Aralık 2011’in ödemeler dengesi istatistikleri yayımlandı ve böylece yıl boyunca gerçekleşen dış kaynak hareketlerine ilişkin bilgilerimiz tamamlandı.           

 

Dış kaynak hareketlerini 12 aylık toplamlar olarak değil, yılı ikiye ayırarak tartışacağım. Zira, yılın ilk yedi ayı ile sonrası arasında bu bakımdan tamamen karşıt gelişimler gözlenmektedir.

 

Önce ilk yedi aya bakalım. Uluslararası  finansal piyasalardaki likidite bolluğu 2010’dan itibaren boyunca Türkiye’ye de taşmış; 2003-2007 yıllarını andıran bir konjonktürü AKP iktidarına  armağan etmiş; ancak bu ortam (İkinci lâle Devri) Temmuz 2011’de son bulmuştur. 

 

Tablo 1, İkinci Lâle Devri’nin son yedi ayının dış kaynak hareketlerinin dökümünü ve sonuçlarını on iki ay öncesiyle (Ocak-Temmuz 2010’la) karşılaştırıyor.

 

 

 

Tablo 1: Lâle Devri”nin 2011’deki Son Yedi Ayı ve Öncesi: Dış Kaynaklar, Milyon $ ve %

 

Ocak-Temmuz 2010

Son “Lâle Ayları”

2011 Ocak-Temmuz

12 ay öncesine göre değişme, %

Yabancı sermaye

 

29233

 

39676

 

+35.7

Yerli sermaye

 

1310

 

10025

 

+665.3

Kayıt dışı sermaye

 

-647

 

9642

 

++++

Cari denge

 

-23215

 

-50252

 

+116.5

Rezerv hareketleri

 

-6681

 

-9091

 

+36.1

Toplam sermaye

 

29896

 

59343

 

+98.5

Net kaynak aktarımı

 

25853

 

54281

 

+110.0

Toplam sıcak para

27271

40845

 

+49.8

Borç yaratan sermaye

 

23520

 

30887

 

+31.3

               

Tablonun son sütunu göstermektedir ki, 2011’in ilk yedi ayında kayıt dışı, yerli kökenli, “sıcak” ve borç yaratan sermaye girişlerinin hepsinde çarpıcı artışlar gerçekleşmiştir.

Üç farklı biçimde tanımlanan dış kaynak hareketlerinin bilançosuna da bakalım: Yabancı kökenli sermaye yüzde 36; (yabancı, yerli kayıt dışı öğelerden oluşan) toplam sermaye yüzde 99; (bu toplamdan net kâr/faiz transferlerinin çıkarılmasından oluşan) net kaynak aktarımı yüzde 110 oranlarında yükselmiştir.

 

Sermaye hareketlerinin bu boyutlarda pompalanması iç talepte hızlı bir genişlemeye  yol açmıştır. Rezervlerde “eksi” işaret “artış” anlamına gelir ve ilk yedi ayda rezerv birikimi devam etmiştir.  Cari işlem açığı da iki mislinden daha fazla yükselmiştir. Bu durumun döviz piyasalarını baskı altında tutması kaçınılmazdır.  

 

***

Avro Bölgesi’ndeki kriz, finansal piyasalarda patlak verdi ve uluslararası sermaye hareketlerini hızla daralttı.  Bu bozulma, Ağustos’tan itibaren Türkiye’ye de yansıdı; döviz piyasalarında tedirginliklere yol açtı. Tablo 2, 2011’in son beş “tedirgin ayı” içinde gerçekleşen dış kaynak hareketlerini özetliyor.

 

Ağustos-Aralık 2011’de,  “Lâle Devrinin can simitleri” olan kayıt dışı ve yerli sermayenin ortak katkıları aşağı çekilmekte; sıcak para girişleri ve dış krediler dramatik boyutlarda düşmektedir. Sonuç, tüm dış kaynak türlerinin yarı yarıya azalmasıdır: Yabancı kökenli sermaye yüzde 53; toplam sermaye yüzde 46; net kaynak aktarımı ise yüzde 50 oranlarında gerilemektedir.

