2016 Rio Olimpiyatları değerlendirmesi

2016 Rio Olimpiyatları yarın yapılacak kapanış töreniyle son buluyor. Yeni şampiyonlar çıkaran ve bazı bilindik şampiyonlara veda niteliğinde olan oyunlar üzerine genel bir değerlendirme yapalım.

28 Temmuzda bu köşede yer verdiğimiz ön değerlendirme yazısında bahsettiğimiz olumsuzluklar mı yoksa Avrupa ile oluşan saat farklılıklarından mı bilinmez, 2016 Rio Olimpiyatları, 4 yıl önce Londra’nın yarattığı o sükseyi yaratmadı. Tabii itiraf etmek lazım söz konusu yazıda bahsi geçen zika virüsü, muhtemel terör eylemleri gibi hadiseler çok fazla can yakmadığı gibi (gerçi virüsün hiçbir şekilde etki edip etmediğini ilerleyen aylarda göreceğiz) hijyen sorunları da o kadar fazla dile getirilmedi. Tabii bazı takımlar yine de olimpiyat köyünden uzak durdular, örneğin Birleşik Amerika kadın ve erkek basketbol takımı Rio’ya demirlemiş lüks bir transatlantikte kaldılar. Herhalde hadiseyi, olimpiyat ruhunun ve heyecanın bu tür problemleri bertaraf etmesi olarak açıklayabiliriz.

Efsanelerin bazıları Rio ile olimpiyat kariyerlerinde veda ettiler. 2012 olimpiyatlarından sonra sporu bıraktığını açıklayan Michael Phelps 2 sene önce kararını değiştirmesini takiben Rio’ya geldi ve 5 altın 1 de gümüş kazanarak toplam altın sayısını 23’e madalya sayısını da 28’e yükseltti. Usain Bolt üst üste üçüncü olimpiyatta 100, 200 ve 4x100’de altın madalyaya uzanarak triple-triple gibi muazzam bir unvana sahip oldu. Kübalı güreşçi Mijaín López de 2008 ve 2012’den sonra 2016’da da altın madalyaya uzandı. Lopez finalde, sadece güreşte değil, yaptığı ırkçı paylaşımlarla soyal medyada da yetenekli (!) olduğunu gösteren Rıza Kayaalp’ı 6-0 mağlup etti.

Hazır söz gelmişken Türkiye’nin bu olimpiyatlardaki profiline bir bakalım. Bu köşe yazısını yazarken Türkiye 2 gümüş ve 4 madalya ile toplamda 6 madalyaya ulaşmıştı, son 2 gün güreşte mindere çıkan sporcular olacak. Altın madalya alamadan kapatılan son olimpiyat 1984’teki Los Angeles Olimpiyatları’ydı. 32 yıl sonra yine aynı durumun eşiğinde olmak pek hoş bir durum değil. Ancak bu pozisyonu “3 tarafı denizlerle çevrili ülke yüzme şampiyonu çıkaramıyor”, veya “75 milyon altın madalya çıkaramaz mı?” şeklindeki üstün körü yorumlarla açıklamak pek mümkün değil. 17 milyon nüfuslu Hollanda’da kullanımda olan 19 milyon bisiklet var, halkın yüzde 84’ü en az 1 bisiklet kullanıyor ve ülkede bisikletle günde kişi başına 2,5 kilometre yol tüketiliyor. Fakat, Hollanda Tour de France tarihinde sadece 2 kez şampiyon çıkardı ve sonuncusu 36 yıl önceydi. Yani ülkenin genel profilini, ayrıntılardaki bileşenlere bakmadan sportif müsabakalardaki başarısızlığı eleştirmek için kullanmak pek akıl kârı değil. Türkiye’nin başka problemleri var. Bunların başında elbette amatör sporlara olan tutku ile ülke çocuklarının bu sporlara eğiliminin aileler ve eğitim kurumları tarafından baltalanması geliyor. Kız çocuklarının veya genç kızların, zaten kadın haklarının çoğu zaman ayaklar altına alındığı ülkede yüzme, atletizm, jimnastik, tenis gibi dallara sardığı merak, muhafazakar ailelerin bu merakı baltalaması ile daha başlamadan yok ediyor. Kaldı ki aile ve toplum baskısından kurtulan gençler bu sefer de tesis yetersizliğine, yetersiz antrenörlere ve ilgisizliğe kurban gidiyorlar. İş “ata sporuna” kalıyor tabii, ama orada da çizginin çok iyi gitmediğini itiraf etmek gerek. 21. yüzyıldaki 5 olimpiyatta 2 altın madalya çıkardığımız bir spordan bahsediyoruz, dolayısıyla o dalda da ezici bir üstünlüğümüz yok. Bir de yine bu yüzyılda başımızı ciddi anlamda ağrıtmaya başlayan bir doping hadisesi var ki bu konuya toplu olarak daha sonra değinmekte fayda var.

Olimpiyatlar elbette bizim açımızdan çok iyi sonuçlar getirmese de geçen hafta birkaç tanesini anlattığımız gibi yine bazılarının hayatını sonsuza kadar değiştirecek hikayeler de yarattılar. Bunlardan bir tanesi Hintli Sakshi Malik oldu. Malik, 58 kilo serbest güreşte Kırgız Aisuluu Tynybekova’yı mağlup edip bronz madalyayı kazandığında ülke tarihinin madalya kazanan ilk kadın güreşçisi ve tüm dallarda madalya alan dördüncü sporcusu oldu. Malik’in bu madalyaya giden yolculuğu ise çok zor geçmişti. Güreşe başladığı yıllarda ailesi “kızınız böyle giderse tüm kısmetlerini kapayacak ve evde kalacak” sözlerini duymak zorunda kalmıştı çevrelerinden. 12 yıl boyunca çalıştı bunlara kulak asmadan ve madalyaya uzandı. Malik, tesadüf müdür bilinmez bundan 2 yıl önce otobüste kendilerine cinsel tacizde bulunan bir erkeği otobüste kemerleriyle pataklayan kızkardeşlerle dünya gündemine gelmiş Haryana’da doğmuştu. O da bir şekilde yolunu mücadeleyle açtı. Hindistan Demiryolları’nda memur olarak çalışan 23 yaşındaki güreşçinin mevkiisi de yükseltildi. Eminiz bir zamanlar “koca” bulamayacağını iddia edenler şimdiden oğullarını sıraya dizmişlerdir.

Hollanda’dan hoş bir hikaye ile sonlandıralım bu yazıyı. İlginç bir olimpiyat oluyor portakallar için de. Altın madalya umutları Ranomi Kromowidjojo, Dafne Schippers, Epke Zonderland, gibi yıldızlar ile erkek ve kadın hokey takımları 1-2 madalya ile yetinmek zorunda kaldılar. Kromo ve Zonderland eli boş döndüler Brezilya’dan. Ama oyunlar yeni yıldızlar çıkardı. Bunlardan birisi de 24 yaşındaki jimnastikçi Sanne Wevers oldu. Denge aletinde altın madalyaya uzanan, 156 santimetre boyundaki bu dev kadın, Hollanda’nın bireysel jimnastikte kazandığı ilk altın madalyanın altına imzasını attı.Aynı zamanda antrenörü olan babasının madalya sonrası açıklaması bize bunun tesadüf olmadığını gösteriyordu: “Sanne, 6 yaşından beri her gün saatlerce çalışıyor”. Bir de not verelim, Wevers altın madalyayı kazandığı denge aletini evine götürebileceğini madalyayı kazandıktan sonra öğrenmiş ve bundan hiç haberi yokmuş (ne yalan söyleyelim bizim de yoktu).