Bizim ufaklık soruyor: “Herkes yeni yıl dilekleri falan yazdı da senden doğru dürüst bir şey çıkmadı; ‘yeni yıl armağanı’ diye Brecht’ten birkaç satır dışında. Neden tık yok sende?” Şunu bir şaşırtayım bakalım, ne yapacak: “Yeni yıldan bana ne!” diyorum. Şaşırıyor; “Nasıl şey o öyle!” diyor. “2014 geçmişte kaldı,” diyorum; “bitti gitti, artık her gün yeni bir gün ve o yeni günün de ne getireceği ne götüreceği, efendim, biliniyor mu sence?” “İşte onun için yeni yıl dilekleri sunuluyor ya... Ayrıca anlıyorum yapmaya çalıştığını yine, ama kafamı karıştıramayacaksın bu kez!” Bak sen şu büyümüş de küçülmüş hallere. “Benden 2015 adına bir yeni yıl demeci mi bekliyorsun?..” “Seni azıcık umutsuz görüyorum ve buna da inanamıyorum!” “Umutsuzlukla işim yok.” “E, ne o zaman?” “Ancak bilemediğim bir ‘gelecek gün’ için ne tür bir duygu besleyebilirim ki?” “Ooo babalık, seninle konuşulmuyor...” Biraz üzgün, sürdürüyor ufaklık: “Sen şimdi, yeni yılı kutlamıyor musun, onu söyle?” “Kutlama isteminin gerçekliği yok,” diyorum; “ben kutlasam ne yazar kutlamasam ne yazar...” “Neden böyle karamsarsın?” “Şu son yıla 2014’te Türkiye’ye bir bakar mısın,” diyorum, “ülkenin yönetimine ve halkın çektiklerine; öldürülenlere, açlığa, yoksulluğa, yoksunluğa...” “Bunlar olmasın diye değil midir yani biraz da ‘yeni yıl kutlu-mutlu olsun’ demekten amaç...” “Yanlış anlama, ufaklık... Ben yaptıklarımla, kendimce her türlü olumsuzluğa karşı direnmemi sürdürüyorum da, önemli olan, mutlak birlikte, örgütlü, savaşkan bir ruhla yaşasak 2015’i... diyorum” Rahatlıyor, yüzünde güller açıyor: “Hah, şöyle desene... Bunu yaz işte...”