19 Ocak 2007'de tahammülsüzlüğün, ırkçılığın ve milliyetçiliğin en uç nok

Agos Gazetesi genel yayın yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesinin üzerinden tam bir yıl geçti. 19 Ocak'ta saatler 15:00'i gösterirken onun yerde yatan cansız bedenini gördük ekranlarda. Yeni bir dönem başlıyordu artık, 19 Ocak öncesi ve sonrası diye. Bir arada yaşamaya tahammül edemeyenlerin silahından çıkan kurşun "ben insanım" diyen herkesi sokağa döktü. Son yolculuğuna yüzbinler katıldı, yüzbinler gözyaşı döktü. "Hepimiz Ermeniyiz" dedi o yüzbinler... O'nun mirası, ölümünün birinci yıldönümünde yurtiçi ve yurtdışında düzenlenen etkinliklerle bir kere daha sahiplenilecek. Hrant Dink sadece anılmayacak aynı zamanda "anlaşılmaya" çalışılacak. Etkinliklerde görev alan sanatçı ve yazarlarla, cinayet sonrası devletin izlediği tutum, 19 Ocak'ın Türkiye tarihindeki yeri ve Hrant Dink'in geride bıraktıklarını değerlendirdik. Din, dil, ırk, cinsiyet, siyasi görüş farkı gözetmeden, halkların kardeşliğine inanan, birarada yaşamı savunan herkes Hrant için, adalet İçin, 19 Ocak'ta, saat üçte, aynı yerde buluşacak...
HAZIRLAYAN: TACIM AÇIK

Azınlıklar bu ülkede misafir değil
TUNCEL KURTİZ
İkel komünal toplumların uzantısı olan Melami, Bektaşi ve Ahi toplulukları, Anadolu'nun yerleşik milletleri, Rum, Ermeni ve Kürtler ve göçerek gelmiş Yahudiler ve diğerleri birarada yaşamanın yollarını bulmuşlardı. Kürt, Ermeni ve Türk masalları aynı aşkları anlatıyordu. Kerem bir ermeni keşişinin kızına aşık oluyor ve bu aşktan Kerem ile Aslı hikayesi doğuyordu. Arnavutköy'deki kuru kahveci Asa-dur, pasajdan içki arkadaşım Berç Duman, ressam Toros, sinema eleştirmeni Alin Taşçıyan... Şimdi Antakya'dayım, Musa dağının hemen yanı başında, elimde Franz Werfel'in Musa Dağ'da 40 gün adlı kitabı. Genç şeyh diyor ki.'Doğru efendi. Bugün ülkemizde egemen olan milliyetçiliğin Avrupa'dan gelen yabancı bir zehir olduğunu inkar edemezsin.' Sürüp giden bu tartışmayı anlatmaya gerek yok. Nasıl oluyor da 19 Ocak 2007'de güvercinleri seven bir halkın kurbanı oluyor Hrant Dink. Onun ölümünden sonra gösterilen hassasiyeti, ölümünden önce de görmek isterdik. Şimdi aklıma William Saroyan'ın Uçan Tra-pez'deki Cesur Delikanlısı geliyor. Ermeniler, Kürtler ve diğer azınlıklar bu ülkede misafir değiller, bu topraklarda yüzlerce yıl birlikte yaşadık ve birlikte yaşamanın yollarını arayacağız. Oniki yaşındaydım Detroit'de. Bir Ermeni ailesi ile yakın komşuyduk. Hafta sonları ya onlarda ya biz de buluşulurdu. Biz onların evine gittiğimiz zaman ben kendimi büyük teyzemin Arnavutköy'deki konağında zannederdim. Gramofonda Suzan Yakar 'Düriyemin etekleri alaylı', babam Bedros ile tavla oynuyor. Onların erkek çocukları yok, beni o kadar seviyorlar ki. Bir de Ermeni berber var o beni traş ederken, bana diyor ki, bizim Beyazıt Kulesi bu Amerika'da ki binaların hepsinden yüksektir. Acaba Hrant Dink'in kalleşçe öldürülmesi yeni bir düşüncenin doğmasına sebep olabilecek mi? Nelere kimlere karşı koymamız lazım. Şeyh Bedreddin kainata bakın diyor. Güneş, ay, onun uyduları, diğer yıldızlar nasıl bir uyum için de birbirlerine zarar vermeden yaşıyorlar. Yönetenlerin hatalarını gerçekçi yazarlar hayatları ile ödüyorlar. Bu cinayet çok acı veriyor bana. Aklıma hep şiirler geliyor. Nazım Hikmet geliyor. 'Yok edin insanın insan kulluğunu' diyen. Hrant Dink çok önemli bir adamdı. Kimseye kul köle değildi, özgürdü. Daha niceleri gibi, kanıyla ödedi. Antakya'da Asi nehrinin kenarında binlerce yıllık bir kültürün içinde onu koruyamamanın hüznünü duyarak, acılar içindeyim. Tililili projesi için Hrant'ın son yazılarından 'Ruh Halimin Güvercin Tedirginliği'ni okurken gözyaşlarına boğuldum. Ben bir komünistim entraverti.

