Çorlu tren faciasında yaşamını yitirenlerin ailelerinin avukatlarından olan Gezi davası tutuklusu Can Atalay, bugün görülecek duruşma öncesinde cezaevinden BirGün’e yazdı: “Çorlu davasında cezasızlığın aşılması, gerçek suçluların gerçek suçlarından ceza alması 6 Şubat davaları açısından da önemli olacak.”

'20 yıl mühendis alınmadı, kurum geleneği koptu': Sosyal cinayetler!

Ş. Can Atalay - Avukat - Silivri Cezaevi’nden yazdı. (Silivri 9 No’lu Cezaevi A/47)

Menfez küçük köprü demek. Demiryolu taşımacılığında bu “köprücükler” çok önemli. Güvenliğin sağlanması için öncelikli olarak gözlenen, gözetilen şeylerin başında köprüler ve köprücükler var.

8 Temmuz 2018 günü Trakya’da yağmur yağıyor.

Böyle yazınca insan bir kere daha irkiliyor, mesele daha da acı bir hal alıyor: Trakya’da yağmur yağıyor ve bu yağmur sonucunda yatağına doğru akan su usulüne uygunluğun yakınından bile geçmeyen bir menfezi tümü ile boşalttığı için Uzunköprü’den yola çıkan bir tren, Çorlu İstasyonu’na varmak üzereyken raydan çıkıyor. 25 insanımız ölüyor, resmî rakamlara göre ise 340 insanımız yaralı.

Daha önce de söylendi, yazıldı… Bu ölümler TCDD’nin özellikle son yirmi yıllık süre içinde – kurumsal yapısının içinin boşaltılması, özel olarak da 2013 yılında yürürlüğe giren Demiryolu Ulaşımının Serbestleştirilmesi Hakkında Kanun ile birlikte demiryolu taşımacılığının tam olarak ne olduğu mevzuattan dahi anlaşılamayan “rekabete dayalı esaslar” ile darmadağın olan birimler arası koordinasyon, yol bekçiliği başta olmak üzere işe uygun ve ehil personel sayısının çok ciddi oranda azaltılması gibi ilk elden vurgulayacağımız nedenler sonucunda meydana gelmiştir.

GÖZ GÖRE GÖRE GELDİ

BirGün okurları anımsayacaktır; Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın daha henüz soruşturmanın en başında (sonuç hükmü nedeni ile bizim çok eleştirdiğimiz) bilirkişi raporunun 16’ncı sayfasından bu yana “ihmal” diyerek hafifletmeye çalıştıkları sistemik problemler, ölümlerin göz göre göre geldiği ve belki de daha da önemlisi Çorlu davasındaki sorumlulukların “aşağı”dan değil “yukarı”dan başladığı biliniyor.

Bu apaçık gerçeği işaret eden Savcılık aşamasında alınan raporun “sonuç” bölümünde -halk arasındaki tabirle- “kaçak dövüşülmesi” fırsat bilinerek TCDD’nin üst düzey sorumluları ile ilgili 19 Şubat 2019 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına; bir kısım TCDD yöneticisi şüpheliler hakkında ise -halk arasında zamana yaymak tabir edilen yaklaşımla- dosyanın ayrılmasına karar veriliyor.

Kamuoyunun ilgisi azalıncaya kadar üst orta düzey yöneticilerle ilgili “soğutma” denemesi orta düzey kimi görevlilerle ilgili başlayan yargılamada beklenenin tersine ailelerin adalet talebinin zamanla soğuması şöyle dursun kararlı, neyi ne için yaptığını da bilen bir mücadeleye dönüşmesiyle ve yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporunun da nedenleri ile birlikte olduğu gibi kayıt altına alması ile mızrak artık çuvala sığmıyor.

8 Eylül 2022 tarihinde başta TCDD 1. Bölge Müdürü Nihat Aslan, TCDD Bölge Müdür Yardımcısı Levent Muammer Meriçli ve TCDD 1. Bölge Müdürü Vekili ve Yol Müdürü Mümin Karasu sanık oluyor.

