Google Play Store
App Store

28 Şubat ülke siyasetini dizayn etme girişimi olsa da esas olarak AKP’nin önünü açan sürecin anahtarı oldu. 3 Kasım seçimi bir anlamda 28 Şubat’ın sonucudur. AKP yüzde 34 oyla Meclis’in üçte ikisini ele geçirdi.

20 yıl önce İslamcılardan demokrasi bekleyen solcular, AKP iktidarını selamladı
Fotoğraf: BirGün

BirGün Politika Kolektifi

28 Şubat Muhtırası ve ardından gelişen süreç ülkedeki siyasetin yörüngesini değiştirdi. Egemen sınıflar istediği değişimi hayata geçirme konusunda kapıyı sonuna kadar açtı. Siyasette yaşanacak değişimin bir anlamda işaret fişeği oldu. Dönemin neredeyse tüm siyasal aktörleri ya tamamen ya da kısa süreli sahneden çekilmek zorunda kaldı. Muhtırayla birlikte baş gösteren siyasi krize ekonomik kiriz eşlik etti. Bir anlamda toplumsal buhrana dönüştü. Çıkış olarak tasarlanan hamlenin sonuçları çok uzun yıllara yayılacak ve bedeli ağır olacak yeni bir dönemi başlatmış oldu. Siyaseten yaşanan tasfiyeler aynı zamanda yeni figürlerin önünü açtı. 28 Şubat “eskinin müdahalesi” olarak kodlandı ve ondan önce olanların tamamı çözülmeye başladı. Erdoğan ve AKP tam da böyle bir sürecin sonucu. Siyasal İslam’a karşı yapıldığı söylenen 28 Şubat tarihin bir cilvesi olarak bugünün başörtüsünü Anayasa’ya taşımaya çalışan AKP’yi iktidara taşıdı.

***

28 ŞUBAT SÜRECİ

SİP-TKP: TKP Geleneği 28 Şubat’ı restorasyon süreci olarak ele almıştır. Buna göre 90’lı yılların ortasında Türkiye’nin içine girdiği kriz Susurluk ve 28 Şubat Süreci ile yanıtlanmış ve bu sürecin başlangıcı restorasyon, esas aktörü asker yani “asparti”dir. Restorasyon esasen görünürde devletin mafyatik illegal şiddet örgütlenmesinin/kontr-gerillanın tasfiyesine yönelmesi ve dini gericiliğin belini kırması ile bu duruma bir müdahale programıdır. SİP, dinci gericiliğin ve RP’nin büyük sermayeye dayandığını söylerken bu süreçle ehlileştirilmelerine vurgu yapar. TKP Geleneği o dönem için bu krizin sol için fırsatlar yaratabileceğinin altını çiziyordu. Gelenek Dergisi her ne kadar dinci gericiliğe karşı çıksa da “MGK kararlarının yanında saf tutan sendika bürokrasileri ile bu kararların mantıksal sonucuna gözü kara ilerleyip darbe çağrısı çıkartan Perinçek güruhunu” yazılarında eleştirmişti.

ÖDP: Özgürlük ve Dayanışma Partisi 28 Şubatı esas olarak devleti ele geçirmeye çalışan iki kliğin mücadelesi olarak kavradı. Eski düzen savunucuları olarak kodlanabilecek asker, sivil bürokrasi ve bunları destekleyen siyasilerle bir emperyalist projenin devamı olarak ılımlı İslam’ı iktidarıyla krizi aşacağını düşünen odakların mücadelesinin sonucu olarak gördü.

ÖDP bir yandan çürümüş düzeni eleştirirken diğer yandan da egemen güçler tarafından yerine ikame edilmeye çalışılan ılımlı İslam projesine mesafe koydu.

ÖDP’nin 28 Şubat muhtırasından birkaç ay sonra gerçekleştirdiği “Ne Refahyol-Ne Hazırol” mitingi bu fikrin örgütlenme çağrısıydı. ÖDP’nin bu çağrısına TMMOB, KESK, DİSK gibi yapıların yanında 170 aydın da imza vererek destek oldu. ÖDP’nin çıkışı sosyalist solun çok önemli kısmını bu fikrin etrafında toplamayı başardı. Mitingde öne çıkan fikir dönemin aktüel olayları karşında da benzer tutum sergilemelerine yol açtı.

