Kanal İstanbul; basit bir su yolu veya ulaşım projesi değil oldu bittiye getirilmek istenen ÇED raporunda bile gelir kalemlerinin ilk sırasında gayrimenkul gelirleri olduğu açıkça yazılan, arsa spekülasyonlarının, konut projelerinin, güzergahı boyunca arazi devirlerinin yaşandığı bir emlak projesi aynı zamanda.

2011-2020, Talan İstanbul

Cevahir Efe Akçelik

Kanal İstanbul projesi, 27 Nisan 2011 tarihinde, İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen bir tanıtım toplantısında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ilk kez dile getirildi. ‘Türkiye Hazır, Hedef 2023’ başlıklı toplantıda “İstanbul’a yeni bir eser kazandırmanın heyecanını yaşıyoruz, bu bir enerji, ulaştırma, bayındırlık, istihdam, şehircilik, aile, konut, kültür ve turizm ve en önemlisi çevre projesi” denilerek lanse edilen Kanal İstanbul’un güzergâhı ve maliyeti o dönem kamuoyunda gizli tutuldu. Projenin açıklanmasının ardından aynı yıl içerisinde Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından değerlendirme ve araştırmalar yapılmaya başlandı.

9 Ağustos 2012 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile İstanbul’da bulunan bazı alanlarda gerçekleştirilecek proje uygulamaları kapsamında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tek yetkili ilan edildi. Bu alanlar içerisinde bugün güzergâh üzerinde bulunan, Sazlıbosna Havza Alanı ve Küçükçekmece Lagün Havzası da yer aldı.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 4 Ekim 2013 tarihinde ‘Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanı Sınır Revizyonu’na İlişkin bir basın bildirisi yayılarak rezerv yapı alanlarının revize edildiğini açıkladı. Ardından Kanal İstanbul Projesinin yer aldığı alan, 2012/3573 ve 2014/6028 sayılı Bakanlar Kurulu kararları ile tanımlı “rezerv yapı alanı” içerisine alınarak, bu bölgede imar yetkisi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verildi. Rezerv alan olarak belirlenen bölgede, Kanal İstanbul ile inşa edilmesi planlanan “Yenişehir” projesi ortaya çıktı ve niyet hasıl olmaya başladı.

30 Nisan 2014 tarihine geldiğimiz zaman; İstanbul Yeni Havalimanı ve Avrupa Yakası Proje Alanına Proje tesadüf eden mera, yaylak, kışlak vasıflı taşınmazların, bu niteliklerini resen kaldırma yetkisi Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na verildi. Bu doğrultuda 418 adet (13.437.022,67 m2 ) taşınmazın mera niteliği kaldırıldı.

Proje uygulamaları kapsamında tek yetkili olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 22 Mayıs 2015’de İstanbul Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanı ile ilgili 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Revizyonu, 1/5000 ölçekli Nazım ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planlarına yönelik İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Belediye iştiraki Boğaziçi Peyzaj ile bir protokol imzalandı. Ardından 14 Nisan 2016 tarihli Torba Kanun ile İmar Kanunu’na “Su Yolu” tanımı eklenerek “Kanal İstanbul“ için yasal düzenlemelere geçildi, doğal alanlara yapılacak müdahaleler tamamen yasallaştırıldı.

14 Temmuz 2017 tarihinde Kanal İstanbul Proje Etüdü Hizmetleri İhalesi yapılarak, ihale sonrası çevresel mühendislik ve ÇED etki analizi, geoteknik, jeolojik, hidrojeolojik, jeofizik çalışmaları ile kanal kesiti ve kesin güzergâh belirleme çalışmaları hız kazandı. İmar Kanunu’na eklenen “Su Yolu” kavramı 15 Kasım 2017 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne taşınsa da iptalin reddine oy birliği ile karar verilerek talanın önü tamamen açılmış oldu.

Tüm yasal düzenleme ve engeller kaldırıldıktan sonra 11 Aralık 2017 tarihinde Kanal İstanbul Çevresel Etki Değerlendirme Başvuru Dosyası hazırlanarak kamuoyuna sunuldu. Kanal İstanbul ve Yapı Rezerv alanları projesi bölgedeki tüm dönüşüm ve yapılaşma hızlanmaya başladı. ÇED Başvuru Dosyasının yayınlanmasının ardından halkın toplantısı için ilan çıkıldı ancak 21 Aralık 2017 tarihinde yapılması planlanan toplantı Bakanlık tarafından iptal edilerek, 28 Aralık 2017 tarihinde faaliyet sahibinin talebi üzerine ÇED sürecinin sonlandırıldığı açıklandı.

