Futbolun bilinen ilk dizilişi 1-1-8’miş 1870’lerde. İngiltere ve İskoçya arasında oynanan, tarihin ilk ulusal maçında İngilizler bu dizilişle oynarken, İskoçlar 2-2-6’yı tercih etmişler

Futbolun bilinen ilk dizilişi 1-1-8’miş 1870’lerde. İngiltere ve İskoçya arasında oynanan, tarihin ilk ulusal maçında İngilizler bu dizilişle oynarken, İskoçlar 2-2-6’yı tercih etmişler. Yüzyılın sonunda savunmaya denge getirmek için 2-3-5 dizilişi benimsenmiş. Bu 3 dizilişin de sebebi aynıymış aslında, yeni yeni filizlenen bu aktiviteyi izlemeye gelen taraftarlara ve bizzat bu aktiviteyi yapan futbolculara, zevk almalarını sağlayacak bir şey vermek, yani gol. O zamanlar futbolun oynanma sebeplerinin başında geliyormuş o 3 direğin arasından topu geçirmek. Bu yüzden de hücum hattına, yani topu rakip kaleye itecek rakip sahanın uç noktasına alabildiğince çok oyuncu konulurmuş. O zamanlar bu iş bu kadar basitmiş tabii. Daha fazla gol istiyorsan daha fazla forvet oynatırsın. Bu kadar. Peki bugün? 150 yıla yakın bir süre geçmesine rağmen halen, Avrupa futbolunun en üst düzey organizasyonunda mücadele eden takımlarımızın futbolun en basit varsayımlarına ve formüllerine sırtını dönmesine aklım ermiyor.

Salı akşamı, Anderlecht maçında, Galatasaray’ın 2. yarının ortasında, Bruma’nın sahaya girmesi ile beraber Anderlecht kalesinde daha fazla görünmesinin önemli bir sebebi var. Bruma’nın topu ayağına aldığında adam eksiltebilen ve rakibin üstüne giderek gömülmesine sebep olan bir oyuncu olması. Evet, rakibe zarar veren bir hale gelmesi için şu ana kadar katettiği mesafenin 5 katını katetmek zorunda kariyerinde, ancak maç içinde oyunun karakterinde yaptığı değişiklik son derece net. Maçın son dakikasında Chedjou’nun yaptığı atak, 2 sezondur Bruma’dan beklenen şey aslında, adam eksilterek çizgiye inmesi ve gol pasını çıkarması, Bruma bunu şimdilik, son ve maalesef en önemli kısmına kadar yapabiliyor, bu yüzden de o son pozisyonda, izleyicilerin büyük bir kısmı, topu götürenin Chedjou değil Bruma olduğunu sandılar.

Peki oyun üzerinde bu kadar etkinliği olan bir oyuncuyu, kenarda tutmak veya 2. yarının hemen başında oyuna almamanın arkasındaki sebep ne olabilir? Defansif bir sebebi olmadığını, oyundan çıkan futbolcunun Pandev olmasından anlıyoruz. Peki o zaman teknik adamlar, kötü giden şeyleri değiştirmek için, kendilerine düşünmek için verilmiş, azımsanmayacak 15 dakikayı neden verimli kullanamıyorlar? Jose Mourinho, Alex Ferguson, Jürgen Klopp gibi isimler bunu yapmakta hiç tereddüt etmiyorlar mesela. Rakibin geriye yaslanmasını ve baskı kurmayı istiyorsan, onun üzerine giden oyuncu sayısını artırmak gibi basit bir doğru neden görmezden geliniyor ve niçin bunun tam tersi karakterdeki oyuncular sahada tutuluyor, açıklaması zor.

Yazıyı tek bir oyuncu üzerinden nihayete erdirmek istemiyoruz ama Galatasaray takımı kenar yönetimi henüz bu sezon, futbolun basit doğrularını dahi yapabilme seviyesine gelmiş değil. Selçuk İnan, İngilizlerin “advanced midfielder” olarak tanımladığı rolden “controlling midfield” rolüne evrilirken o kadar geriledi ki, bırakın bir takımın orta sahasını kontrol etmeyi, kendisini kontrol edecek hali kalmadı. Burak Yılmaz, 3 senedir ciddi bir golcü baskısı ile mücadele ediyor ve bu sene yanında rakip savunmayı yıpratacak Didier Drogba gibi bir partneri yok. Alex Telles’in, 6 aydır fizik gücünü yükseltmesi bekleniyor ve bu 3 oyuncunun formsuzluk durumu istikrarlı olarak devam ediyor. Evet yabancı sınırı, hocaları bazı yerli oyuncular üzerinde karar alma konusunda sıkıntıya sokuyor olabilir, ama bu sınır, yabancı oynatamamanızla alakalı bir durum, kötü yerli oyuncuya mahkûm olmanızla değil, hele hele elinizde, bu sınırın kalktığı arenalarda farklı şeyler deneme şansı varken.

Sarı-kırmızılılar 2 sezondur çok kötü başladıkları Şampiyonlar Ligi yolculuğunu bir şekilde lehlerine döndürmeyi başarıyor. Klişe ve çekirge timi olaya dahil olmak için kapıda ve evet, takımın zıplayacak hali bile yok.