ÖDP 28 Şubat’ı gerçekleştirenlerin hedeflerinin aksine ılımlı İslamcı yapıların önünü açtığını savunuyor. AKP’yi ve onun iktidarını 28 Şubat ürünü olarak değerlendirdi.

20-yil-once-islamcilardan-demokrasi-bekleyen-solcular-akp-iktidarini-selamladi-1083380-1.

EMEP: EMEP, Refah-Yol’un 28 Şubat ile düşürülmesini ‘gerici iki kamp arasındaki mücadele’ olarak adlandırmıştı. 28 Şubat’la birlikte MGK’nın günlük politikaya müdahalelerini ordunun artık Türkiye’nin geleceğinde tayin edici bir role sahip politik bir dönemece girildiği şeklinde okumuştur. EMEP’e göre 28 Şubat Bildirgesinin esas içeriği RP’nin çizgisinden ziyade, taşıdığı tehdittir. Bu tehdidin ‘abartılması’ bağımsız politika yapma olanakları tükenmiş olan orta ve küçük burjuva politik çevrelerin önemli bölümünü yedekleme veya tarafsızlaştırma olanağı sağlamıştır. 28 Şubat’ın laiklik ile irtica arasında bir seçenekmiş gibi yürütüldüğü, getirilen düzenlemelerin bu ikilem arasındaki mücadelenin parçası olarak ele alındığı noktada EMEP çatışmanın taraflarından birinin yanında yer almayı reddettiğini söylemişti. EMEP yayın organlarında “Asker Partisi kuyruğunda solcu yükselişi” eleştiriyordu.

BİRİKİM DERGİSİ ÇEVRESİ: Birikim çevresinin 28 Şubat’a dönük değerlendirmeleri İslamcılığı, Refah Partisi’ni ve AKP’yi iktidarı elinde tutan elit merkeze karşı çevrenin demokratik uyanışı olarak görmesiyle iç içe geçmiştir. Bu düşünme biçimi derginin kimi önde gelen isimlerini yakın geçmişteki bazı dönemeçlerde AKP’yi desteklemeye kadar götürmüştür. Bu isimlerden biri olan Ömer Laçiner’in 90’ların sonunda Birikim’de yazdıklarına göre Türkiye’nin politik merkezinde ordu ve bürokrasiden meydana gelen bir elit kesim bulunmaktadır. 28 Şubat’ı laik ve anti-laik kavgası olarak görmek yanıltıcı olacaktır. RP dini parti olarak değerlendirilemez. Tersine RP ve etrafında şekillenen İslamcı hareket kendisini merkeze kabul ettirmeye çalışmaktadır. Fakat cumhuriyetin kuruluşundan itibaren siyasete biçim vermeyi alışkanlık haline getirmiş ordu RP’nin de içinde olduğu bir merkez siyaset alanına izin vermemeye çalışmaktadır.

KÜRT HAREKETİ-HADEP: Kürt Hareketinin 28 Şubat surecindeki partisi HADEP’ti. ÖDP öncülüğünde Mayıs 1997’de yapılan “Ne Refahyol Ne Hazırol” mitinginde HADEP de ön saflarda yer almıştı.

HADEP’in 28 Şubat tepkisinin o dönem için belirgin olmamasının hatta ikircikli olmasının sebeplerinden biri Kürt Hareketi’nin Millî Görüş-İslamcı Gruplarla temasıdır diyebiliriz. O dönemde yeterince baskı altında olan Kürt Hareketi ayrıca Erbakan’ın yanında yer alarak Ordu’nun tepkisini üzerine tekrar çekmek istememiş olabilir. Öyle ki Genelkurmay’ın Haziran 1997’de medyaya verdiği İrtica Brifinginde asker Millî Görüş ile HADEP-PKK arasında ilişki kurmaya çalışıyordu.

Kürt Hareketi Erbakan’a Kürt Sorununa yaklaşımlarından ötürü sıcak bakıyordu. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın Saadet Partisi’nin Erbakan’ın ölümünün 10. yılı için düzenlediği anmadaki konuşması 28 Şubat’a nasıl bakıldığını gösterir: “Bin yıl sürecek denilen 28 Şubat darbesinin en önemli yönlerinden birinin bu olduğuna inanıyorum. Yani Kürt sorununun barışçıl, demokratik yollarla çözümünün önünü kesmek, buna cesaret dahi edilmemesini sağlamak ve çatışmalı süreci, vesayetçi statükosu sistemin devamı açısından sürdürülebilir kılmaktı.”

