Bu şampiyonanın etkisi diğer Avrupa Şampiyonalara nazaran daha kuvvetli olduğu kesindir.

Taktiksel kurguların zenginliği ve bir güç gösterisi haline dönüşmesi, zayıf taktik üzerinde kurgulanan sistemlerin çok kolay bertaraf olduğu ortaya çıkmaktadır.

Bu konuda yetersiz olan teknik adamların çaresizliklerini de gözlemledik ki, Fatih Terim bunların başında geliyor.

Terim’i yalnız bırakmayalım; Roy Hodgson bu konuda iyi örnek ki Roberto Santos finale çıkmasına rağmen Ronaldo’dan santrafor yaratma stratejisini sanırım hâlâ kabul görmedi. İlk ikisinin ortak özelliği ellerindeki oyuncu yapısı ile nasıl oynamaları gerektiği konusunda doğru olanı bir türlü bulamamalarıdır.

Terim baştan kaybetmişti; Ömer’i almayışı ve 4-3-3 dizilişinin hiçbir taktiksel donanımına sahip olmadan ve hiçbir disiplinine sahip olmadan oynaması zaten baştan bitirdi turnuvayı.

Bilgi artık yönetimin önüne geçti bunu anlamak gerekir.

Hodgson’nın Vardy’i oynatmama ve Roony’den savunmacı bir orta saha oyuncusu yaratmaya çalışması, sanırım antrenörlük özelliğine aristokrat bir kapris katkısı …

Son on-on beş yılın en genç ve en iyi kadrosuna sahip olmasına rağmen İngiltere’nin elenmesi gerçekten düşündürücü bir olumsuzluktur.

Ve istifa etti.

Başarısız antrenörlerin çoğu hatalı olduklarını düşünerek istifa ettiler, fakat Terim efendi sanki hoca benmişim gibi, hiçbir şeyi üstüne almıyor ve hala görevde duruyor, bu nasıl bir pişkinlik inanılır gibi değil…

Hâlâ farkında değil; artık bu koşullarda, değişen bu futbol yapısını yakalaması mümkün değil…

Sadece en iyi üçüncülük üzerine bir beklenti kurgulanamaz.

Bilgiyi kullanma becerisi kaçınılmaz olarak belirleyici faktör olmuş durumda.

Neyse devam edelim…

En küçük hatanın bile mağlubiyeti kaçınılmaz kıldığı net olarak görünen bir şampiyona izliyoruz.

Öncelikle bu durumu biraz kurcalamakta yarar var:

Artık tek yönlü oyun taktiği sonuç almak için yeterli olmadığı kesin olarak maçlar sonucunda ortaya çıktı.

Oyun kurgusunun zenginliği; doğru hücum organizasyonun, ancak doğru savunma mekanizması içine oturtulduğu zaman sonuca varıldığı ve şampiyonanın içinde kalındığı görüldü.

Tek yönlü oyun kurgusu içerisinde ise savunma kurgusunun kuvvetinin, hücum kurgusuna karşı daha başarılı sonuçlar aldığı görüldü. İtalya’nın İspanya’yı elemesi buna en iyi örnektir.

Ama şampiyon olmak için yeterli olması zor gözüküyor.


Çok zengin bir hücum oyuncularına sahip olmak ise tek başına çözüm olmamakta; Belçika’nın oyuncu kalitesinin sadece skora yönelik taktiksel yapıya uygun olması ve sırf bu strateji üzerinden kurguyu oluşturması elenmesine neden olmuştur. Takım savunması sadece dizilişten ibaret değildir.

İkili ön libero oynayan Naiggolan ve Witsel her ikisininde ofansif oynama isteği ciddi şekilde zaafiyet yarattı ki Roma ve Zenit aynı sorunlarla boğuştu.

İtalya ise tam tersini yaparak çok iyi strateji ile kurguladığı takım savunmasını ki İtalyan ekolü bunun üzerinde şekillenmiştir. Calcio Fiorentino geleneksel oyun bu temeli oluşturur. Çok iyi organize olan savunmanın özellikle Bufon, Barzagli, Bonucci ve Chiellini Juventus’da beraber oynamaları yanında, hücum organizasyonunu ise sadece direk savunma arkasına çıkışlar üzerine kurgulanınca başarılı görünseler de çeyrek final maçında sıkıntı yaşadılar.

Almanya gibi oyunu her iki yönü ile çok iyi oynayan takıma karşı zorlanmamak mümkün değildi.

Halbuki İspanya maçının ilk yarısı çok iyi organize olan İtalya, oyunu birinci bölgede değil, ikinci bölgede kabul ederek İspanyanın savunma olarak İtalya maçı için zayıf oluşan orta alanını (Fabregas, İniesta, Busqes) çok rahat geçerek net pozisyonlar bulmuştu.

Conte, Başarılı bir şekilde oynattığı takımı, biraz daha öne çıkartıp oyunu forse etseydi daha etkili olabilirdi. Özellikle maça kendini çok kaptırması değişikliklerini geç olmasına neden olduğu göründü ki bu belki skorları farklı kılabilirdi. Ama kimse Conte’den ve İtalya’dan böyle bir çıkış beklemiyordu.

Oyunu her iki yönüyle oynamaya çalışan Almanya ve Fransa turnuva uzadıkça ağırlıklarını daha fazla göstermeye başladılar.

Oyun hangi bölgede kabul edilirse edilsin, muhakkak savunma ve hücum organizasyonu birbirini tamamlayan taktiksel bütünlüğe sahip oluması gerektiği artık kabul gören bir anlayıştır.

Bunu başarmak için antrenörün oyun prensiplerine uygun kadroyu doğru isimlerle, doğru dizilişte sahaya çıkarması gerekmektedir.

Her taktiksel bütünlüğün bir oyun felsefesi vardır.

Bu felsefenin iç dinamiklerini disiplinel prensipler oluşturmaktadır.

Eğer rakip takım 120 km koşuyorsa ve sizin takımınız 100 km civarında koşuyorsa turnuvada kalıcı olmak mümkün değildir.

Portekiz yıllar sonra tekrar finale çıktı. Diğer kulvardan gelerek ve nispeten daha rahat maçlar oynayarak finale çıktı.

Hâlâ Ronaldo’yu santrafor oynatma histerisi ve takım savunması ile kaleci sorununu her final maçında yaşamış olan Portekiz aynı sorunlarla boğuşacağa benzemektedir.

İtalya-İspanya, Almanya-İtalya ve Fransa-Almanya maçları belki finalden daha fazla futbol içeriğine sahip maçlardı ve bu kulvardan gelen sanırım şampiyonluk yolunda çok emek sarf etmiş olacaktır.

Gerçekten çok güzel turnuva oldu.

Bizim açımızdan da!