15 Ocak 2018 tarihinde ise Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan tarafından 45 km’lik Küçükçekmece - Sazlıdere - Durusu koridoru güzergâhı kamuoyu ile paylaşıldı. Hemen ardından da 20 Şubat 2018 tarihinde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı daha önce başvurusu iptal edilip geri çekildiği açıklanan ÇED Dosyası yerine, sadece 3 km’lik bir etki alanını kapsayan yeni bir ÇED Dosyasını uygun bulduğunu açıklayarak, ÇED sürecini yeniden başlattı. ÇED süreci kapsamında, 27 Mart 2018 tarihinde, Arnavutköy’de halkın katılımı toplantısı düzenlendi. Toplantıda söz alan yurttaşlar halkın katılımı toplantısı duyurularının etkin biçimde yapılmadığını, projeden etkilenecek pek çok kişinin toplantıdan haberdar olmadığını, bir kısmınınsa toplantı salonuna alınmadığını ifade etti.

26 Temmuz 2018’de kabul edilen torba kanunda Kanal İstanbul ve benzeri suyolu projelerinin yap-işlet-devret modeli kapsamına alınmasına yönelik yasal düzenleme yapıldı. 12 Ekim 2018 tarihinde ise bugün hala tartışılan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı arasından üçlü işbirliği protokolü imzalandı. 28 Kasım 2019 tarihinde de Ankara’da, ilgili ÇED Raporu hakkında İnceleme-Değerlendirme Komisyonu toplantısı düzenlenerek süreçte sona yaklaşıldı.

Son olarak 23 Aralık 2019 tarihinde ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Devlet Su İşleri gibi kurumların itirazlarının dikkate alınmadığı, son şekli verilen ÇED Raporu yayınlandı. 24 Aralık 2019 tarihinde ise Anayasa Mahkemesi, CHP’nin Kanal İstanbul Projesi’nin yap-işlet-devret modeli kapsamına alınmasına olanak tanıyan Kanun maddesinin iptal istemini reddetti.

Kanal İstanbul Projesi’nin ÇED raporu nihai halini almak üzere 2 Ocak 2020 tarihine kadar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından görüşe açıldı. Projeye ilişkin bu sürede 100.000’den fazla görüş ve itirazın İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne iletildiği kamuoyuna yansıdı. Bu arada Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ÇED süreci halen devam eden, ÇED olumlu kararını bile beklemeden Kanal İstanbul için 30 Aralık 2019 tarihinde 1/100000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı değişikliğini askıya çıkardı.

Bugün baktığımız zaman, AKP iktidarı 2019’un ilk 10 ayında 100 milyar liralık bir bütçe açığı verdi. Kamunun elinde kalan son kuruluşlar satılsa dahi bu bütçe açığı kapatılamıyor. Türkiye’de yaşanan finansal krizi aşmanın bir yolu olarak iktidarın kaynak yaratmaya ihtiyacı var. Özelleştirmelerle istediği ekonomik getiriyi elde edemeyen iktidar Kanal İstanbul’u bir kaynak aracı olarak görüyor.

2011’den itibaren hayatımızda olan Kanal İstanbul; basit bir suyolu veya ulaşım projesi değil. Yukarıda, 2011’den beri talanın nasıl yasallaştığına ilişkin verdiğim örneklerle bir okuma yaptığımız zaman, oldu bittiye getirilmek istenen ÇED raporunda bile gelir kalemlerinin ilk sırasında gayrimenkul gelirleri olduğu açıkça yazılan, arsa spekülasyonlarının, konut projelerinin, güzergâhı boyunca arazi devirlerinin yaşandığı bir emlak projesi aynı zamanda.

Güzergâh daha açıklanmamışken bölgede arsa stoklamaya başlayan yerli inşaat firmaları Kanal İstanbul ihalesi yapılasının ardından yatırım takvimlerini açıklayacaklar. Bölgede çoğu yerin arsa spekülatörleri tarafından toplandığı biliniyor. Emlak Konut, Kanal İstanbul manzaralı 23 bin konutluk bir projesi var. Ayrıca Emlak Konut’un güzergâhtaki 4.6 milyon m2‘lik arsasını Katar’da düzenlenen “Expo Turkey by Qatar” Fuarı’nda görücüye çıkartması, güzergah üzerinde Suudi Arabistan ve Kuveytli iş insanlarının 63 bin m2 arazi stoklaması ve son olarak Katar Emiri’nin annesinin Arnavutköy’de 44 dönüm arazi aldığının ortaya çıkması tezimizi doğruluyor.

cukurda-defineci-avi-540867-1.