“Seçimlere giderken Türkiye ekonomisi” konusu önem kazanıyor; “memleket nereye?” sorusuyla da birleşiyor

2014’te ekonomi: Dış sorunlar

“Seçimlere giderken Türkiye ekonomisi” konusu önem kazanıyor; “memleket nereye?” sorusuyla da birleşiyor.
Tartışmaları 2014’ü inceleyerek başlatmak zorundayız. Dış dünya ile ilgili 2014 istatistikleri peyderpey tamamlanıyor. Ödemeler dengesi tabloları geçen hafta yayımlandı. Bugün buradan başlayalım.

Medya iktisatçılarımız ödemeler dengesine önem verirler; incelemelerini cari işlem dengesine bakarak başlatırlar ve çoğu kere orada kalırlar.
Bu, çeyrek yüzyıl öncesinden kalma bir alışkanlıktır. O tarihlerde milli gelir hareketleri cari dengeyi belirlerdi. Büyümenin yol açtığı cari açık ise sermaye girişleri (büyük ölçüde dış krediler, doğrudan yatırımlar) ile kapatılırdı.

Artık durum değişti. Büyük ölçüde spekülatif finans kapitalin (sıcak paranın) dünyasında yaşıyoruz. Dış kaynak hareketleri, ekonominin genişlemesini, durgunlaşmasını, bazen küçülmesini, hatta krize sürüklenmesini etkiliyor. Cari denge (dış açık) ise, bu bağlantıların son halkasında yer alıyor. Bu durum özellikle Türkiye için geçerlidir.
Yıllarca vurguladık: Türkiye dış kaynak (“madde”) bağımlısıdır; “madde” geldikçe rahatlar, kıtlaşırsa tökezlemeye başlar. Sonunda, IMF dahi bu görüşe katıldı; bizimkileri de çare göstermeden uyarmaya çalıştı.

Son iki yılın dış hesaplarını özetleyen Tablo 1’i de bu duruma göre düzenledim: Belirleyici değişken yabancı sermaye girişleridir. Bunlar, kayıt-dışı fonlarla birlikte, cari açığı ve yerli sermaye çıkışlarını, bazen de rezerv birikimini karşılar.
• • •
Tablo 1’den hareketle iki saptama yapalım.
Dış kaynak girişleri yavaşlamış; büyüme hızı düşmüştür.
2014’te (51,7 milyar dolarlık) yabancı sermaye girişi, bir önceki yıla (70,4 milyar dolara) göre yüzde 27 oranında gerilemiştir. 2013’ün dolarlı milli gelirinin yüzde 2,3’üne eşit bir daralma söz konusudur. Karşılaştırmayı toplam (yabancı, yerli, kayıt-dışı) sermaye hareketleri (satır 6) ile yaparsak, yüzde 3,6 oranında gerileme belirlenecektir.

Türkiye ekonomisini durgunlaştıran dışsal etken budur. Sonuç, büyüme hızının yüzde 4’ten (IMF’nin 2014 tahminine göre) yüzde 3’e gerilemesidir. Bu yakınlarda yayımlanan 2014 sanayi üretim endekslerine bakalım ve bir önceki yılın milli gelir/sanayi esnekliğini uygulayalım. Büyüme hızı için daha da düşük (yüzde 2,6’lık) bir öngörü ortaya çıkacaktır.
Peki, 2014’te dış kaynak girişlerindeki gerileme, niçin milli gelirde küçülmeye değil de sadece durgunlaşmaya yol açtı? Önceki kriz/küçülme yıllarına (1994, 1999, 2001, 2009’a) baktığımızda sermaye hareketlerindeki “tersine dönüş”ün, milli geliri yüzde 5’ ile 10’u arasında bir boyuta ulaştığını belirledik. 2014’te daralan sermaye hareketleri ise bu boyutta bir dışsal şok değildir.
Durgunlaşma, hatta küçülme cari açığı ortadan kaldıramamaktadır.