* * *
ERKAN OĞUR
İnsan çoğalınca insanlık azaldı
HRANT Dink'i ilk Kınahada'da gördüm. Omzuma dokunmuştu, "Fırat ağıtını ne güzel söylüyorsun", deyip müzikle ilgili düşüncelerini söylemişti. Sonra yaklaşık aynı yörelerden geldiğimizi öğrendik. Tam arkadaş olacakken o gitti. Hissi tarif etmek çok zor, akıl almaz bir durum. İnsan olmanın hüznünü yaşıyoruz böyle durumlarda. Hrant Dink'i anmak için yapılan bu gecede, onun için bir türkü söylemek istedik, içimizden geldiği için. İlerisini göremiyoruz, ben göremiyorum. Gelecek kuşaklar için endişeliyim. İnsan çoğalınca insanlık azaldı. İnsanları bir-iki dakika düşünceye çağırıyorum: Ne oluyoruz, ne yapıyoruz diye. Bir tane dünya var çünkü.

* * *
LALE MANSUR
Masumiyetimizi kaybettik... Sonra da utanma duygumuzu
BÜYÜK gazetemiz, Hrant Dink'in söylediklerini çarpıtıp onu hedef haline getiriyor. 301'den yargılanmaya başladığında iyiden iyiye hedef haline getiriliyor. Sonunda 19 Ocak'ta bazı devlet görevlilerinin birlikte fotoğraf çektirmekten gurur duydukları genç tarafından göz göre göre öldürülüyor. Delillerin karartıldığı, bırakın gerçek suçluların, maşa olarak kullanılanların bile sırtlarının sıvazlandığı bir süreç başlıyor. Masumiyetimizi kaybedeli çok oldu, biliyorum. Susurluk'ta kaybettik, Şemdinli'de kaybettik, defalarca kaybettik. Hiç değilse utanıyorduk. Utanma duygumuzu ne zaman kaybettik? Şu anda gerçekten yazar olmak isterdim. Bütün bu söylemeye çalıştıklarımı derli toplu ve okuyucuları kalbinden vuracak şekilde ifade etmek isterdim. Onları gözyaşlarına boğmak için değil, insan olmanın neden bu kadar güç olduğunu tekrar tekrar düşündürebilmek için. Ülkemizde neden birçok şeyin cezasının olmadığını bilmek isterdim. İstanbul ve Trabzon'daki, maaşlarını ödediğimiz memurlar ve onları kollayan bürokratlar, kendilerini korumaya çalışırken utanmayı unutmuş olabilirler. Peki ya biz? "Bize ne oldu" sorusunu cevaplayabilmek isterdim. Keşke yazar olsaydım.

* * *
ARİS NALCI 
AGOS GAZETESİ SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Kapkara bir fotoğraf 19 Ocak
HİÇBİR konjonktüre veya hiçbir mantıklı politik duruşun fotoğrafında yer alacak bir kare değil 19 Ocak. Bu sebeple de Türkiye tarihini geniş açıdan çekilen fotoğrafları arasında hep kapkara, tersten ışık almış ve flu bir fotoğraf karesi olarak duracak bugün hep. 9 Ocak koordinasyonunun duyuru metinlerinde yer alan cümleler oldukça anlamlı. "Tam bir yıl oldu" , "Korku unutturabilir mi?", "Bebeklerden katil yaratan karanlığa ışık düşürmek için", "arkadan uranların hala arkasında mısınız?" ve "bugün renklerden siyah". 19 Ocak benim için henüz anma niteliği taşıyan bir tarih değil. Olanları anacak kadar bir zaman geçmedi aradan. Henüz bir yıl geçti ve hala tepki verme zamanı benim için. Suni konularla sürekli gündemi değişen Türkiye'de olanları hala unutmadığını ve onaylamadığını belirtmeli toplum. "Anma" sözcüğü, bana birine veda etmek gibi geliyor ve ben Baron Hrant'a veda etmeye hazır değilim.