 

         

 

 

Tablo 2: 2011’in Beş “Tedirgin” Ayı  ve Öncesi, Dış Kaynaklar. Milyon $ ve %

 

2010 Ağustos-Aralık

2011 Ağustos-Aralık

12 aylık değişme,%

Yabancı sermaye

 

25517

 

12086

 

-52.6

Yerli sermaye

 

659

 

1028

 

+56.0

Kayıt dışı sermaye

 

3380

 

2819

 

-16.6

Cari denge

 

-23428

 

-26837

 

+14.6

Rezerv hareketleri

 

-6128

 

10904

----

Toplam sermaye

 

29556

 

15933

 

-46.1

Net kaynak aktarımı

 

26460

 

13273

 

-49.8

Toplam sıcak para

 

22617

 

11052

 

-51.1

Borç yaratan sermaye

 

18720

 

6128

 

-67.3

 

           

 

Bu olumsuz etkenlere rağmen cari işlem açığının tırmanması, biraz frenlenerek (yüzde 15 oranında) de olsa  sürmektedir. Artan döviz talebi nedeniyle telaşlanan Merkez Bankası rezervlerini eritmeye başlamıştır. Beş ay boyunca dış finansman gereksinimine rezervlerden yapılan katkı (11  milyar dolar), yabancı sermayenin  katkısına (12 milyar dolara) yaklaşmıştır.

Bu tedirgin ortam, İkinci Lâle Devri’nin son bulduğunu göstermektedir..

***

Tamamen karşıt eğilim ve olguları içeren bu iki dönemi on iki aylık istatistiklerde (2011 yılı olarak) birleştirerek anlamlı sonuçlara ulaşamayız. Kuşbakışı bir genellemeyle yetinelim: Yılın başlarındaki dış kaynak artışları, Ağustos sonrasında son bulmuş; bu aşınma Merkez Bankası rezervleri kullanılarak telâfi edilmeye çalışılmıştır. Bu etkenler, 2011’de  yüksekçe bir büyüme hızına yol açmıştır. 12 aylık sanayi üretimi verilerini (önceki yıllardaki bağlantılara da bakarak) 2011 milli gelirine taşırsak, yüzde 7 civarında bir büyüme öngörüsü yapabiliyoruz.

Yılın son beş ayındaki durumun kırılganlığı açıktır: Yabancı sermaye hareketlerindeki daralmanın Merkez Bankası rezervleriyle telâfi edilmesi sürdürülemez.  Dış kaynak girişleri canlanmazsa, ciddi bir tıkanma kaçınılmazdır.

Dolayısıyla Türkiye’nin geleceği tamamen Türkiye dışındaki gelişmelere emanet edilmiştir. Olasılıklara gelince,  iki hafta önce bu köşede, Institute of International Finance’in (IIF’nin) “yükselen piyasa ekonomileri”ne dönük sermaye hareketleri için olumsuz 2012 öngörülerini aktarmıştım. Ancak, aynı yazıda, uluslararası spekülatörlerin “risk iştahları”nın (adeta “IIF’ye inat”) yılbaşından sonra  aniden arttığını gösteren belirtilere de işaret etmiştim. Bu “artan iştah” pek çok çevre ekonomisine (“carry trade” diye adlandırılan) sıcak para girişleri biçiminde yansımış; dövizlerin hızla ucuzlamasına katkı yapmıştır.

Türkiye’de de Ocak sonrasında döviz piyasaları rahatlamış görünüyor. Tablo 2’de ortaya konan tedirginliğin son bulduğu; “Lâle Devri”nin  beş aylık bir kesintiden sonra geri gelmekte olduğu söylenebilir mi?

Yoksa, astronomik boyutlara tırmanmış; yapısallaşmış bir dış açık ve çevrilmesi giderek güçleşen dış borçlar, Türkiye için bu iyimser  senaryoyu gündem dışı mı tutuyor?

Önümüzdeki aylarda ekonomik tartışmaların bu sorular &ccedi