2014’te büyüme hızının önceki yıla göre 1 ilâ 1,5 puan düşmesi, 46 milyar dolarlık (milli gelirin yüzde 5.6’sı oranında) bir dış açık ile sonuçlanmıştır. Bir kez daha anlaşılmıştır ki Türkiye’nin dış açığı kalıcıdır. Durgunlaşma bir yana, küçülme ile dahi ortadan kaldırılamayacaktır. Son örnek milli gelirin yüzde 4,8 oranında küçüldüğü 2009 yılının dahi 12 milyar dolarlık cari açık ile kapanmış olmasıdır.
Giderek vahimleşen bir dış bağımlılık söz konusudur.
• • •
Dış bağımlılığın diğer göstergelerine de bakalım.
Tablo 1, ilk bakışta iki olumlu gelişme içeriyor: Dış kaynak girişleri içinde borç yaratan yabancı sermaye ile sıcak paranın payları düşmektedir. İlk oran yüzde 81’den yüzde 72’ye; ikincisi ise (yine yüzde olarak) 42’den 20’ye gerilemiştir.
Acele etmeyelim. Bir yıla ait akımlara değil, geçmiş yılların mirasını (tortusunu) yansıtan stoklara bakalım.

Önce dış borçlarla başlayalım. Tablo 2, 2007-2014 arasında dış borç göstergelerinin seyrini izliyor. Tüm göstergelerde hem 2007, hem de kriz yılı olan 2009 sonrasında belirgin (ve aşağı yukarı kesintisiz) bozulma vardır. Özellikle kısa vadeli borçların payında ve rezervlere oranında gözlenen artış, IMF ve uluslararası finans çevreleri tarafından yakından izlenmekte; Türkiye ekonomisinin “kırılgan” olarak nitelendirilmesine katkı yapmaktadır.

Bir adım daha atalım ve bir diğer stok göstergesine “uluslararası yatırım pozisyonu”na bakalım. Türkiye’deki yabancıların tüm varlıkları (alacakları, doğrudan yatırımları, mevduatı, portföy plasmanları) hesaplanır. Türkiye’nin dış dünyadaki benzer varlıkları da tahmin edilir. İkisi arasındaki farka “net yatırım pozisyonu” denir. Tipik bir çevre ekonomisi olduğu için Türkiye’nin net pozisyonu daima “eksi” değer verir. Milli gelire oranı da 2011-Kasım 2014 arasında sürekli tırmanarak rekora ulaşmıştır: %-53,9…

Tablo 3’te bu oranı değil, yabancıların Türkiye’deki varlıklarının (stoklarının) dolar olarak milli gelir içindeki payını veriyorum. (Bunlar istatistiklerde “Türkiye’nin brüt dış yükümlükleri” başlığı altında yer alır). Bir bölümü anlık işlemlerle ülke dışına çıkabilecek öğelerden (“sıcak varlıklar”dan) oluşur. Tablo 3, bu sıcak öğelerin toplam içindeki (satır 2) payını ve milli gelire oranını (satır 3) veriyor ve hemen hemen kesintisiz artış belirliyor.

Hemen ifade edelim ki, yabancıların Türkiye’deki varlıklarının bir bölümü TL’ye bağlıdır ve istatistiklerde dolar cinsinden hesaplanırken, döviz kuru oynamalarından etkilenir. Yabancı varlık/Milli gelir (YV/MG) oranında 2011’deki düşme ile 2012’deki artış, bu yıllarda dolardaki pahalılaşma ile ucuzlamadan etkilenmiştir. Yine de ana eğilim açıktır: Türkiye ekonomisinin dış bağımlılığı ile (“sıcak varlıklar”ın yansıttığı) kırılganlığı, bu üç göstergeye göre birlikte artmaktadır.
• • •
Kıssadan hisse: Türkiye ekonomisi son yıllarda durgunlaşma ile hem dış bağımlılığı, hem de dışsal kırılganlığı birleştiren “hastalıklı bir sentez” oluşturmuştur.
İleri yıllarda herhalde iktisat tarihçilerinin ilgisini çekecektir. Bu özgünlüğü AKP iktidarlarına borçluyuz.