16 Temmuz'un ilk dakikalarında, Genelkurmay bahçesinde görünen 15 tank, Mamak'tan çıkan 28. Mekanize Piyade Tank Tugayı'na bağlıydı, Ulus'a kadar alkış, Kızılay'dan itibaren ise küfür, taş ve kurşunlu protesto altında, saat 00;15'te Genelkurmay'a süratle varmışlardı. Tanklar -demir atmış gemiler gibi- sabaha kadar bu bahçede bekledi. Hatta yukarıdan -darbeci helikopterlerden- yapılan atışlarla başçavuşlar Yunus Ünlüsoy ve Turan Baysal yaralandı. Bölük komutanları olan yüzbaşılar "neler olduğunu" sıklıkla sordukları komutanları Nuri B.'den ikna edici cevaplar alamayınca, en sonunda yüzbaşı Adil B.'nin (Hulusi Akar'ın koruması olan başçavuş Mahir Esen'in bizzat aracılığı ve tanıklığına göre) saat 08:00 gibi Zekai Aksakallı ile yaptığı telefon görüşmesinde, durumu anlamaları ve verdikleri emirle tank personelinin tanklarından çıkarak -tutulan bir tutanak ile- Genelkurmay binasının altına gitmeleriyle, bu tankların gece boyu süren macerası sona erdi. Mahir Esen'in mahkemedeki konuşmasına göre, tank personelinin bu kararı, "yüksek komutanlar arasında darbenin kesin olarak başarısız olduğu düşüncesine ve aynı anda bir sevinç dalgasına" yol açmıştı.

Tabur Komutanı Nuri Büyükyazıcı'nın talimatıyla, "Genelkurmay'a terör saldırısı var, Genelkurmay'ı savunmaya gidiyoruz" emriyle harekete geçen tankların Mamak'tan Ulus'a, oradan Kızılay'a ve sonunda Genelkurmay binasına intikali sırasında 5 kişinin yaşamını kaybettiği, 42 kişinin ise yaralandığı sonradan anlaşıldı.

21 ay süren yargılama 4 gün evvel sona erdi (Ankara 18. Ağır Ceza Mahkemesi, 2017/165). 51 subay ve maiyetindeki personelin istisnasız tümü cezalandırıldı. 11 erin beraatına karar verildi. 51 personelin hiçbiri tahliye edilmedi. Tank personeline ağırlıklı olarak verilen ceza TCK m. 309'daki "Anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs etmek"ten verildi. Türkiye'nin pek çok yerinde olduğu gibi Mamak Tank Taburu askerlerine verilen bu ağır cezalar da kaçınılmaz olarak tartışmalara yol açtı.

Dosyada, komutan Nuri B. ve bu taburda görev yapmadığı halde -söylediklerine göre Tuğgeneral Ali Kalyoncu'dan (hâlâ firari) aldıkları talimatla o gece Mamak'a gelerek Genelkrurmay'a giden tanklara binen- 3 yarbay-yüzbaşı üzerinde kuşkular yoğunlaşıyor. Nuri B. "polislerin demirle kafasına vurması nedeniyle Genelkurmay'a intikal emrini kimden aldığını hatırlamadığını" söylüyor. İddialara göre, Nuri B. "Yurtta Sulh Konseyi üyesi" olduğu basında sıkça savlanan Mehmet Dişli'nin eski ekibi içinde yer alıyormuş. Nuri B. ile ilgili başka bazı yarbay ve albayların "11 Temmuz'da Ankara'da darbeye hazırlık toplantıları yapan grup içinde yer aldığı" beyanları da not edilmeli.

Fırat Bulut, Davut Karaçam, Necati Sayın, Fazıl Gürs ve Yusuf Çelik'in bu 3 "yabancı personelin" içinde bulunduğu tanklardan açılan ateş veya bu tankların eylemleri sonucu yaşamını kaybetmeleri de dikkat çekici bir nokta. Bu üçlüden biri -iddiaya göre- aynı zamanda ByLock kullanıcısı ve kayıtlara göre "sivil imam" olduğu savlanan başka biriyle görüşmeleri var. Kalan 12 tankın ise hiç kimseye ateş açmadığı, hiç kimsenin ölüm veya yaralanmasına yol açmadığı -mahkeme kararına göre bile- sabit.

Tanklara binen (Yarbay Nuri ve 3 kişi hariç) yüzbaşı, üsteğmen, astsubay ve uzman çavuşlardan oluşan 51 askere verilen "Anayasa'yı İhlâl" cezası haliyle tartışılmaya devam edilecek. Başta bu Tugay'ın "Suriye Görevi" olduğunu hatırlatalım. Nitekim meşum darbeden 1 ay sonra, Ağustos 2016'da başka bir tank birliği "Fırat Kalkanı Harekâtı"nda görev yaptı. 15 Temmuz olmasaydı, 28. Mekanize Tank taburu Suriye'de olacaktı. Mahkemenin isteği doğrultusunda, dosyaya Tugay tarafından -darbeden sonra- gönderilen 25 Kasım 2016 tarihli bir yazıda da, "28. Mekanize Piyade Tank Tugayı'nın 30 Mayıs 2016'da Hatay'a giderek keşif ve tatbikat yaptığı" kabul ediliyor (Nitekim ceza alan başçavuş Turan B. ve Yüzbaşı Hüseyin N. bu keşfe üstelik kolordu komutanı Metin Gürlak'ın emriyle gitmiş). Komutanlık yazısında, "1 Temmuz 2016'dan itibaren hazırlıkların tamamlanması" talimatının iletildiği de yazıyor. Dolayısıyla, "terör saldırısı", "Genelkurmay'a saldırı" gibi emirlerle birliğin aktive edilmesi mümkün. Nitekim Yarbay Nuri B.'nin o gece, "terör saldırısını engellemek için Genelkurmay'a gidiyoruz" şeklinde verdiği ve tüm personelin tam bir sadakatle uyduğu yasal bir emir var.

15 Temmuz Darbe Girişimi’nde 249 kişi öldü, aralarında darbecilerin de olduğu 99 kişi İstanbul'da öldürüldü, kalanların kahir ekseriyeti Ankara'da öldü. 28. Mekanize Piyade Tanklarının o geceki intikalleri sırasında 5 kişi öldü. Tanklar yolda o kadar düzensiz ilerliyordu ki, kırmızı ışıkta duranı da vardı, yönünü kaybedip yanlışlıkla Külliye'ye gideni de (Bu tankın personeli başka bir davada yargılandı ve tahliye edildiler). Eğer 15 tankın tüm personeli "darbeci" olsaydı -tanklar yani halka ateş açsaydı- herhalde 5 kişi değil, yüzlerce, hatta binlerce insan ölürdü.

Tank, Türkiye'de -ve herhalde dünyada da- askeri darbelerin simgesidir. Darbede tankların varlığı veya yokluğu, darbenin başarısı veya başarısızlığı demektir. Ama 15 Temmuz gecesi -aldıkları yasal emirle- her sokağa çıkan tankı ve personelini "darbeci" görürsek, hukukun da sonu gelmiş demektir. Nitekim -eğer üst bir mahkeme bu ağır tabloyu düzeltmezse- şu an zaten sonu gelmiş halde.