Kocaman bir yılı daha geride bırakıyoruz. Biz bu sene karavanla da gezdik, sırt çantasıyla da. Yurt içinde binlerce kilometre yaptık, yurt dışında onlarca kente değdirdik ayağımızı. Ama 2015’te keşfettiğimiz dört lokasyonu ömür boyu unutmayacağız!

Thassos: Tüm adalara zaafım var

2015-te-kesfettim-omur-boyu-unutmam-100844-1.

Thassos adası bizim için bu yılın en favori keşiflerindendi. Bozcaada’ya 20 yıldır âşık olan, son bir yıldır da Bozcaada’da yaşayan bu satırların sahibi için, adalara karşı zaafı olmadığını düşünmek büyük hata olur zaten. Evet, adalara karşı objektif bir bakış açısına sahip değilim, hepsini seviyorum, kimisine bayılıyorum! Thassos da bu sene Eylül’de keşfettiğimiz ve beş günümüzü geçirdiğimiz, girmedik koy bırakmadığımız, köylerinde sokak sokak dolaşıp, adaya has lezzetlerinin tadına baktığımız bir yer.

İpsala sınır kapısından geçin, Keramoti’ye dek iki saat yol yapın, binin feribota ve yarım saat geçmeden Thassos’tasınız. Bizim Thassos’ta ilk durağımız olan Pefkari’de, sonrasındaki Aliki, Marble, Psili Ammos, Golden Beach ve adını bilmediğimiz koylarda denize girdiğimiz için ömrümüzün uzadığını düşünüyorum. Sonra Theologos ve Panagia’yı ziyaret ederek, “Hep sahilde mi takılacağız, gel tepelere çıkalım” diyen co-pilotumu dinlediğim için kendimi ayrıca tebrik ediyorum. Sahillerden, plajlardan, koylardan zaten herkes bahseder. Ben size biraz bu köylerden, kasabalardan bahsetmeliyim.

Theologos köyüne tırmandık. Üç paralel sokağın içinde kalan köyde tavernalar, hediyelik eşyacılar ve elbette köylünün evleri var. Köylü dediğime bakmayın, burası sayfiye yeri gibi. Evlerin en büyük özelliği de çatılarının taş kiremitle örülü olması. Bildiğiniz kiremit yerine kaya parçalarını ince ince kesip koymuşlar. Yoksa Thassos (Taşöz) adı buradan mı geliyor diye düşünmedik değil. Sonra düşündük, gelmiyormuş. Neyse iki saat gezdik, bolca fotoğraf çektik, hediyelik birkaç şey aldık. Önerileri dinleyip ballı ceviz reçeli de aldık. Gelelim Panagia’ya... Golden Beach’in sırtlarında yer alan Panagia’nın sokaklarına, köy meydanındaki tavernanın yemeklerine, köyün tepesinden aşağıya akan buz gibi suya, bizi buralara düşüren kâinatın sihrine kocaman bir efharisto!

Mardin: Bir öyküden fırlamış gibi

2015-te-kesfettim-omur-boyu-unutmam-100845-1.

Masalsı bir kenti keşfetmenin mutluluğunu, eğer daha önce gitmediyseniz Mardin ile yaşayabilirsiniz. Hikâyelere konu olacak, öykülerin başkahramanları sayılacak güzellikte sokakların olduğu, sırtınızı dayadığınızda “oh be” diyeceğiniz kapıları bulunan evleri sıkılmadan izleyebileceğiniz bir yer Mardin. Mezopotamya coğrafyasının en önemli yeri sayılmasının sebebi, lafta değil gerçek anlamda da dinlerin, kültürlerin bir mozaik olduğu yer olmasından dolayı.
Bu sene keşfettiğimiz Mardin’i hem Mart’ta, hem de doyamayıp Mayıs’ta ziyaret ettik. Ebette ki keşfim sonuçlanmadı, zira bir keşif mutfağıyla, müziğiyle, insanıyla, tarihiyle ve hissedebileceğiniz kültürel yapısıyla tamamlanır. Ben daha ilk sınıfta sayılırım! Süryani, Arap, Kürt, Müslüman, Türk... Burada ne olduğunuzun önemi yok. Bir minibüsün içerisinde yolculuk yaparken havada uçuşan üç dili de duymanız çok normal.