* * *
TATYOS BEBEK
Güvercin tedirginliğinde yaşadı
19 OCAK fotoğrafı, toplumsal hafızanın yok saydığı Ermeni sorununu tartışılır kılan, milliyetçilik tuzaklarına düşmeyen, farklı fikirleri karşısındakini ötekileştirmeden savunan, otelciliğini onurla taşıyan, birincil kimliğinin insan olduğunu söyleyen, bulunduğu toplumu değiştirmeye çalışan, geleceğini bu topraklarda kurgulayan, barış ve kardeşliği, birarada yaşamayı düşleyen, kalbi insan sevgisiyle dolu, sıcak, sımsıcak, inatçı, korkuya meydan okuyan, ensesinden vurulmuş vaziyette delik ayakkabısıyla yerde boylu boyunca yatan üzerine gazete örtülü bir mücadele insanının son durumunu gösteren fotoğrafa denk düşüyor. Hrant Dink cinayeti ötekileştirilenler için bir tehdit oluşturuyor. Farklılıklardan birliktelikler yaratamadıkça ve bu farklılıklar zenginlik olarak algılanmadığı sürece bu tehdit devam edecektir. Ezberleri bozanlar, arı kovanına çomak sokanlar, statükoyu değiştirmeye çalışanlar bundan nasibini alacaktır. Kısaca bu tür cinayetler hep aydınlık bir gelecek kurmak için mücadele verenleri hedeflemiştir. Ama zaman zaman Hrant'ın katlindeki gibi acılar yaşasak da daha adil, barışçıl bir dünya ideali ölmedikçe insanlık geriye gitmeyecektir. Anma etkinliklerinde mimlenmek istenen asıl nokta "adalet" kavramıdır. Üzerinden bir yıl geçmesine rağmen cinayet hala çözülebilmiş değil. Bu yönde ilk günlerdeki aktivitenin azaldığını ve somut adımların atılamadığına şahit oluyoruz. Barış ve kardeşliği savunanlar katledilirken, katilleri adeta kahramanlaştırıyor. Bu durum Malatya'daki gibi yeni katliamlara cesaret veriyor. Toplumsal barışı yok etmeye çalışanlar yaptıklarıyla kalmamalı. Barışın ve demokrasinin gelişmesi, toplumun değişmesi ve dönüşmesi için düşünce zenginliğine ihtiyacımız var. Özgürce düşüneceğiz, düşündüklerimizi özgürce ifade edeceğiz. Gerekirse ezberleri bozacağız. Tabularımız olmayacak. Sanatçı, yazar ve düşünce insanları bunu yapmaya çalışıyorlar. Hrant da böyle yaptı. Demokles'in kılıcı gibi duran 301 yakasını bırakmadı (Benzeri suçtan hiç kimse henüz ceza almamışken O daha eşit! olduğu için olsa gerek 6 ay ceza aldı). Mahkeme kapıları dost kapısı gibi sık uğradığı yerler oldu. Hem kendisi hem de ailesi bol, bol ölüm tehditleri aldı. Dediği gibi "güvercin tedirginliğinde" yaşamaya devam etti. Hrant'a yapılanların adil olmadığını gören ve aynı şeyleri yaşamak istemeyen sanatçı, yazar ve düşünce insanlarının konuya hassasiyet göstermelerinin ve sahip çıkmalarının çok doğal ve ahlaki bir şey olduğunu düşünüyorum. Hukuki mücadele ne kadar önemli olsa da insanların zihinlerine yüzyıllarca oya işler gibi işlenen önyargıları mahkeme kararıyla kaldıramayacağımızı da aklımızın bir köşesinde tutmamız gerekiyor.

