15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında OHAL döneminde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle on binlerce kamu görevlisi görevden uzaklaştırıldı. Adil yargılama ve hukuk devleti ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle ciddi mağduriyetler yaşanıyor. Darbeyle ve darbe girişimi ile bağlantısı olmayan binlerce kamu görevlisi de keyfi olarak işinden uzaklaştırılıyor. Benzer uygulamalar 27 Mayıs sonrasında 147’likler olarak yaşanmıştı. 12 Eylül sonrasında kamuda yaşanan tasfiye 1402’likler olarak biliniyor. Her iki tasfiye de daha sonra hukukun duvarına çarptı. Geç de olsa haksızlıklar giderildi.

Darbeyle mücadele ederken hukuksuzluklardan kaçınmak için geçmişten dersler almakta yarar var. Hiçbir keyfilik ebedi olmaz. Hukuksuzlukla hukuksuz yollarla mücadele edilemez. Bu çerçevede 1402’likler önemli bir örnek oluşturuyor. 1402’likler sadece ülke içinde önemli bir hukuk mücadelesinin konusu olmadı, uluslararası alanda da ciddi yankılar yarattı.

12 Eylül döneminde sayıları 5 bine yaklaşan kamu görevlisi, 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası ile kamudaki işlerinden çıkarıldı. 1402’likler olarak bilinen bu kamu görevlileri içinde öğretim üyeleri ve diğer mesleklerden kamu görevlileri de yer alıyordu. Aralarında Alpaslan Işıklı, Bahri Savcı, Bülent Tanör, Emre Kongar, Haluk Gerger, İdris Küçükömer, İlber Ortaylı, Korkut Boratav, Mete Tunçay, Murat Sarıca, Rona Aybay, Sencer Divitçioğlu, Server Tanilli, Tarık Zafer Tunaya, Sungur Savran, Şevket Pamuk, Yakup Kepenek ve Yalçın Küçük’ün de yer aldığı 150’ye yakın akademisyen de bu tasfiyeden nasibini aldı.

1402’likler sorunu Türkiye’nin Uluslararası Çalışma Örgütü(ILO) ile ilişkilerinde en önemli sorunlarından biri oldu. Bilindiği gibi Türkiye, 12 Eylül darbesi sonrasında ILO denetim organlarında, özellikle örgütlenme özgürlüğü ve sendikal hakların ihlali nedeniyle ağır biçimde eleştirildi. 12 Eylül sonrasında Türkiye’nin ILO denetim organlarında ağır bir biçimde eleştirildiği bir diğer uygulama ise 1402’likler oldu.

ILO denetim organları, 1402’likler uygulamasını 111 sayılı İş ve Meslekte Ayrımcılık Sözleşmesinin açık bir ihlali olarak kabul etmiştir. Türkiye 1402’likler uygulaması nedeniyle 111 sayılı sözleşmeyi ihlal ettiği için 1983, 1984, 1985, 1987, 1989, 1990 ve 1991 yıllarında ILO denetim organlarından Aplikasyon (Uygulama/Konferans) Komitesinin gündemine alındı. Aplikasyon Komitesinin gündemine alınmak, sendikal ve çalışma haklarının yoğun biçimde ihlal edildiği anlamına geliyor. Her yıl ILO üyesi 190’a yakın ülkenin yaklaşık 25’i Aplikasyon Komitesi gündemine alınır. Türkiye 1980’li yıllar boyunca 1402’likler nedeniyle Aplikasyon Komitesinin müdavimi olmuştur.

Türkiye sadece Aplikasyon Komitesi gündemine alınmamış, ILO denetim sürecinin en ağır uygulaması olan ve günlük dilde “kara liste” olarak bilinen özel paragrafa da alınmıştır. Türkiye 1983 ve 1989 yıllarında 111 sayılı sözleşmeye aykırılık nedeni ile Aplikasyon Komitesinde işçi ve işveren gruplarının (sadece işçi grubu değil!) ortak kararıyla özel paragrafa alınmıştır. Özel paragraf her yıl bir iki ülke ile sınırlı bir uygulamadır. En vahim sendikal ve çalışma hakkı ihlallerinin görüldüğü ülkeler özel paragrafa alınır.

111 sayılı ILO sözleşmesi çalışanların istihdama erişimde, istihdam sırasında ve istihdamın sona ermesi durumunda ayrımcılığa karşı korunmasını öngören temel ILO sözleşmelerinden biridir. 1958 yılında kabul edilen ve Türkiye’nin 1967 yılında onayladığı 111 sayılı sözleşme, “ırk, renk, cinsiyet, din, siyasal inanç, ulusal veya sosyal menşe bakımından yapılan iş veya meslek edinmede veya edinilen iş veya meslekte tabi olunacak muamelede eşitliği yok edici veya bozucu etkisi olan her türlü ayrılık gözetme, ayrı tutma veya üstün tutmayı” ayrımcılık olarak kabul etmektedir. Sözleşme üye ülkelere çalışanları ayrımcılığa karşı koruma yükümlülüğü getirmektedir.

Sözleşmeye göre devletin güvenliğine zarar veren faaliyetlerden ötürü haklı sebeplerle zanlı bulunan veya bu faaliyetlere girişen bir şahıs hakkında alınan tedbirler, ilgili kişinin yetkili bir makama başvurma hakkı saklı kalmak şartıyla, ayrım sayılmaz. Kuşkusuz bu hükmün dar yorumlanması ve hakkın özünü (ayrımcılığa karşı korunma ve eşitlik ilkesi) ortadan kaldırmaması gerekir. Darbeye karıştığına veya devletin güvenliğine zarar verici fiilleri işlediğine dair haklarında kanıt olmayan kişileri sırf amir kanaati veya siyasi mülahazalarla görevden uzaklaştırmak 111 sayılı sözleşmenin açık ihlalidir.

Öte yandan sendika kararıyla iş bırakma eylemine katılanların görevden uzaklaştırılması, meslekten çıkarılması veya riskli memur olarak damgalanması 111 sayılı sözleşme yanında 87 sayılı Sendikalaşma Hakkı ve Örgütlenme Özgürlüğünün Korunması Sözleşmesine de aykırılık oluşturur.

Anayasanın 90. maddesine göre Türkiye tarafından onaylanan temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir ve bu sözleşmeler iç hukukta yer alan düzenlemelerin yerine geçer.

OHAL döneminde yaşanan hukuksuzluklara karşı hak arama yollarından biri de ILO denetim organlarıdır. Sendikalar hukuksuz tasfiyelere ve mağduriyetlere karşı ILO denetim organlarına, Uzmanlar Komitesine ve Sendika Özgürlüğü Komitesine başvurma hakkına sahiptir.