Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Milyonların sokaklarda haykırdığı bir sloganı BirGün’de manşet yaptıkları için üç arkadaşımız (Barış İnce, Berkant Gültekin, Can Uğur) 11 ay 20’şer gün hapis cezası aldı. Cumhuriyet gazetesinden meslektaşlarımız Can Dündar ve Erdem Gül, iktidarın hoşuna gitmeyen “MİT TIR’ları” haberinden dolayı Silivri Cezaevi’ndeler…

Son bir yılda 900’ü geçti “Cumhurbaşkanına hakaret” soruşturmalarının sayısı. Dünyada yeni bir rekora doğru gidiyoruz. 16 yaşındaki lise öğrencisinden milletvekiline, köşe yazarından yayın yönetmenine, handiyse soruşturulmayan kimse kalmayacak bu suçtan!

Abdülhamit döneminde, “müstebit sultan”ı anıştırdığı için, “burun” ve “yıldız” sözcüklerinin yasaklandığı rivayet edilir. Çünkü bu sözcükler padişahın sivri burnunu ve yaşadığı sarayı anımsatıyormuş. Hatta “tahtakurusu” sözcüğünün kullanılması bile “tahtın kurusun!” çağrışımı yaptığı için sakıncalıymış! O yüzden de sansürcüler, gazeteleri basılmadan önce denetler, yazılarda bu sözcüklerin üstünü çizerlermiş…

Aradan yüzyılı aşkın süre geçti; muktedirlerin tüylerini diken diken eden sakıncalı sözcükler değişti. Şimdi “hırsız” sözcüğü hop oturtup hop kaldırıyor kimilerini. Bu sözcüğü gazete manşetlerinde gören savcılar hemen soruşturma başlatıyor. Sözcüğü “Osmanlıca” harflerle yazmak bile kurtarmıyor gazete yöneticilerini!

Protesto eylemlerinde en çok, “hırsız” sözcüğünün geçtiği slogan ve pankartlardan korkuyorlar! “Hırsız”lı dövizler yüzünden parti binaları basılıyor; güvenlik güçleri, yazıları indirmek için bazen binaların tepesine vinçle tırmanıyorlar!

Komünist Parti Çanakkale örgütünün balkonuna, “Hırsıza, Katile, Yobaza Geçit Yok” yazılı bir afiş asılınca, polis parti binasını basarak partilileri gözaltına almıştı. Birkaç gün önce İstanbul’da daha da inanılmaz bir olay yaşandı: Liberal Demokrat Parti (LDP) üyeleri, “Yolsuzluk Haftası” dolayısıyla Beyoğlu ilçe binasına, üzerinde “17-25 İndiragandi’yi Anma Haftası” yazılı bir pankart asmışlar. Ancak tetikte bekleyen polisler ossaat gelip indirmişler yazıyı. Yani artık “hırsız” sözcüğünü kullanmaya da gerek kalmadı. “17-25” lafı bile yetiyor polisin parti binalarına saldırmasına!

İş öyle bir noktaya vardı ki, geçenlerde bir futbol karşılaşmasında oyunculardan biri ofsayt konumuna düşünce, karşı takımın yandaşları “Hırsız!” diye bağırmaya başlamışlar. “Hırsız!” sloganını duyan güvenlik görevlileri, bu tepkinin hükümete ve Tayyip Erdoğan’a yönelik olduğunu düşünerek hemen tribünlere yönelmişler…

Tam bir “kara komedi”!

Sözcüklerden ve sayılardan bu denli korkulması hayra alamet değil!

Böyle durumlarda güvenlik güçlerinin, “hırsız” sözcüğü ile yüksek tepelerdeki kimi politikacılar arasında doğrudan bağ ve özdeşlik kurmaları size de düşündürücü gelmiyor mu?

•••

Hırsız” denince, kimileri bu sözü neden hemen kendi üzerine alıyor, anlamak güç.

Bu durum bana, yıllar önce yazdığım “Şerefsiz” başlıklı bir yazıyı anımsattı. Yazı Siyah Beyaz gazetesinde yayımlanınca, Refah Partisi Milletvekili Şevki Yılmaz’ın avukatları hemen dava açmışlardı. Şevki Yılmaz, o dönemde ülkenin tüm kurumlarına sövüp sayan, ağzı bozuk bir şeriatçıydı. Cumhuriyet karşıtı söylemleriyle Refah Partisi’nin kapatılmasına yol açan milletvekillerinin de başında geliyordu. Savunmamda, “Yazımda kimsenin adı geçmiyordu. Bu adam, o ‘Şerefsiz’in kendisi olduğunu nasıl anladı?” diye sormuştum…

•••

Cumhurbaşkanına hakaret suçundan tutuklama olur mu?

Bu sorunun yanıtını, Yargıçlar Sendikası Başkanı Sayın Mustafa Karadağ kesin bir dille veriyor: “Asla mümkün değildir.” (“Cumhurbaşkanına Hakaret…”, BirGün Pazar, 13 Aralık 2015)

Düşünce ve anlatım özgürlüğünün ayrılmaz parçası olan eleştiri hakkının “hakaret” kapsamında değerlendirilerek cezalandırılması, siyasal iktidara bağımlı günümüz yargısının ayıbıdır. Doğru haber yayımlayan gazetecileri “casusluk” gibi absürt suçlamalarla içeriye tıkmanın sorumluluğu ise çok ağırdır. Anayasa’nın “tarafsızlık” ilkesini hiçe sayarak parti başkanı gibi davranan Cumhurbaşkanı’nın söz ve eylemlerini eleştiren gazetecilerin tutuklanması, evrensel hukuk karşısında duvara toslayacak bir uygulamadır! Geçmişte siyasal iktidardan güç alarak suçsuz insanlara kumpas kuran yargı mensuplarının durumu kulaklara küpe olmalıdır! O hukuk cinayetlerine imza atan cemaat-iktidar işbirlikçisi savcı ve yargıçlar şimdi ya cezaevindedir ya da yurtdışına kaçmak zorunda kalmışlardır.