CHP: 28 Şubat sürecinde mevcut CHP’yi oluşturan güçler DSP ve CHP’ydi. RP’nin laiklik karşıtı görüşleri ana akım partilerce seçim argümanı olarak kullanılmış, 95’te RP koalisyon ortağı olunca bu argüman yerini darbe söylentisine bırakmıştı. Bu dönem CHP söylemlerinde “laiklik” vurgusunda bulunuyordu. Baykal CHP’si “Demokrasi, özgürlükler için laiklik feda edilemez” diyerek şeriat tehlikesinin yaklaştığı, laikliğin hasar gördüğü, tarikatların meşrulaştırılma tehlikesi gibi argümanları sıklıkla kullanmıştır. 28 Şubat’ın öncesinde Baykal, “Demokrasi, darbeye feda edilemez. Çözüm meclis veya sandıktır” diyerek darbe söylentisine destek verdiğine yönelik eleştirilere karşı çıkmıştı. MGK toplantısı sonrası alınan kararın darbe olmadığını, laiklik karşıtı eylemlerde bulunan hükümetin anayasaya karşı suç işlerken yakalandığını söylemişti. DSP de Baykal CHP’sine benzer olarak sürecin gelişinde demokrasi ve laiklik vurgusunda bulunmuştur. 28 Şubat sonrası ise Ecevit RP’nin hükümetten çekilmesi gerektiğini Erbakan’a belirtmişti.

PERİNÇEK ÇEVRESİ-İŞÇİ PARTİSİ: İşçi Partisi, Ocak 1997’de ‘Cumhuriyet Devrimi Kanunları Uygulansın’ kampanyası başlatmıştı. 28 Şubat’ın laiklik ve bağımsızlık konusunda İP’nin öne sürdüğü bu siyasetten büyük ölçüde etkilendiğini iddia etmişti. İP için, 28 Şubat, 27 Mayıs’tan sonra Cumhuriyet Devrimi’nin Üçüncü Taarruzu’ydu. Bu sürecin “1995 Mart’ında TSK’nin Kuzey Irak’taki ABD egemenlik alanına girmesiyle” başladığını belirtmişti. İP’ye göre 28 Şubat ABD güdümlü mafya-gladyo-tarikat rejiminde gedikler açmıştı. Dönemin İP İstanbul İl Başkanı Turan Özlü yaptığı açıklamada ÖDP’nin Sultanahmet’te düzenleyeceği “Ne Refahyol ne darbe” mitinginde aslında gerçek hedefin MGK ve ordu olduğunu söylemişti. Özlü’ye göre ordunun şeriatın üzerine gittiği dönemde özellikle kendine solcu diyenlerce hedef yapılmasının nedeni, Genelkurmay’ın Kürt sorununda Barzani ile bölgesel çözüme yönelmesi ve Cumhuriyet Devrimi’ne sahip çıkmasıydı. 20 yıl sonra 28 Şubat’ı değerlendirirken Perinçek “28 Şubat 1000 yıl’ sürecek dendi, hâlâ sürüyor. Afrin Harekâtı aslında 28 Şubat çizgisinin devamıdır” demişti.

28 ŞUBAT NEDİR?

28 Şubat, Refah Partisi (RP) ve Doğru Yol Partisi (DYP) koalisyonundan oluşan Refahyol hükümeti döneminde, 28 Şubat 1997 tarihinde Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) sekiz saat kırkbeş dakika süren toplantısı sonucunda Cumhuriyet karşıtı, irticai eylem ve gruplar karşısında Anayasa ve Cumhuriyet ilkelerinden taviz verilmeyeceği yönünde yayımlanan bildiriyle başlayan süreçtir.

***

AKP’NİN İKTİDARA GELİŞİ

2002 seçimleri tarih sahnesine AKP’nin girmesi için yapılmış gibi. DYP, MHP ve Genç Parti kıl payı baraj altında kaldı. DYP ve ANAP’ın neden ittifak yapmadığı bugün bile tartışma konusu. Eğer DYP barajı geçmiş olsaydı AKP tek başına iktidar olamayacaktı. AKP o seçimde yüzde 34 oy alarak Meclis’in üçte ikilik kısmını aldı. Yine aralarında DEHAP, ÖDP ve SHP’nin içinde bulunduğu sol ittifak girişimi için de aynı şeyi söylemek mümkün. İttifak girişimi kamuoyunda geniş yankı uyandırmıştı. Hatta kamuoyu yoklamalarında yüzde 10’luk barajı aşma potansiyelinden bahsediliyordu. Ama seçime kısa süre kala ittifak gerçekleşmedi DEHAP seçime bağımsız adaylarla girerken diğer partiler de kendi adlarıyla seçime girdi.

