On yıllardır hep ahlaksızlıkla suçlayıp dururlar sosyalistleri, bunu bir propaganda aracı yaparlar… Siz bugüne değin çocuk istismarı ile adı anılmış sosyalist aydın duydunuz mu?

2015 Toplumsal bunama alametleri: Düşünce ve duygu yoksulluğu

CEMAL DİNDAR*

Çelenklerin çiçek açan yüzüne bakmaya alışığız. Ece Ayhan’ın uyarısıydı diye hatırlıyorum; çiçeklerle bezeli çelengin bir de arka yüzü vardır. Her türlü emir kipinde olduğu gibi.

“Komşunu sev” buyruğunu tamamlayan ve çelengin öbür yüzüne yerleşen “Ondan nefret etsen bile öldürmeyeceksin” kuralıdır.

Toplumsal bunamanın bir öğesi de, bu iki yüzü bağlayan yaratıcı gerilimin ortadan kalkmasıdır. Dünkü sevme arzusunun yerini alan öldürme, yok etme iştahı bir bünyede başka türlü bunca sorunsuz nasıl kabul görebilir ki!

Bir toplumu ruhsal olarak ayakta tutabilen, ona bir ruh verebilen en önemli belirleyici, birileri, fakat belirli birileri yıkmaya çalışırken başka belirli birilerinin o toplumda yaratıcı bir öz olduğunun canlı timsalleri olmasıdır.

Oysa dün bu sevme, barışma, birlik ve bizlik kurma rolünü üstlenen birileri bir zaman sonra kan bağına dayalı intikam cümlelerini, nice amalı – fakatlı – lakinli gerekçelerle sıralayabiliyor.

Bu nasıl oluyor?

Bunamanın en önemli özelliklerinden biri dilin, dolayısıyla düşünmenin biçiminin bozulması ve içeriğinin yoksullaşmasıdır. Düşünmek eyleminde dünü yarına, bir önceki cümleyi sonrasına bağlayan mantıktır. 2015 ile, özellikle de Haziran seçimi ile birlikte özellikle siyasetteki tutarsızlıkların başka bir düzleme geçtiğini, artık reel siyasetin gereklerinden de kopmaya başladığını düşünüyorum. Yalnız iktidar için değil, onun karşısına yerleşme uğraşısı veren muhalefet için de böyle.

Özellikle Suruç ve Ankara katliamları yalnız muhalefetin değil iktidar ve kitlesinin bu toprakları duyma, hissetme, düşünme biçimini köklü bir şekilde değiştirmiş görünüyor.

Ölüm, dahası katliam, kendi başına bir sistemin hakikatinin en çıplak halini bir an gösterir. Bu yüzden bu türden eylemlerin failleri görünür halleriyle meçhul kalmalıdırlar. Çünkü geleceğe yönelik kendini ayarlamış yıkıcılığın, giderek bünyenin mutlak çöküşünün simgeleri vardır bu katliamlarda.

Birçok çöküşle birlikte…

Bir zamanlar ne çok ağlıyorlardı, toplumsal sahnede… Nereye gitti o duygululuk halleri?

Başka çöküşlerle birlikte…

Mesela düşünce dünyasının maymuncuklarının artık sistem içi kapıları bile açamaması hali… Çokkültürcülük literatürü artık, Akdeniz kıyılarına vurmuş kardeşlerimizin bedenlerinin üzerinde örtüdür ancak. Öteki, ötekileştirme kavramlarının özüne yazılı otoriteyi yasallaştırıcı zemin, Hitler’i örnek almalarla iyice çökmüş durumda. Uzmanların yaşam filozofluğuna soyunan dili neoliberalizmle sımsıkı paketlenmiş meslek ideolojilerinin işlemezliğine dair çaresizlik bildirisi gibi… Ruh sağlığı alanından apartılmış ve artık konuşma diline girmiş travma kavramı, zulüm ilişkisinde zulmedici faile dikkati uzak tutan bir işlev üstlenmiş durumda…

Şu çelenge geri dönersek; sevgi nasıl ki bir etik alanıysa, yıkıcılık da öyledir. Mesela çocuklara yönelmiş katl insanın vicdanında derin bir yere temas eder. Ya da bir evin ortasındaki sofraya düşmüş roket binlerce yılın insanlaşma serüveninde temrin edilmiş kurucu etik ilkeleri kötürümleştirir.

Nice insanın katledilmesi sonrası ölenlerin anısına yapılan saygı duruşunda susma becerisini göstermemek, geleceğe yönelmiş yıkımın işaretidir sadece ve asıl kendini yıkar.

Kendi yıkıcılığına, kardeşinin hayrı için ket vuramayan kişi ve gruplar kendilerini de yıkarlar. Çünkü toplumsal bir varlık olarak insan olmanın reddiyesidir bu hal ve ruhsallık da bununla birlikte bedeninin ihtiyaçlarına göre biçimlenecektir.

Bunun da alametleri yok mu?

Bunamanın son evrelerinde cinselliği uluorta sergileme eğilimi çevre için en önemli sorunlardan biri halini alır.

Birkaç gündür gazetelerde okuduğumuz çocuk istismarı haberlerine bakınca…

Bu yıkıcılığın toplumsal olarak ketlenmeyişinin gölgesi yok mu bunlarda?

Bir de şu var: on yıllardır hep ahlaksızlıkla suçlayıp dururlar sosyalistleri, bunu bir propaganda aracı yaparlar…

Siz bugüne değin çocuk istismarı ile adı anılmış sosyalist aydın duydunuz mu?

Anadolu deyişidir, öyle bitirelim: keskin sirke küpüne zarar.

*Psikiyatrist