* * *
AYDIN ENGİN
Karanlıkta bırakmayacağız
Hrant Dink cinayeti sonrası devlet yeterince cinayetin üzerine gidebildi mi?
Yeterince mi? Ama devlet bu cinayetin üstüne gitmedi ki? Sadece gidiyormuş gibi yaptı.
19 Ocak Türkiye'de nasıl bir fotoğrafa denk düşüyor?
Milliyetçilerin, ırkçıların, kendilerine "ulusalcı" diyen neo-milliyetçilerin devletin derinliklerinde yuvalanmış çetelerle kolkola, farklı olanları, farklı düşünenleri fiziksel olarak (da) yok etmeye yöneldikleri bir saldırı zincirinin doruk noktalarından birine denk düşüyor.
Dink cinayeti toplumda hangi kesimleri tehdit altına alıyor?
Demokratları. Çünkü Hrant Dink bir demokrattı. Azınlıkları. Çünkü Hrant Dink bir Ermeniydi. Gayrimüslimleri: Çünkü Hrant Dink Müslüman değildi. (Hristiyan da değildi, ateistti).
Solcuları: Çünkü Hrant Dink bir solcuydu. Marksistleri: Çünkü Hrant Dink bir Marksistti.
Hrant Dink'i anma etkinliklerinin mimlemek istediği nokta nedir?
Bence "anma" etkinliklerinden değil "anlama" etkinliklerinden söz etmemiz daha doğru. "Ah Hrant, vah Hrant" gibi cıvıklıklara sapılmayacağını ben de biliyorum. Söylemek istediğim bundan da ötesi. Hrant, davasını gözünü kırpmadan savunabilen bir arkadaşımızdı. Bize de Hrant Dink cinayetinin karanlıkta kalmasına izin vermemek düşse gerek. Nitekim bu yılın sloganı o yüzden "Hrant için - Adalet için" oldu.
Gelecek seneki 19 Ocak'ı nasıl görmektesiniz? Olumlu/olumsuz anlamda ne gibi değişiklikler olabilir sizce?
Bir öngörüm yok. Ama bir sınav olacağını şimdiden söyleyebilirim. Bizlerin sınavı... Hrant Dink cinayetini kişisel ve toplumsal belleğin ve vicdanın derinliklerine mi gömeceğiz, yoksa 19 Ocak 2007 akşamındaki kadar hırslı, hınçlı ve kararlı o cinayetin izini sürüp, yerine gelene kadar adaletin (mahkemenin değil adaletin) takipçisi mi olacağız?.. Bu sınav değil de nedir?

* * *
RUHİ SU DOSTLAR KOROSU BERKTAY T. AKYILDIZ
Hrant'ın düşünceleri çoğalmalı
19 OCAK Türkiye tarihinde siyasi, politik ve ekonomik başarısızlıklar ve buna eğitim sistemini de eklersek Türkiye halkını denize düşüp yılana sarılan konumunda bırakmıştır. Bir de üzerine dışarıdan desteklenen, tetiklenen ve altyapıları hazırlanan, hiç ölmeyen ve zaman zaman hortlayan bir yılan bulunmuş ve "Türk" halkı yine milliyetçiliğe sarılmıştır. "Sözde Ermeni Meselesi", "azınlık hakları", "301" gibi ajanlar ise tetikçilerin önüne Hrant Dink'i koymuştur. Ruhi Su Dostlar Korosu kurulduğu yıldan beri siyasi ve politik duruşuyla değişmez çizgisini belirlemiştir. İnanç ve düşüncesini savunanlar eğer iktidar sahipleri değilse, bu topraklarda daima zulme uğramış, ezilmiş, baskılanmış ya da yok edilmiştir. Ruhi Su, Pir Sultan Abdal, Sayat Nova ve daha birçok halk ozanı tıpkı Hrant Dink gibi, inandığı düşünceleri kalemleriyle değil fakat sazlarıyla dile getirip savunmuşlar, halklarının dili ve yüreği olmuşlar ve dönemin erk sahipleri tarafından doğrudan ya da dolaylı şekilde öldürülmüşlerdir. Ruhi Su Dostlar Korosu olarak biz, her ne şekilde olursa olsun düşünce ve inançların engellenemediği insanın, emeğin ve sevginin üstün tutulduğu bir toplum için, bir dünya için türkülerimizi söylüyoruz. Bizim bu etkinlikte de vurgulamak istediğimiz bu.

