Covid-19’un dünyaya bambaşka bir düzen getireceğini söyleyen söyleyene… Peki, kim getirecek bu bambaşka düzeni? Gözle görüp elle tutamadığımız bir virüs mü, öylesine kendi başına?

Kendi seçtiğimiz koşullar içinde kendi keyiflerimize göre olamasa, geçmişten kalan ve Covid-19’un doğrudan veri haline getirdiği koşullar içinde olsa da, kendi tarihimizi biz insanlar yapacaksak; o 'biz insanlar' dediklerimizden kimler öne çıkıp yaratıcısı olacak yeni düzenin?

Dünyanın tekerleğini daha çok yaşlılar döndürüyor, bazen parlamentolarda görece genç insanlar öne çıkmaya başlasa bile… Kazuo Ishiguro’nun Başuşak Stevens’a söylettiği gibi; “Dünyayı etkileyen önemli kararlar, aslında salt resmi binalarda ya da kamuyla basının sıkı gözetimi altındaki uluslararası toplantılar” da değil, yaşı ve cebi büyük adamların büyük evlerinin gizliliği içinde, gençlerden uzakta alınıyor.

Dünyanın çoğunda, genç olmak demek; işsizlik demek, suç ve şiddet demek; belirsiz ve güvencesiz bir gelecek, yoksulluk demek, çetelere sığınmak veya aşırılıkçı/köktendinci gruplar içinde bir gelecek aramak demek, salgınların getirdiği sağlık sorunlarıyla boğuşmak demek ve en acısı yakın bir gelecekte işlerin daha iyi olacağına dair bir işaret görememek demek…

Nutuklar farklı olsa da, genç olmak demek; yaşlı yöneticilerce görmezden gelinmek veya sorun olarak görülmek, ve yaşlı yöneticilerin bazen 'dindar ve kindar bir nesil' olarak format atmayı düşündükleri formatsız bir nesil olarak görülmek demek…
Oysa, düzenlerin içine eden bir gençlik yok, gençliğin içine eden düzenler var!

Gençlik de toplumsal olarak kurgulanan bir kavram ve ölçüsü şakaklara dökülmüş birkaç ak ya da tepede iyice seyrelmiş saç değil. Genç olmak, öncelikle merak demek. Verili olanı sorgusuz sualsiz kabul etmemek demek.

Bourdieu, “Gençlik sadece bir sözcük, farklı sınıflardan gençlerin tek bir grup sayılabilmek için çok az ortak özellikleri var” diyordu. Doğru mu, doğru. Ancak, o “çok az ortak özellik”le “gençlik” diye bir şey oluyor ve o “çok az ortak özellik” harekete geçtiğinde dünya değişebiliyor.

Genç olmak demek, “Dünyayı değiştirebilir miyim?” diye sorabilmek ve kendi sorunu tereddütsüz bir “Evet”le yanıtlayabilmek demek!

“Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığın sürede çok şey yapabilmektir” demişti, 19 Mayıs 1919’un tam bağımsızlık meşalesini yaşamının son saniyesine kadar elinden düşürmeyen bir yaşlanmaz genç!

Gençliği “21'inci yüzyılın proletaryası” olarak tanımlayanlar da var, günümüzde yaşananın “sınıf savaşı değil nesiller arası savaş” olduğunu söyleyenler de. Bu ifadelerin doğruluğunu tartışsanız da, gençliğin altı çizilen gücünü reddedemezsiniz.

Abhijit Naskar, 29 yaşında bir genç, dünyanın en tanınmış nörobilimcilerinden; “Eğitimli gençlik dünyanın sorunlarına ilgisiz kalırsa, bütün bir insan uygarlığı sönüp gider. … Bana her ulustan on vicdanlı çalışkan genç verin, insanlığın gelişim seyrini değiştireyim” diyen o.

Malala, 22 yaşında en genç Nobel sahibi Pakistanlı Paştun aktivist; “Sesimi bağırabildiğim için yükseltiyor değilim, sessizlerin sesi duyulsun diye yükseltiyorum” derken vicdanı konuşturuyor.

O kadar çok lider o kadar nutuk atmıştır ki gençliğe dair, ama hiçbiri “dahili ve harici bedhahlara”, her köşenin “emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessilleri tarafından işgal edilmesine” ve “iktidara sahip olanların gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde” olmalarına karşın “istikbali ve Cumhuriyet’i ilelebet muhafaza ve müdafaa” gibi ağır bir vazifeyi, O’nun kadar büyük bir güvenle gençliğe yüklememiştir.