1917-1950 Türkiye sinemasında kadın temsilleri-1

Ekin Akyaz

Feminist film tarihiyle ilgili Tutkuyu Filmle Almak belgeseli şöyle başlıyor; “20 bin erkek yönetmenin olduğu bir gezegende biz sadece 600 kadın yönetmeniz.” Belgesel 2002 yılına ait olduğundan bu rakamlar net olamayabilir ama uçurumu görmek açısından önemli bir veriye işaret eder. Kadın sineması tanımı Alison Butter’e göre 3 noktayı işaret eder: Kadınlar tarafından yapılan, kadınlara seslenen, kadınlarla ilgili olan filmler. (Ya da üçü birden) Dolayısıyla sinemayla kadın ilişkisi; kadın yönetmen, kadın izleyiciler, kadın temsilleri üzerine kurulabilir.

Genel bir bakış oluşturmak anlamında tüm dünya sinemasında ‘kadın temsiline’ ilişkin temel birkaç noktaya işaret edersek; klişe ve abartılı tanımlamalar, etkin/erkek- edilgen/dişi, geleneksel teşhirci rolleri içerisinde bakılası şeyler olarak kadınlar, erotik etki amacıyla kodlanmış dış görünüşleri, kadının fetişe dönüştürülmesi ve aynı zamanda değersizleştirilmesi (feminist psikanaliz literatürde hadım korkusu olarak da geçen), dünyayı rasyonel algılama yeteneğinden yoksun varlıklar, mitsel (şeytan/ melek) kadın, ikili şemalar içinde kariyer ya da aşk/ evlilik ve daha niceleri… Bu örnekler kuşkusuz çoğaltılabilir, şimdilik sınırlandıralım ve Türkiye sinemasında kadınlara giriş yapalım...

1917-1950-turkiye-sinemasinda-kadin-temsilleri-1-755252-1.

İLK DÖNEM

İlk dönemde çekilen filmlerdeki kadın karakterlerle ile ilgili yazılara baktığımızda karakterlerin çoğunun, dişiliğini kullanarak erkekleri baştan çıkaran femme fatale kadınlardan oluştuğu görülmektedir. Pençe(1917) evlilik dışı aşk çatışması. Binnaz- Mürebbiye (1919) birçok erkeğin aynı kadın için mücadelesini anlatır. Kaba tabiri ile ‘yosmalar’ ‘servet avcıları’ karakteri içerisinde kodlanan ‘fıstıklar’, ‘dilberler’ ‘oynaklar’ rolünde bir kadın temsilinden bahsetmek mümkündür. Hatta Semra Özdamar’a göre 1949 yılına kadar sinemadaki kadın karakterler, ayakları havada, yaşanılan dönemin gerçekleriyle hiçbir ilintisi olmayan komedi ve melodramların oradan oraya koşuşturulan zavallı unsurlarıdır. 1922 yapımı Muhsin Ertuğrul’un İstanbul’da bir Facia-i Aşk filmindeki kadın temsili dönemin ruhunu anlamak adına önemli bir gösterge olabilir. Filmde görülen femme fatale kadınlar, tutku yüzünden mahvolan küçük kentsoyluları, cinayet, haksız yere suçlananlar ve her şeye rağmen ulaşılan mutlu son; ilerleyen yıllarda Türkiye sinemasında bir gelenek haline gelecek olan anlatının başlangıcı niteliğindedir. Filmdeki kadın karakterler, iyi anne/eş ve dişiliğini kullanan kötü kadınlar olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Filmde kötü kadın öldürülmüş, iyi kadınlar ise mutlu şekilde yaşamaya devam etmişlerdir. Yani, İyi ve kötü kadın temsiline başlangıcından günümüze Türkiye sinemasında sıkça rastlamak mümkündür.

1917-1950-turkiye-sinemasinda-kadin-temsilleri-1-755254-1.

GEÇİŞ DÖNEMİ OLARAK ADLANDIRILAN 1939-1950 YILLARI

1939 ve 1950 yılları arasında çekilen filmler genel olarak gerçekliğe erişemeyen, zaman zaman folklorik öğelerin kullanıldığı köy dramları olarak değerlendirmektedir. Filmlere tipoloji olarak yaklaşıldığında köy delikanlısı/erkeği; mert, gözü kara, mücadeleci, dürüst, yağız ve yiğit iken köy kadını; çileli, masum ve eziktir. Babasından, ağasından, kayın pederi-kayınvalidesi tarafından kötü davranılan kişidir. Fakat aksine, bu dönemde çekilen savaş filmlerindeki kadın temsillerinin cesur ve idealist oldukları görülür. Örneğin, 1949 yılında Lütfi Ömer Akad tarafından çekilen Vurun Kahpeye isimli filmdeki Aliye öğretmen, idealist, eğitimli Cumhuriyet kadını temsili olarak değerlendirilebilir. Vurun kahpeye filmi incelediğinde ise manzara daha da netleşir. Cumhuriyet idealinin henüz taze olduğu İkinci Dünya Savaşı yıllarında kadınlar için ön plana çıkan meslek öğretmenliktir; bu dönemde çekilen filmlerde kadınlara geleceğin laiklik ilkesini benimsemiş kuşaklarını yetiştirmek gibi bir misyon da yüklenir. Bilhassa Halide Edip’in aynı adlı romanından birkaç defa uyarlanan Vurun Kahpeye filmindeki idealist köy öğretmeni Aliye de Türkiye sinemasının önemli kadın tiplemelerinden birini oluşturur. Aliye, Türkiye sinema tarihine damgasını vuran kötü niyetli imam tiplemesinin ilham kaynağı Hacı Fettah karakteriyle savaşan ve ulusun aydınlık geleceğini temsil eden; cinsiyetsiz, silah arkadaşı bir kadın figürüdür / Yeni nesiller yetiştirecek olan ana-öğretmen-kadınlar, kadınlarımız algısı baskın gelse de bir dönem önceki ruhtan çıkış anlamında önemli bir yer arz etmektedir.

1917-1950-turkiye-sinemasinda-kadin-temsilleri-1-755253-1.

Bu hafta iki film ve iki dönem üzerinden türk sinemasının belli bir kesitine yer verdik, haftaya bol hıçkırıklı melodramlar, küçük hanımefendiler, Şoför Nebahatlarla görüşmek üzere.

İyi haftalar kadınlar!

Yazının devamı haftaya