* * *
METİN KAHRAMAN
Hrant barışçıl bir Türkiye düşlemişti
HRANT Dink'in öldürülmesi bütün Türkiye ve dünya toplumunu etkiledi. 50-60 bin kalmış topluma dahi tahammül edemeyecek Türkiye'de büyük bir kaygı yaşamıştır. Ve bir gerçek ortaya çıktı: Tek millet, tek devlet, tek halk, tek dil mantığında ısrarın zamanla bu ülkede ortaya çıkaracağı olumsuz sonuçlarının kaygısını da oluşturdu. Hrant Dink'in ölümü ile aslında bir kültür öldürüldü. Hrant Dink'in savunduğu Türkiye, bütün demokrat ve devrimcilerin savunduğu Türkiye idi. Herkesin gerçeğine, farklılığına saygı duyan YEK vücut Türkiye. Hrant Dink'in ideali, Anadolu'daki bütün farklılıklara eşit düzeyde saygı gösterilmesi gerekir fikrinden yola çıkarak kendisini rahatça ifade et-mişti.Bu rahatça ifade etmesi onun hayatına mal oldu.

* * *
NİŞAN ŞİRİNYAN
oplum olarak her şeyi unuttuk
19 OCAK bence çok karanlık bir fotoğraf. Sadece çakalların parlamış gözleri görünüyor. Hrant Dink cinayeti düşünen, oloıyan, tartışan, barıştan yana olan tüm kesimleri tehdit ediyor. Sevgili Hrant'ımız için yapılan etkinlikler bence unutmamaktır. Biz her şeyi unutan bir toplum olmaktayız günden güne. Bu etkinliklerin önemi bence bu olmalı. Ama düzenleme komitesinin görüşleri önemli burada. Sanatçıların duyarlı olması gerekir. İyi ve doğru olanın nedeni olmaz. Böyle insanlık dışı bir olaya doğal olarak hassasiyet gösterdiler. Duyarlı kesimler tarafından bu yıllarca sürecektir. Yine de umutlu olmak istiyorum.

* * *
BİROL TOPALOĞLU
Bir arada yaşamak için çaba gösterelim
HRANT Dink'in 19 Ocak 2007 tarihinde öldürülmesinden sonraki süreç Türkiye'deki aydın kesimin birarada yaşamak için daha fazla çaba göstermesi gerektiğini fark ettirdi. Geçtiğimiz aylarda başlatılan ve benimde içinde olduğum HALKLARIN DOSTLUĞU GİRİŞİMİ'nin; Türkiye'de yaşayan halkların birbirlerini tanıma, fark etme, dayanışma ve dostça, kardeşçe birarada yaşamak için bir çaba olduğunu söyleyebiliriz.

* * *
BANU GÜVEN
Bu memleket en iyi evlatlarından birini yedi
19 OCAK 2007'de Türkiye karanlığa gömüldü ve bence hala daha o karanlıktan çıkabilmiş değil. Türkiye karanlığa gömüldü, çünkü bu toplumun yüzünü en çok ağırtacak insanlardan, en aydınlık insanlardan biri, karanlıkta kalması istenen bir ilişkiler ağı tarafından yutuldu. Devletin kurumlarına hakim olan ve istenmeyene yaşama hakkı tanınmamasını hoş gören bir anlayışın gölgesi kapladı memleketi. Bence 19 Ocak, Rakel Dink'in de sözünü ettiği, bu memlekette masum bebeklerden katiller yaratan karanlığın hayatımızı kapladığı tarih. Türkiye'yi yerinde saydıran, hatta daha da geri götüren tabuları tartışarak geride bırakmak isteyenler, Hrant'ın dediği gibi, safrayı atmak isteyenler artık kendini daha fazla tehdit altında hissediyor. Aslında tehdit oradaydı da, kendini göstere göstere duruyor şimdi. Cinayetin sorumlularından birinin, polis kolundayken, isim vererek "akıllı olsun" diye bağırması da o tehdidin iyice palazlandığını gösteriyor.

