15 Temmuz darbe girişimi, hukuk alanında köklü değişikliklere yol açmış, en basit hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmıştır. Bu ‘karanlık ve kontrollü sürecin’ dördüncü yılına girerken, hukuktaki ‘tersine devrimi’ hatırlayalım. İdare: 15 Temmuz bahane edilerek 2 yıl süren bir OHAL ilan edildi; oysa darbe tehlikesi 16 Temmuz öğle saatleri itibariyle atlatılmıştı; ama baskı ve terör rejimi […]
15 Temmuz darbe girişimi,
hukuk alanında köklü değişikliklere yol açmış, en basit hak ve özgürlükleri
ortadan kaldırmıştır. Bu ‘karanlık ve kontrollü sürecin’ dördüncü yılına
girerken, hukuktaki ‘tersine devrimi’ hatırlayalım.
İdare: 15 Temmuz bahane
edilerek 2 yıl süren bir OHAL ilan edildi; oysa darbe tehlikesi 16 Temmuz öğle
saatleri itibariyle atlatılmıştı; ama baskı ve terör rejimi kurmak, en sonunda
ise “Başkanlık” ilan etmek, baştan planlanmıştı. 30’dan fazla kanun hükmünde
kararname yayınlandı, 120 binden fazla insan işten çıkarıldı, bu kararnamelerin
hepsi TBMM’de ‘kanun’ haline gelmiştir. Darbe sürecinin ürünü ve amacı
“Başkanlık sistemi”, bir yılını doldurmadan tıkanmıştır.
Ulussuzlaştırma veya
İnsandışılaştırma: Kavramlar Polonyalı hukukçu Lemkin’e ait, o Nazi döneminde Yahudi,
Leh, Sloven ve Ruslara yapılan zulümleri anlatmak için bu iki sözcüğü
kullanmıştır; onlar, 15 Temmuz sonrası ilan edilen olağanüstü yönetimde
mesleğinden çıkarılan, pasaportlarına el konulup lojmanlarından kovulan, bir
daha hiçbir işe girmeleri mümkün olmayan, sosyal sigorta hakları ellerinden
alınan, hastanede tedavi olmaları dahi reddedilen, hapishanelere atılan, tek
başına tecritte dördüncü yılına giren insanlar için de kullanılmalıdır. Bu
insanlar, devletle vatandaşlık bağı koparılmış, böylece hukukun himayesinden
çıkarılmıştır. Herhangi bir işe giremeyen, özel sektörde bile çalışamayan,
sosyal güvence hakkı kaldırılan, yaşadıkları devletle tek bağı mahkeme
koridorları ve hapishaneler olan bireyler, tüm yasal hakları yok edilmiş, bu
bakımdan ‘ulussuzlaştırılmış’ ve ‘insandışılaştırılmış’ durumdadırlar.
Mahkemeler: En alttaki
Sulh Ceza Hâkimliklerinden başlayalım; eski sistemde en basit suçları
inceliyordu ve ilk tutuklama kararlarını veriyordu, kararları üst mahkemelerce
sıkça düzeltiliyordu, 15 Temmuz sonrası bunlara hükümetçe atanan yargıçlar
neredeyse ‘ülkenin hâkimi’ haline geldiler. Mesela 5,5 milyonluk başkent
Ankara’da içeri alınan herkesin kaderine yalnızca 9 sulh hâkimi karar
vermektedir. Bunların kararlarına başka bir mahkemede itiraz yolu kapalıdır. En
tepedeki Anayasa Mahkemesi için küçük yoruma bile gerek var mı: Dört yılda tek
bir kararnameyi incelememiştir. Bu iki mahkemeden birincisine, “sen herkesi
tutukla, ben talimat vermeden bırakma”, ikincisine “benim yayınladığım hiçbir kararname
ve kanuna karışma” talimatı gitmiştir. İkisi de harfiyen uygulanmıştır.
Haklar/Özgürlükler: 15
Temmuz sonrası ilan edilen ve daha sonra ‘süreklileştirilen’ darbe hukuku ile
toplantı, gösteri, yürüyüş, örgütlenme, grev, miting, düşünce ve onu yayma özgürlüklerine
son verilmiştir. Dernekler, vakıflar, TV’ler, radyolar, gazeteler, sendikalar,
üniversiteler kapatılmıştır. Hapishaneler TC tarihinde görülmemiş ‘doluluk’
oranına ulaşmıştır. 60 bin kişinin hapishanelerde yerde yattığı söylenmektedir.
5 yılda hazır olacak 193 yeni cezaevinin ise ‘müjdesi’ verilmiştir. Darbenin
dördüncü yılına girerken, Pucca örneğindeki gibi ‘tweet atmak’ yıllarca hapis
cezası almak için yeterlidir.
Siyaset: TBMM üyeleri bu
süreç bahane edilerek tutuklanmış, belediye başkanları hapse atılmıştır. TBMM
Ankara’nın ortasında sessiz bir taş binaya dönüşmüştür. Konuşma yaptı diye
HDP’li bir milletvekilinin milletvekilliği kaldırılmış; Demirtaş AİHM kararına
rağmen bırakılmamış; Baluken hapiste ‘yazar’ olmuştur. CHP’li Eren Erdem Silivri’de
unutulmuştur.
Üniversite: En büyük darbe
akademiye vuruldu. Binlerce akademisyen KHK’lerle atıldı, ‘barış bildirisi’
yayınlayanlar ağır ceza mahkemelerinde sabahladı. Rektörler AKP temsilcisi gibi
hareket etti. Bu ‘tasfiye’, kırklardakiyle kıyaslanamayacak ölçüde geniş ve
derin etkiler yaratacak. Zira AKP’nin kafasında -en başından beri- ‘üniversite’
diye, yalnızca gençlere din empoze edilen medreseler var.
Mülkiyet: En büyük tasfiye ve hukuksuzluklardan
biri bu alanda yaşanmıştır. Yüzbinlerce insan maaşından, çocuklarına ekmek
götüreceği işinden olmuş, intiharlar artmış, hapse atılan herkesin malvarlığı
dondurulmuş, FETÖ’ye ait olduğu savlanan 50 milyar civarında para, banka
hesabı, arazi ve gayrimenkul hazineye geçmiştir. Osmanlı dönemindeki ‘müsadere’
en yaygın ‘tedbir’e dönmüştür. OHAL ile el konulan özellikle HDP’ye ait
belediyelerin binaları bile hazineye devredilmiş, tüm belediyeler ‘borç dağı’
haline dönüştürülmüştür.
15 Temmuz’un dördüncü yılı
başlarken hukukta tablo böyle. İki İslamcı grubun güç kavgasından ülke buraya
geldi. Hukuksuzlukta 15 Temmuz, 12 Mart veya 12 Eylül’le kıyaslanamaz, eşi
benzeri yok.
Neden BirGün?
Bağımsız bir gazete olarak amacımız, insanlara hakikati
ulaştırarak ülkede gerçek bir demokrasi ve özgürlük ortamının
yeşermesine katkı sunmak. Bu nedenle abonelikten elde ettiğimiz
geliri, daha iyi bir gazeteciliği hayata geçirmek, okurlarımızın
daha nitelikli ve güvenilir bir zemin üzerinden bilgiyle
buluşmasını sağlamak için kullanıyoruz. Çünkü banka hesabını
şişirmek zorunda olduğumuz bir patronumuz yok; iyi ki de yok.
Bundan sonra da yolumuza aynı sorumluluk bilinciyle devam
edeceğiz.
Bu yolculukta bize katılmak ve bir gün habersiz kalmamak için
Bugün BirGün’e Abone Ol.