BAYKAL’DAN CAN SİMİDİ

1999 seçimlerinde barajı aşamayan CHP’de seçimlerin ardından Deniz Baykal istifa etmiş, kısa bir süre sonra tekrar parti başkanlığına seçilmişti. Baykal CHP’si 2001 krizinden hükümeti sorumlu tutmuş ve sert eleştirilerde bulunmuştu. 2002 seçimlerinde AKP ve CHP olmak üzere sadece iki parti barajı aşabildi. CHP, tek başına iktidar olmayı beklerken, tek başına muhalefet olmanın şaşkınlığını yaşadı. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın milletvekili seçilmesi yasak olduğu için hükümeti Abdullah Gül kurdu. Siirt’te yapılan seçimler yolsuzluk iddialarıyla iptal edildi ve milletvekillikler düşürüldü. Seçimlerin yenilenmesi sonucu Erdoğan Siirt milletvekili olarak seçildi ve başbakan oldu. Erdoğan’ın başbakanlığının önünü açan anayasa değişikliği teklifine destek veren CHP lideri Baykal, “Kanaatim, bir insanın siyasi suç niteliğinde mahkûm olmasının ömür boyu siyasetten mahrum edilmesine gerekçe olmamalıdır” demişti.

BİRİKİM: 3 KASIM DEVRİMİ

Birikim Dergisi’nin AKP’nin iktidara gelişine dönük değerlendirmeleri 28 Şubat’a dönük merkez-çevre ayrımına dayanan tespitlerinden ayrıksı değildir. Dergiye göre AKP’nin seçim zaferi merkezden dışlanan çevrenin bir orta sınıf hareketi olarak sivil politik iktidarı ele geçirmesi olarak yorumlanmaktadır. 2002 seçimlerinden sonra derginin kapağında AKP’nin iktidara gelişi “Muhafazakâr Demokrat İnkılap” olarak selamlanmaktadır. Bu söylem o dönemde Erdoğan’ın kendisini tanımlama biçimiyle uyumludur. Ömer Laçiner bu sayıdaki yazısında 2002 seçimlerini “3 Kasım Devrimi” olarak adlandırır. 46 ve 83’ten sonra 2002’de bir kez daha devletlû düzenin tahayyülünün dışında bir hareket başarıya ulaşmıştır. Öyle ki AKP ilerde diğer demokratik güçlerle Türkiye’yi demokratikleştirmeyi amaçlarsa Türkiye’nin pre-modern tarihi bitebilecektir. Laçiner’in AKP’nin Türkiye’yi demokratikleştireceğine dair umudu, Türk-İslam sentezinin devlete ve emperyalizme içkin yukarıdan aşağıya doğru şekillenen yapısını tamamen yok sayarak 2002’de tarihteki yerini bu şekilde almaktadır.

20-yil-once-islamcilardan-demokrasi-bekleyen-solcular-akp-iktidarini-selamladi-1083228-1.

SİP-TKP: TKP Geleneği yasaklardan sonra ilk kez komünist parti adıyla 2002 Seçimlerine girmişti. Erken seçim kararı sonrası TKP, bu seçimlerin en önemli özelliğinin kendi katılımının olduğunu açıklamıştı. TKP, ÖDP ve HADEP ile görüşme gerçekleştirdikten sonra “SHP, ANAP ve Saadet Partisi ile ittifak arayan bir partiyle biz nasıl ittifak kurabiliriz?” diyerek HADEP'in çalışmalarının dışında olduklarını açıklamış ve tek başına seçime katılmıştı. TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan ittifak çıkmamasını ÖDP ile HADEP'in, TKP’nin sosyalizm ve AB üyeliği konusundaki görüşlerinden hoşnut olmamalarına bağlamıştı. TKP’nin seçim değerlendirmelerinde öznel durumlarına yöneldiğini AKP’ye ağırlık vermediğini söyleyebiliriz. TKP yeni hükümetin burjuva hükümeti olduğu tespitinden sonra adalet duygusunu yitiren bir toplumsal dokunun bu “günah”a karşı dinsel bir şemsiye altında toplanarak kendisini aklama eğilimi içine girmesinin etkisi olduğunu belirtmişti.

