Yarın 29 Ekim, Türkiye Cumhuriyeti’nin 96. yıldönümü kutlanacak da, Cumhuriyet mi kaldı? Dokuz yıl önce, onlar henüz ilan etmemişken bu köşede 2. el-Cumhuriyet’in kurulduğunu yazmıştım. Hani şimdi terörist FETÖ elebaşı denilen tükürükçü ve üfürükçü ve darbeci Fethullah’ın başını çektiği ve müttefikleri liberallerin kendi 2. Cumhuriyet hayallerinin gerçekleştiğini ilan ettikleri AKP’nin 2010 referandum zaferi! Dolayısıyla ‘2. el-Cumhuriyet’ deyişi de hem birinci cumhuriyetin satın alındığını, yani cumhuriyetin ‘ikinci el’ hale geldiğini anlatıyordu, hem de Arapça ‘el’ önekiyle kazandığı yeni çehreyi.

Saray ise kendi ikinci el cumhuriyet’ini kısa sürede eskitti, rejimi değiştirdi. Bundan sonrası ne olacak, cumhuriyet adından da vazgeçerek bir mutlakıyet mi olacak, yoksa başka bir cumhuriyet mi, yaşayıp göreceğiz.

Bakın işte ‘Cumhuriyet’in bekçisi’ TSK, laikliğin de bekçisi diye bilinirdi ya… Suriye’ye girildiğinde gazeteci sormuş: “Komutanım, yolculuk nereye?” Tankın içindeki Türk askeri şu cevabı vermiş: “İslamiyet güneşinin olduğu her yere.” Asker haklı (!) olabilir, belli ki o güneşi buralarda bulamamış, çünkü aynı günlerde yapılan bir ankete göre 100 Türk’ün sadece 12’si imamlara, vaizlere güveniyormuş! Dünyada din görevlisine en az güvenen ülke Türkiye imiş. Tanktaki o asker ise muhtemelen hâlâ “İslamiyet güneşinin olduğu” yeri arıyordur!

Arapça “men dakka dukka” darbı meselinin karşılığı “eden bulur” demek, cümle içinde kullanırsak şu örnek ibret vericidir: “Esad’a sesleniyorum: Ya Beşar men dakka dukka. Ey Beşar eden bulur.” (7 Şubat 2012, Recep Tayyip Erdoğan). Ve… Şimdi de Trump ‘Hey men!’ diyerek YPG’ye Rakka’daki petrol kuyularını koruma ve cukkaya atma çağrısı yaptı. Aradan geçen yedi yıl sonrasında gelinen nokta nedir? Men Rakka Cukka!

Cumhuriyet’in bekçisi diye bilinen TSK “cumhuriyet tehlikede” gerekçesiyle darbe de yapardı. Ama son darbeyi 2. el-Cumhuriyet’in FETÖ İslamcısı generalleri 2. el-Cumhuriyet’in İslamcı iktidarına karşı yaptılar ve yenildiler. Gerçi darbe korkusu sürüyormuş, öyle diyorlar. Geçenlerde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı “örgütün darbe girişiminde nispeten çok az üyesini kullandığı, … diğer mensuplarını ikinci bir darbe girişiminde ya da örgütsel başka bir faaliyette kullanmak üzere hazır olarak beklettiğinin değerlendirildiği...” açıklamasını yaptı. Acaba, diyorum, bir yanlarıyla yeni bir darbeden korktukları için mi orduyu hep böyle savaşla filan teyakkuz halinde tutuyorlar?
Cumhuriyet’in savunucusu olarak bir de Atatürk’ün partisi diye CHP bilinirdi. O da laiklikten vazgeçti, İslamcılardan nasıl oy alırım derdinde. Altı Ok deyince sadece milliyetçilik okundan söz eder hale geldi.
Sorun alanı siyasi İslamcılık ama çözüm alanı orada değil ki. CHP yönetimi hâlâ onlarla yarışarak ve İslamcılık alanında kalarak alternatif çözüm olacağını sanıyor. Çözüm elbette tek başına laiklik de değildir. Ama Cumhuriyet’i yıkarken siyasi İslam kullanılıyorsa, Cumhuriyet’i kurtarmada ve yeniden kurmada en önemli mücadele kavramlarından biri elbette laikliktir. Cumhuriyet’in yeniden laikleşmesi öncelikle toplumdaki sekülerlik damarının güçlenmesiyle, siyasi İslam karşısında laik toplumsal kesimlerin direnmesiyle mümkündür.
Peki, bunları CHP yöneticilerine hatırlatmanın bir faydası var mı?

Tabii ki yok. Laiklikmiş! Erdoğan ve İmamoğlu aynı safta Cuma namazı kıldı. Erdoğan Suriye’de ‘küffarın’ yani Müslüman olmayanların yaşamadığını gayet iyi bilir, ama yine de Suriye için fetih suresinden ayet okudu ve “küffara karşı şiddetli olacağız” duası yaptı, İmamoğlu da âmin dedi. Ya, işte böyle!

Böylece Cumhuriyet’i savunmak ve aşmak da yine devrimcilere kaldı. Devrimcilik, devrimci olmaktan vazgeçmemektir! Devrimcilik zamana uymak değil zamanı değiştirmek ve zamanı kendine uydurmaktır.