SORUMLULUK SİLSİLESİ

Sorumluluk silsilesinin bu düzeyde sanıklardan değil onlardan daha üstten; hatta çok daha üstten başladığı o dosyayı birkaç saat okumuş, duruşma kapısından kafasını uzatıp birkaç saat dinlemiş herkes için kuşkusuz.

Ancak örneğin Pamukova örneği göz önünde bulundurulduğunda bu düzeyde sanıkların oluşu; Mümin Karasu hakkında ise “bilinçli taksir”den ceza istenmiş olması -yetersiz ama- önemli gelişmeler.

Türkiye’de insan canı hiçe sayılmasın, örneğin kamu hizmeti sürdürülürken nesebi gayrisahih bir “piyasa koşullarına uygunluk/kârlılık” değil kamu yararı, yani yurttaşın canı en başa yazılsın mücadelesinde -halk arasındaki tabirle- henüz kırk fırın ekmek yememiz gerekiyor. Ama yine bu nitelikteki bir iddianame bile dosya sanıkları açısından “şoke edici” olmuştur.

Bu yazının sınırları içinde anılan sanıkların 8 Temmuz 2018’den tam 4,5 yıl sonra ilk defa mahkeme karşısına çıktıkları duruşmada söylediklerini Çorlu davasının 21 Mart 2023 günlü 14’üncü duruşması öncesinde hep beraber anımsayalım:

25 insanımıza mezar olan menfezin “sorunlu” olduğu olay öncesinde görülüyor, bu sorunun nasıl giderileceği saptanıyor, yetmiyor ihaleye çıkılıyor ancak hem nedeni hem nasılı anlaşılmaz biçimde bu ihale “iptal” ediliyor. Tutanaktan birlikte okuyalım:

“Mahkeme Başkanı: Peki, bu 2018 yılında iptal edilen bir süreç olmuş bu yıllık yatırım programında hazırlanan mahal listesinden, mahal listesine dayandığı ihalenin bir iptal süreci olmuş, bu nasıl anlatır mısınız?

Sanık Nihat Aslan: Onu da pek hatırlayamadım, onu da Servis Müdürü, Bakım Servis Müdür cevaplayabilir yani ben…

Mahkeme Başkanı: Ona da soracağım ben ama ayrıca size de soruyorum.

Sanık Nihat Aslan: Hatırlayabilir, ben hatırlayamadım nasıl olduğunu. O yüzden dolayı bilmiyorum yani.

Mahkeme Başkanı: Bölge Müdürü onayıyla iptal edildiğine ilişkin bir bilgi geçiyor. Siz hatırlamıyor musunuz o iptal edileni?

Bu unutkanlık hali bir vakit sürdükten sonra birden…

“Mahkeme Başkanı: Şimdi aklınıza gelen yeni bir şey var mı, sorduğum sorularla ilgili?

Sanık Nihat Aslan: Evet.

Mahkeme Başkanı: Nedir?

Sanık Nihat Aslan: Şeyin iptal edilme işi yok. İptal diye bir şey yazmayalım orada.

Mahkeme Başkanı: İptal edilmedi bu ihale?

Sanık Nihat Aslan: İptal etmedi (…) ihale iptali değil, orada zannedersem şey istendiği için, ek ödenek istendiği için.

Mahkeme Başkanı: Evet.

Sanık Nihat Aslan: Erteleme talep etmiş olabilirim orada.

Mahkeme Başkanı: Erteleme olmuştur, ek ödenek istendiği için…”

Bu kadar uzun tutanak alıntısı küçücük bir menfezin olması gereken hale nasıl getirileceğinin saptandığı, mühendislik açısından projelendirilmesine karşın o kadarcık paranın dahi esirgendiğini en acı hali ile orta yere bırakmasıdır.

Ama yalnızca bu kadar da değil.

“Av. Yalçın Deniz Özen: İhale dosyası size geldiğinde, ihaleye çıkmadan önce o bütçenin gerçekten olup olmadığını siz kontrol etmiyor musunuz?

Sanık Nihat Aslan: Ediyorum, yazıyor üstünde. Var para deniyor, ona göre ihaleye çıkıyor. Yoksa parası olmayan şeyin ihaleye çıkması mümkün değil yani.

