( 7 Kasım 1982- 7 Kasım 2019)

7 Kasım günü hava kapalı ve hayli kasvetli idi Ankara’da. ‘Fısıltı gazetesi’ haberlerine göre, pusula için mavi renk tercihi, hayırcıları saptama amacına yönelikti. (Gerçi hakkımda ilerleyen aylarda Gazi Üniversitesince soruşturma açıldı; ama nedeni, oyumun rengi değil, Anayasa sınavında sorduğum soru idi).

Evet oranının yüksek olması, ilerleyen yıllarda çok tartışıldı; ancak bu tercihte belirleyici olan, korkudan çok anayasal düzene geçme umudu ve halkoylamasının ‘hayır’ ile sonuçlanması halinde, anayasal düzene ilişkin belirsizlik ortamı idi.

“DAHA AZ DEMOKRASİ”

Güçlü yürütme ve yetkileri genişletilmiş Cumhurbaşkanı, tek Meclis’e ve 400 vekile indirgenmiş yasama, bağımsızlığı törpülenmiş yargı, 1961 Anayasasına göre “daha az demokrasi ve hukuk” nitelemesini beraberinde getiriyordu.

1979’dan itibaren belli çevrelerin pompaladığı ABD tipi başkanlık rejimi kabul görmemiş olsa da, CB yetkilerinin şişirilmesinde K. Evren’in payı biliniyordu.

Kendisini de Anayasa ile birlikte seçtirdiği için, referandumdan çok “plebisiter halkoylaması” söz konusu idi.

“Anayasayı bir kez delsek ne olur?” sözüyle tanınan ve Başbakanlık döneminde bakanlarına boş kararnamelere imza attırmakla ün yapan Özal, CB seçildikten sonra, anayasal sınırları zorlayan söylem ve eylemlerini sürdürdü. Anayasal düzenin büyük ölçüde yarı-başkanlık rejimiyle örtüştüğü görüşünü uygulamaya da yansıtmaya çalıştı.

1987’de başlayan ve 2017’ye dek süren Anayasa değişiklikleri nasıl okunmalı? 30 yılda yapılan 19 değişiklik, hem tarihsel hem de izlenen usul ve içerik bakımından iki grupta toplanabilir: 1982 Anayasasını demokratikleşme ve siyasal-anayasal gelişmelerden kopma.

HUKUK DEVLETİ ONARIMI

1987-2004 değişiklikleri, usul bakımından TBMM’de uzlaşma yolu ile gerçekleştirildi; içerik olarak, demokrasi ve hukuku pekiştirici düzenlemeler yaptı: yasama ve yargı, yürütme karşısında, yürütme de askeriye karşısında takviye edildi. Hak ve özgürlükler alanındaki ilerlemeler, genel olarak iktidarın sınırlandırılması ereği ile örtüşüyor.

Askeri dönemde hukuk dışı işlem mağduriyetleri de gecikmeli olarak da olsa giderilmeye başlandı. Danıştay’ın 1402’liklerin göreve iadesi konusundaki kararı kayda değer.

Özetle, 35. Yılında Anayasa’nın, hukuk ve demokrasi yönünde başkalaşımı (metamorfoz) oldukça belirgindi.

HÜKÜMETSİZ MECLİS

2007-2017 değişiklik ekseni ise, usul bakımından TBMM’de uzlaşma yerine sandık yoluyla çatışmanın öne çıkarıldığı, içerik olarak, devlet erklerinin “tek kişi yönetimi”ne doğru kaydırıldığı bir süreçtir.

2007 değişikliği sonucu 2014’te doğrudan halkoyu ile seçilmekle yetinmeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminin 9. ncu ayında, kişisel proje olarak nitelendirdiği Anayasa değişikliğini oylattı.

1982 Anayasa süreci ile benzerlik, daha çok usul yönünden oldu; çünkü her ikisi de, serbest anayasa tartışmasının yapılamadığı olağanüstü ortam ve koşullarda hazırlanarak yürürlüğe konuldu. Öte yandan Evren, Anayasa ile kendisini de oylatmıştı; Erdoğan ise, Anayasa değişikliğini kişisel proje olarak oylattı. Bu nedenle, her ikisi de, “plebisiter halkoylaması”, yani oylanan metnin kişi ile özdeşleştiği süreç oldu.

TEPKİ DEĞİL, İNKAR

1982 Anayasası, 1961 Anayasası’na tepki idi. Buna karşılık, 2017 Anayasa değişikliği, Tanzimat-Meşrutiyet ve Cumhuriyet çizgisinde oluşan ve kökleşen kural ve kurumlara açıkça yabancılaşma sonucunu doğurdu: Osmanlı-Türkiye anayasa gelişmelerinin inkârı.

100. Yıl kutlama etkinlikleri şimdiden başlamış olsa da, Devlet’in kurucusu Meclis, hükümetsiz artık. Başta CHP gelmek üzere, demokratik muhalefete düşen tarihsel görev, 15 Temmuz Anayasası yerine demokratik hukuk devleti anayasası yolunda tartışma başlatmak ve somut adımlar atmak.