Ve aslında Hrant'ın başına gelenler, bazıları farkında olmasa da, bütün toplumu tehdit ediyor, çünkü toplumun kendisiyle, geçmişiyle barışmasını, ayrımcılığı bertaraf ederek birarada yaşamayı başarmasını engellemeyi amaçlıyor. Hrant için düzenlenen etkinliklerin altını çizdiği iki önemli nokta var. Biri Hrant'ın kimliğini, düşüncelerini tekrar hatırlatmak. "Hakaret" gibi bir suçtan mahkum edilen Hrant'ın ne kadar demokrat, kucaklayıcı, barışçı bir insan olduğunu bilmeyenlere de anlatmak. İkincisi ise, Hrant cinayetinin fotoğrafının aydınlanması gerektiğini hatırlatmak.

Sanatçı ve yazarların konuya ilişkin hassasiyeti tabii ki olmalı, çünkü bu memleket en iyi evlatlarından birini yedi. İnsanlar tanısınlar ya da tanımasınlar, sevdikleri birini kaybetti. Ümidim bu hassasiyetin eyleme çevrilerek büyümesi. Hrant cinayetinde ihmali ya da kastı bulunanlar, senaryosu bile belli bu suikastın işlenmesine göz yumanlar yargı önüne çıkmadığı sürece, yalnızca 19 Ocak'ta değil, her gün karanlığa uyanacağız. Aydınlık için toplumun sesini yükseltmesini umuyorum. İnsanların sokağa çıkarak "adalet" talep ettiğini görmek istiyorum. Bir sonraki duruşmada, bu konuda hassasiyet taşıyanların gerekirse işlerinden biraz izin alıp ya da evde oturmayı bırakıp sabahleyin Beşiktaş'ı doldurduğunu görmek istiyorum. O zaman biraz daha ümit taşıyabiliriz.

* * *
ZEYNEP TANBAY
Hepimizin Hrant Dink'e borcu var
19 OCAK maalesef korkunç bir hayal kırıklığı ve umutsuzluğu simgeliyor. Hrant'ın cinayetinden sonra artık Hrant'dan sonra ve önce diyerek bir döneme girdiğimizi düşünüyorum. Hrant Dink cinayeti herhangi bir faili meçhul cinayetlerle kıyaslanacak gibi değil, bizim ülkemizde Abdi İpekçiler de, Uğur Mumcular da öldürüldü ama ben Hrant Dink'in öldürülüşünü çok ayrı bir yere koyuyorum. Burada çok korkunç bir milliyetçilik, Irkçılık, tahammülsüzlük var. Bu açıdan hiçbir şeyle kıyaslanmayacak korkunç bir yüz karası Türkiye için. Bu fotoğrafın içinde en tahammül edemediğim şey işte bu milliyetçiliğin, ırkçılığın sınır tanımaz bir şekilde yükselişi. Bunun her bir taraftan körüklenmesi. Medyadan, siyaset dünyamızdan ve ordumuz tarafından bunun ciddi bir şekilde, yukarı çıkartılması. Ben Hrant Dink cinayetinin aslında bu toplumda doğruyu söylemekten çekinmeyen, azınlık haklarını savunan, yurttaş eşitliğine inanan, gerçek demokrasiye inan ve bunu korkmadan açıklayan herkesin tehdit altında olduğunu düşünüyorum. Bu etkinlikler her şeyin unutulduğu, her şeyin bir anda kanıksandığı Türkiye'de bunun hiçbir şekilde kanıksanmayacağını ve hiçbir şekilde kabullenilmeyeceğim de söylemek istiyoruz bizler. Bakın 19 Ocak olayı yaşandı ve bir yıl geçti üzerinden, 19 Ocak'a yaklaştıkça zorluk çekiyorum. İnsanlarında bu şekilde hissetmesi gerektiğini düşünüyorum. Yoksa insanlığımızı yitirdiğimiz bir dünyada yaşamaya başlayacağız. Geleceğimiz ve umudumuz bizden alındı ama biz her şeye rağmen bunu içimizde yeşertmeye çalışıyoruz. Ve hepimizin Hrant Dink'e bir borcu var. Benim en büyük beklentim şuan Meclis'te Hrant Dink cinayetinin köküne kadar ortaya çıkartılması. Bu cinayetin faili tam ciddi bir şekilde ortaya çıkmadığı sürece Türkiye'de hiçbir zaman normal bir hayata kavuşamayacağımıza inanıyorum. İnanın Kürt sorunu kalksa ama Hrant Dink cinayeti aydınlanmamış olsa yine Türkiye'de hiçbir zaman tam anlamıyla Barış olmayacak.