya çalışalım.

10 MADDEDE TEK REZERV

1) MB Türkiye’nin egemenlik haklarından başlıca birini para basma yetkisini halk adına kullanan bir kurumdur. Bu nedenle her yurttaşın şeffaflık talep etme, her kuruşu veya doları sorgulama hakkı vardır. Toplumsal muhalefet açısından da bu konuyu gündemde tutmak sadece bir hak değil, aynı zamanda bir yükümlülüktür. “128 milyar dolar nerede?” pankartlarının ve reklam panolarına asılan afişlerin kaldırılması ise, “demokratik topluma” yönelen bir tehdittir.

2) Kavcıoğlu’nun sözünü ettiği MB ile Hazine Müsteşarlığı arasında Şubat 2017’de imzalanan protokolden kamuoyunun yeni haberi oldu. Ancak bu mekanizmayla döviz talebine nasıl cevap verildiği, hangi tarihlerde ve montanda döviz satıldığı konusunda bir bilgi verilmiyor. Aynı şekilde otomatik işlem platformları üzerinden gerçekleştiği söylenen satışların boyutu da cevap bekliyor.

3) “Rezervler kaybolmadı yer değiştirdi” açıklaması da MB misyonunun nasıl yanlış yorumlandığının itirafı gibidir. BirGün’deki 16 Şubat tarihli “Ah Nerede Vah Nerede!” başlıklı yazımızda da rakamlarıyla ortaya koyduğumuz gibi döviz talebi 4 kesim tarafından yükseltilmişti; dış borçlarını azaltma çabasındaki reel sektör şirketleri, ithalatını öne çeken firmalar, borsa ve devlet iç borçlanma senetlerinde satış yapan yabancılar ve döviz mevduatlarını artırma çabasındaki gerçek kişiler. Ancak bu konudaki önemli nokta şudur; MB’nin bu döviz taleplerini karşılama gibi bir yükümlülüğü bulunmadığı gibi, böyle bir çaba içine girmesi de yanlış bir politikadır.

4) Sorun enflasyon yükselirken MB’nin faizleri aşağı çekmesinde, döviz talebini adeta kendinin körüklemesinde yatıyor. Kuru sabitleyeyim derken döviz rezervlerinin tüketildiğinin fark edilmesi, aksine dövize yönelişi güçlendirir. Çünkü bir sonraki aşamada kurların kontrolden çıkacağı algısı güçlenir. Nitekim rezervlerdeki bugünkü erimenin başlıca nedeni de bu gaflettir.

5) Sadece “128 milyar dolar nerede?” sorusuyla yetinilmemelidir. Çünkü 2019’dan günümüze dövize endeksli iç borçlarda da 35.1 milyar dolar artış gerçekleşti. Döviz talebinin bir kısmını bu riskli enstrüman absorbe etti. 2 yıllık dönemde rezerv eksilmesi ile birlikte kamu kesiminin döviz dengesinde 128+35.1=163.1 milyar dolar bozulma ortaya çıktı.

6) Türkiye’nin toplam dış borcu 450 milyar 48 milyon dolardır. Dolayısıyla yan yana 500 doları görmemiş yurttaşlarımızın bile dış aleme 5.382 dolar borcu vardır. Sırf kamu borçlarına bakınca dahi kişi başına borç miktarı 2.326 dolardır. Aynı mantıkla MB’nin 128 milyar rezervi ise, kişi başına 1.531 dolar döviz varlığına denk gelir. Eğer MB bu dövizleri iyi yönetememiş, ucuza satmışsa, her bir insanımızı zarara uğratmıştır.

7) 9 Nisan rakamlarıyla MB rezervleri 39.9 milyar doları altın, 49.4 milyar doları brüt döviz rezervleri olmak üzere 89.3 milyar dolardır. MB rezervlerini titizlikle hesaplayan @atk_­1881 hesabına göre, net uluslararası rezervler 9.9 milyar dolara, swapler hariç tutulduğunda net rezerv pozisyonu -49.2 milyar dolara inmiştir. Bin dereden su getirseniz de, bu vahim tablonun ekonominin ve buna bağlı olarak MB rezervlerinin kötü yönetilmesinden kaynaklandığı gerçeğinin üstünü örtemezsiniz.

8) 2020 yılına ilişkin 30.2 milyar lira MB kârı Hazine’ye aktarıldı. Halbuki bu rakam rezerv satışına başlandığı 2019’da bile 40.5 milyar liraydı. MB’nin kârının ana kaynağı, politika faizi 1 haftalık repoyla ve diğer açık piyasa işlemleriyle verdiği fonların faiz gelirleri yanında kur artışı kaynaklı net dış varlıkların değerindeki yükseliştir. Döviz rezervlerini eritmek, bu kâr kaynağını da kurutmak sonucunu verir. Böylelikle bütçeye aktarılan kaynağın azalması, sade yurttaşın yaşamına kendisinden alınan vergilerin artışı ve/veya sunulan kamu hizmetlerinin budanmasıyla yansır.

9) Türkiye’nin kısa vadeli borçlarında ciddi bir artış eğilim gözleniyor. Henüz 2019’un 3’üncü çeyreğinde 117.8 milyar dolar olan kısa vadeli borçlar, 2021 Şubat’ta 141.2 milyar dolara yükseldi. Uluslararası ekonomide en yakından izlenen likidite göstergelerinden birisi olan brüt rezervler/kısa vadeli borçlar oranı böylelikle yüzde 63.2’ye indi. Trend de hem brüt rezervlerde azalma hem de kısa vadeli borçlarda artışla kötüleşmeye işaret ediyor.

10) Türkiye’nin 1 yıl içerisinde yenilemesi gereken dış borç miktarı Şubat 2021 itibarıyla 191.9 milyar dolardır. Son 12 ayın birikimli cari açığı ise 37.8 milyar dolardır. Bu rakamın önümüzdeki 1 yılda 30 milyar dolara ineceğini dahi varsaysak; aynı dönemde 5.8 milyar dolar kamu, 3.4 milyar dolar özel sektör faiz ödeme yüküyle birlikte hesaplanırsa, Türkiye’nin 1 yılda 191.9+30+9.2=231.1 milyar dolar dış finansman gereksinimi bulunduğu görülür.

Tüm yukarıdaki argümanlar sanırım “128 milyar dolar nerede?” sorusunun ne kadar isabetli olduğunu, bu rezervleri heba edenlerin sırtında ne denli büyük bir vebal taşıdıklarını bir kez daha kanıtlıyor.