Türkiye’nin göç/iskan meselelerine dair politikası, genelde Osmanlıdan devraldığı uygulamalar üzerine bina edilmişti. Şu farkla ki yeni rejimin temel arzusu, tek kimlik inşasını mümkün kılacak şekilde nüfusu, mühendislik aracılığıyla yeniden yapılandırmaktı. Bu politikanın somut dili 1934 yılında çıkarılan 2510 Sayılı İskân Kanunu’ydu. Kanunla ülke üç ana mıntıkaya ayrılmıştı: Bir numaralı mıntıka; Türk kültürlü nüfusun tekâsüfü istenen yerlerdi. İki numaralı mıntıka, Türk kültürü olmayan nüfusun nâkil ve iskânına ayrılan yerlerdi. Üç numaralı mıntıka ise, sıhhat, iktisat, kültür, siyaset, askerlik ve inzibat gibi sebeplerle boşaltılması istenen; ikamete yasak edilen yerlerdi. Yasada bu bölgeler somut olarak yazılmamış olsa da, takip eden bir kaç ay içinde bir resmi raporda tek tek belirlenmişti.

***

Trakya şehirleri bu bölümlemede özel önem verilen bir sahayı oluşturuyordu. Zira Trakya Umum Müfettişliğini oluşturan Tekirdağ, Edirne, Çanakkale ve Kırklareli vilayetleri tam bir iskan sahası olarak tarif edilmişti. Bu dört vilayete ilk beş yıl için tatbik olunacak plânın esasları daha 1934 yılında belirlenmişti. Hem Doğu’dan hem de Balkanlardan bu mıntıkaya nüfus akışı sağlanacak, hem de yerli ama Müslüman olmayan nüfus gönderilecekti. Böylece mıntıkanın demografik yapısı radikal biçimde değişecekti.

Bunlar içerisinde en büyük nüfus hareketini Pomaklar, Boşnaklar, Arnavutlar gibi Balkanlardan gelen muhacirler oluşturuyordu. Daha yasanın çıkarıldığı 1934 yılında Balkanlar’dan Trakya’ya 5.298 hanede 19.544 kişi gelmişti. Bunlardan bin aileye tahsisat azlığına rağmen ev yapılmış, arazi dağıtılmış, Ziraat Bankasınca her aileye bir ton miktarında yemeklik ve tohumluk buğday verilmişti. Kalan 4.298 ailenin evleri tahsisat yokluğu ve mevsim şartları nedeniyle yapılamamıştı.

Plana göre beş yıl içinde Trakya’ya getirilecek muhacir nüfus 263.000 kişi olacaktı. Bunlardan 90.000’i 1935 yılı içinde, kalan 173.000’i de sonraki dört sene içinde gelmiş olacaklardı. 1935 yılı içinde getirilmesi düşünülen 18.000 hanede 90.000 nüfustan; 6.000 hanede 30.000’i Kırklareli, 6.000 hanede 30.000’i Çanakkale’de ve 3000 hanede 15.000’i Edirne’de iskan edilecekti. Takip eden beş yıl içinde de yeniden 173.000 nüfus getirilecek; bunlardan 40.000’i Tekirdağ’a, 44.000’i Çanakkale’ye, 44.000’i Kırklareli’ne ve kalan 45.000’i de Edirne’ye yerleştirilecekti. Özetle sistem, iskan politikaları bağlamında Trakya şehirlerine adeta yüklenmiş; sonraki onyıllar için de gelecek nüfus büyüklüklerini planlamıştı. Ayrıca muhacirler için 52.600 ev yapılacak ve her eve iki tane çift hayvanı verilecekti. Keza Ziraat Vekaletince tohum ve yemeklik buğdayını alıncaya kadar göçmenlere bir aylık iaşe verilebilecekti.

Bu nüfusun yerleştirilmesinde ihtiyaç duyulan arazinin üretilmesi Nafıa Vekaletinin öncelikli görevi olarak tespit edilmişti ve çiftlikler burada özel bir önem taşıyordu. 1935 yılında Trakya’da kişilere ait 178 çiftlik vardı. Bunlardan 53’ü Çanakkale, 66’sı Tekirdağ, 39’u Edirne ve 20’si de Kırklareli’de olup 12.273.174’i dekar büyüklüğündeydi. Çiftliklerin büyük kısmı bakımsızlıktan ve istihsal vasıtalarının iptidailiğinden ve bilhassa müteaddit istilalar yüzünden, sermayesizlikten kötü durumdaydı. Rapora göre bunlar bilhassa Türk kültürüne bağlı bulunmayan zümreyle ilişkili idi ve bu nedenle çiftlikler iskan politikasının çok önemli bir konusu olarak hızla “köylülere satılacak ya da dağıtılacaktı”.

***

Kuşkusuz bu plan, Trakya’da “kültürel birliğin” dışında kalan nüfus gruplarının gitmesi anlamına geliyordu ve onlar için de bir dizi politik planlama yapılmıştı. Belki de başka bir yazının konusu olacak bu tasfiye planı ile Trakya şehirleri hızla Müslüman olmayan nüfustan arınacak ve 2510 sayılı ilgili yasada yazıldığı biçimiyle ve bütünüyle “Türk kültürlü” şehirler haline geleceklerdi. Bu politik ideal gerçekleşti mi bilinmez ama Trakya şehirlerinin bugünkü hafızasında ne gidenlerin ne de gelenlerin görünürlüğü var! Adeta bu iskan deneyiminden muaf şehirler gibi duruyorlar.