Mardin mutfağının meze çeşitliliği çok zengin. Mezopotamya’nın beslediği ve geliştirdiği kültür mutfağa da yansımış. Süryani usulü yapılan ‘kitelreha’ ve Süryani şarabı bir yana, Araplardan Mardin mutfağına taşınan ‘tebbule’ ve ‘kaburga dolması’, Kürtler ’in mutfakta en iyi bildiği ve Mardin’de de birçok yerde karşılaşabileceğiniz kebap çeşitleri ve de bunların yanı sıra Güneydoğu’da yapılan, yapımı çok meşakkatli olan ‘mumbar dolması’ bizzat tattığım lezzetlerden sadece bir kısmıydı. Hepsinin tadı damağımda... Mardin mutfağı, benim mutfak sıralamamda oldukça üstlerde yer alıyor!

Nessebar: Bekle, yine geleceğim!

2015-te-kesfettim-omur-boyu-unutmam-100846-1.

Biz Burgaz’ı görünce şaşırmıştık ki, Burgaz’dan yaklaşık bir saat uzaklıktaki Nessebar’ı görünce şaşkınlığımız iki katına çıktı. Avrupa’nın en eski yerleşim merkezlerinden olduğu kabul edilen ve kültürel varlıkları UNESCO tarafından tescillenen ufacık Nessebar, Burgaz’a da çok yakın. Kasaba içindeki St. Stephen Kilisesi, Antik Kent ve tarihi sokaklarda vakit geçirmek bize çok iyi geldi. Temmuz ayı olmasına rağmen, esintili bir havada zaten hepi topu iki – üç saat içerisinde gezilecek Nessebar Old Town’da dolaşmak unutulmazdı.

Nessebar içerisindeki ayine denk gelmemiz, bizim için şanstı. Biz kahvaltımızı ederken kiliseye akın edenleri görüp, önce anlam veremedik. Sonra günlerden Pazar olduğunu hatırlayıp, hızlıca kahvaltımızı bitirip ayinin bir bölümüne katıldık. Nessebar tarihi evleriyle, tamamen turistik olmuş mekânlarıyla, kasaba içinde halen kazıları devam eden antik kentiyle gerçekten tanıştığımıza mutlu olduğumuz bir yer olarak hafızamızdaki yerini aldı.

Meis: Duvarlarına şiirler yazarım senin

2015-te-kesfettim-omur-boyu-unutmam-100847-1.

Meis! Yunan halkı ona Kastellorizo diyor. Hayatımda gördüğüm en güzel yerlerden biriydi Meis. Kaş’ın hemen karşısında, denizden yirmi dakikalık bir yolculuk sonrasında ulaşılan, merkezini bir ucundan bir ucuna en fazla yarım saatte dolaşabileceğiniz ufacık, tefecik, içi dolu adacık adeta!

Çenemin düşük olduğundan emin olsam da, Ağustos ayında gezdiğimiz Meis’ten döndükten sonra birçok arkadaşıma Meis’i anlatmakta zorluk çektim. Sanırım gidip görmeniz gerekiyor. Bir koy içerisine girivermiş tekneler, denize sıfır meyhaneler, ahtopot döven çocuklar, iki kişi yan yana yürüse omuzlarını duvara çarpacağı sokaklar, “bu ne güzellik” denilecek evler, siestada kendini unutmuş kediler, uzosunu yudumlayan barbalar, “Kalimera ya sas” diye selam eden esnaflar, koy içerisinde dolaşıp adaya gelenlere poz veren kırmızı yanaklı koca su kaplumbağası... Bu ada, başka bir halet-i ruhiyeye sahip dostum!

Burası bir ada ve farkında mısınız ben denizi şöyle, suyu tertemiz, masmavi diyerek başlamadım anlatmaya. Ben Meis üzerine saatlerce konuşabilir, Birhan Keskin şiirlerini Meis sokaklarındaki duvarlara kazıyabilirim. Evet, bunu yapabilirim.