Av. Yalçın Deniz Özen: Evet. Kamu İhale Kanunu’nun 5’inci maddesi temel ilkeler cümle şu: Ödeneği bulunmayan hiçbir iş için ihaleye çıkılamaz.

Sanık Nihat Aslan: Doğrudur…

Özcesi, 25 kişiye mezar olan menfezin güvenli hale gelmesi için önce var olan para sonra -nasıl henüz bilmiyoruz- yok oluyor!

Önemine binaen okuyucunun sabrına sığınarak çok açıklayıcı son bir alıntı yapalım:

“Av. Akçay Taşçı: Şimdi 2 tane bilirkişi raporu var elimizde, ikisi de temel olarak ayrıntılarına girmekle beraber temel olarak kurumun yapısında yapısal bir bozukluk olduğunu, şu anki köprü ve menfezlerin de tehlike altında olduğunu, bu yapı devam ettiği müddetçe bu tür kazalara gebe olduğumuzu ortaya koyuyor kabaca. Hali hazırda devam yapısı ile Daire Başkanlığı seviyesinde sormuyorum, sadece bunu genel müdürlük hatta belki Ulaştırma Bakanlığı seviyesinde soruyorum. Halihazırda devam eden yapısıyla şu anki bir menfezin problemli olup olmadığını tespit edecek bir yapınız var mı?

Sanık Mümin Karasu: Yani şöyle net şekilde var, dediğim gibi 165 yıllık arşivi olan bir sanat yapılarından sorumlu bir şube müdürü, Köprüler Şube Müdürlüğü var. Tabii ama 2003’ten sonra yeni kurum biraz daha kenara çekildi üniversitelerden hizmet alıyor yani diyelim.

Av. Akçay Taşçı: Yani bu aşağı yukarı özelleştirme süreci gibi bir şey midir?

Sanık Mümin Aksu: Ya özelleştirme değil de demiryollarında bu konuda yeterli akıl üretecek eleman azaldı.

Av. Akçay Taşçı: İşte bu neyin sonucunda neyin hangi fikir değişikliğinin sonucunda kurum bu hale geldi?

Sanık Mümin Karasu: Ya kuruma uzun yıllar mühendis alınmadı. Yani uzun yıllar mühendis alınmamasının sebepleri de zaten bizim bakım kökenli sahadan gelip Bakım Müdürlüğü yapmış insanların Yol Müdürlüğü’nde görevlendirilmesine neden oldu. Çünkü aşağı yukarı 15-20 yıl mühendis alınmadı idareye. Bu boşluk olunca yani bu boşluk olunca idare de bundan sonraki boşluğu dolduramadı. Yani gelen mühendisler de geçmişteki demiryolu kültürünü veya geleneğini alamadılar. Alamayınca boşluk oluştu. Üstteki yönetim de bunu fark etti dolayısıyla hizmet alım yöntemine girdi…

İÇİ BOŞALTILDI

Sanık daha ne desin! 2003’ten bu yana, özelleştirme ve adım adım inşa edilen parti devleti uygulamaları sonucunda TCDD gibi stratejik bir kurumumuzun adım adım içi boşaltılmış.

TCDD 1. Bölge Kapıkule’den başlıyor Eskişehir’i de kapsıyor. İşte bu kadar önemli bir alanın “Köprüler Müdürü’nün bölgesinde 25 insanımızın göz göre göre ölüme gittiği menfezle “aynı durumda 300’e yakın” köprü ve menfez bulunduğunu, bunun bir savunma(!) olarak ifade edildiği de anımsanacaktır.

Ateş düştüğü yeri yakar. Çorlu davasını ısrarlı bir mücadele ile bu aşamaya getirenler kendi evlatlarının, kardeşlerinin, analarının, babalarının, eşlerinin hesabını gelecekte aynı ateş başkalrını yakmasın diye soruyorlar.

İnsan canını en başa yazan, gelecek kuşaklarımızın da hakkını en yüce değer kabul eden bir hukuk düzeni için, adalet için direniyorlar.

Çorlu davasında cezasızlığın aşılması, gerçek suçluların gerçek suçlarından ceza alması 6 Şubat davalarıısından da önemli olacaktır.