KÜRT HAREKETİ-HADEP: 3 Kasım seçimlerine HADEP, EMEP ve SDP DEHAP çatısında oluşturulan "Emek, Barış ve Demokrasi Bloğu" ile girmişti. Seçimde 6,22 oy oranı ile DEHAP barajın altında kalmıştı. Seçim sonuçlarını örgüt içi toplantılarla değerlendiren HADEP MYK, halkın sisteme duyduğu öfkeyi AKP'ye yönlendirdiğini dile getirerek, “AKP'nin aldığı oy daha çok duygusal tepkiye dayanan oy potansiyelidir ve kalıcı değildir” demişti. Oluşan koşulların başta kendileri olmak üzere demokratik güçler tarafından yeterince değerlendirilemediği eleştirisine yer vermişti. Meclis’e giren iki partinin farklı olmadığını söyleyen DEHAP Genel Başkanı Mehmet Abbasoğlu “Bu partiler IMF programına bağlıdırlar. Çok kısa zamanda her ikisinin de gerçek kimlikleri ortaya çıkacaktır. Oldu bittiye getirilen bu seçimlerde oylarını bu partilere geçici olarak veren yurttaşlar, umduklarını bulamadıkça ve Türkiye yeni ve keskin sorunlarla yüz yüze geldikçe istikrarsızlık kapımıza dayanacaktır.” açıklamasını yapmıştı.

EMEP: 3 Kasım seçimlerine giderken EMEP’in seçim taktiği, sermaye partilerinden kopma sürecine giren değişik emekçi sınıf kesimlerine; etrafında birleşebilecekleri bir seçim platformu sunmak ve bu dönemi Meclis’e emeğin adaylarının girdiği bir dönem olarak değerlendirmekti. EMEP bunu gerçekleştirmek için HADEP ve SDP ile DEHAP çatısında oluşturulan “Emek, Barış ve Demokrasi Bloğu” ile seçime girmişti. EMEP Genel Başkanı Levent Tüzel istifa ederek DEHAP milletvekili adayı olmuştu. EMEP seçimlerde çıkan sonuçları ise “emekçilerin önemli bir kesiminin uygulanan politikaların sorumlusu gördükleri hükümet partileriyle diğer bazı düzen partilerine tokat atması” olarak değerlendirmiş, seçimlerin işçi sınıfı ve emekçilerin çıkarları yönünde sonuçlanmadığını emekçilerin sermaye partilerinden uygulanan emekçi düşmanı politikalara duydukları öfkenin sonucu olarak çareyi diğer düzen partilerinde gördüğünü ifade etmişti.

PERİNÇEK ÇEVRESİ-İŞÇİ PARTİSİ: İşçi Partisi’ne göre 2002 seçimleri, NATO’nun gizli hükümeti SüperNATO güdümünde yapılmıştı. İP’in baraj altı kalması için “örgütü ve kökleri olmayan Genç Parti”, SüperNATO desteğiyle yüzde 7 oy oranına yükseltilmişti. İP için ABD’nin 3 Kasım 2002’de tamamladığı operasyon, ‘barışçı yoldan’ yapılmış bir devlet darbesiydi, Türkiye’nin başına Gladyo marifetiyle Erdoğan-Gül getirilmişti. TSK komuta kademesi haricinde neredeyse bütün bürokrasi, “millî devlet yıkıcılarının eline geçmiş”, başta İskenderpaşacılar olmak üzere Nakşibendi, Fethullah Hocacı ve Nurcular’ın ABD güdümlü tarikatlar koalisyonu, iktidara yerleşmişti. Gül, Nisan 2003’te “ABD Dışişleri Bakanı Powell ile gizli anlaşma yapmış, Erdoğan Şubat 2004’te, ‘ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı’ olarak, ‘Diyarbakır’ı merkez yapma’ görevini” ilan etmişti. İP de “Türkiye devleti ve ordusunu içerden vuran AKP hükümetinin halk inisiyatifiyle iktidardan indirilmesi” hedefini ortaya koymuştu.

***

YARIN:

•AKP’nin "Demokratikleşme Süreci"
•Çözüm Süreci
•Demokratik Açılım
•Ergenekon Davaları
•Türban Meselesi