Her yerde artık halk ne bu köhne düzenin devam etmesini ne de onun bir versiyonunu değil başka bir şey istiyor! Bu da ancak –mevcut muhalefet dışında- başka bir siyasetle başka bir yoldan yaratılabilir… 2018 böyle bir yolun açma iradesiyle mücadelenin çoğaldığı Hayır’ın neşesinin, umudunun ülkeyi kuşattığı güzel bir yıl olsun

2017’de iç siyasetteki kırılmalar ve HAYIR'ın çağrısı: Başka türlü bir şey

Reina Katliamı ile başlayan bir yılı, iç savaş KHK’siyle, 5 yaşındaki kız çocukları için düzenlenen ‘kapanma partisi’ haberleri ve yobazların yılbaşı protestoları eşliğinde bitiriyoruz. 2017, Noel Baba döven, portakal bıçaklayıp, turp ısırarak ‘milli refleksler’ icra eden bir cehaletin hüküm sürmeye devam ettiği bir yıldı. Bu yılın bir yanı da Hayır dalgasında ülkenin her sokağında biriken umut ve neşe oldu. 16 Nisan Referandumu kuşkusuz iç siyasette 2017’nin en önemli kırılma noktasıydı. Bugün de siyaset referandum haritası üzerinden, 2019 prizmasındaki kırılmalarla ilerliyor.

I
2017, 15 Temmuz 2016 sonrasındaki ortamda AKP’nin sivil bir darbe süreci içinde şekillendi. Siyasal İslam’ın, BOP stratejisi içinde Ortadoğu merkezli konumundan uzaklaşmasıyla, iktidarın iç ve dış ittifaklarını kaybettiği bir döneme gerildi. AKP, bu dönemde, Orta Doğu ekseni üzerinde Kürt savaşını merkeze alan milliyetçi bir ittifaka yönelerek, 1 Kasım’dan 15 Temmuz’a kritik eşikleri aşacak bir güç kaynağı yaratabildi. 15 Temmuz darbe girişimi bu ittifaka OHAL altında KHK düzeneğiyle hem devlet içindeki tahkimat hem de muhalefeti ve toplumu bastırma noktasında ekstra bir güç kazandırdı. Bu imkân Başkanlık sistemine geçişin manivelası olarak değerlendirilerek, YSK marifetiyle bu sonuç elde edilebildi. Rıza üretebilmekten uzaklaşan siyasal iktidar bu dönemde, milliyetçi bloklaşmayı kuvvetlendirmeyi temel alan bir stratejiyi hem referandumda hem de şimdi (yine Suriye merkezli olarak ve sinir ucunda Afrin’in durduğu bir noktadan) sürdürmeye çalışıyor. İktidar cephesi, 2019 planları çerçevesinde bu bloku kuvvetlendirme ve muhalefeti bunun basıncıyla pasifize etme stratejine sabitlenmiş görünüyor.

II
Siyasal İslamcı rejimin dozu giderek artan bir zorla iktidarını sürdürebilmesi, içerde ve dışarıda yaşadığı güç kaybının bir sonucu. Siyasal İslam’ın, 2000’lerden başlayarak, 2013’e kadar uzanan serüveninde hem Türkiye hem de Ortadoğu’da hegemonik dönüştürücü bir güç olabildi. (Elbette ABD’nin BOP stratejisinin parçası olarak ve ABD’nin destiğiyle!) Bu imkanın ortadan kalktığı ve siyasal İslam’ın yeniden kurucu bir konuma gelebilme koşullarının zayıfladığı bir dönemde, rejim inşası doğrudan zor ve son KHK’nin de işaret ettiği paramiliter örgütlenmelerle birlikte gerçekleştirilmeye çalışılıyor. AKP, kısmi demokratik siyasal alanı kapattığı bir ortamda, tabanda İslamcı tahkimatı (eğitim başta olmak üzere yılbaşı kutlamalarına kadar yaşamın her alanında) gerçekleştirme çabasını sürdürüyor. Güç kaybına rağmen AKP siyasal İslamcı rejimi yerleşik hale getirme (din devleti kurma) ataklarını hız kesmeden sürdürüyor. Bugün tutuklama kararı çıkardıkları G. Fuller’in ‘Yeni Türkiye’nin İslam dünyasının yeni ‘hilafet merkezi’ olma iddiası, şimdi Fullersiz -ve Cemaatsiz- aynı zamanda gözden düşen İslamcılık’tan geriye kalan hamasetle sürdürülüyor. AKP’nin bu daralan çember içinde ayakta kalmasının iç dinamiklerle ilgili (muhalefet noksanlığından kaynaklanan) yanlarıyla birlikte, uluslararası alandaki dağılmanın oluşturduğu boşlukların da önemli bir payı var. Ortadoğu’da ABD-Rusya dengesinin ve yine ABD içindeki çelişkilerin oluşturduğu boşluklar AKP’ye manevra alanları açan bir konjonktürü de ortaya çıkardı.

III
İktidarın şimdi 2019 hedefiyle gerçekleştirdiği tahkimatın karşısında 2017’nin gösterdiği en önemli dinamik kuşkusuz ki Hayır’daki toplumsal dalga oldu. 15 Temmuz sonrasında büyük bir baskı ile dondurulan siyasetin buzlarının biraz kırılması dip dalgasını ortaya çıkardı. Referandum döneminde, AKP-MHP ittifakının devletin tüm imkanlarını kullanarak, Hayır diyen herkesi terörist ilan ederek sürdürdüğü propagandanın sınırına geldiği açık biçimde ortaya çıktı. Saray’daki dar bir odak olarak örgütlenmiş ve devletin zor aygıtları üzerindeki tekelci tahakküme dayanan iktidarın, toplumu ikna edebilecek bir noktanın uzağına düştüğünün görüldüğü referandum dönemi, 2019’a gidecek sürecin de toplumsal haritasını ortaya çıkardı. Bu büyük devlet gücü karşısında toplumda (durağan zamanlarda görülmeyen) büyük bir değişim talebinin varlığı görünür oldu. Türkiye toplumu biraz da kendiliğinden bir hareketle karabasanın ortasında neşeyi ve umudu yayarak, öfkenin ve kinin yerine sevgiyi ve dayanışmayı koyarak olağanüstü bir durum yarattı. YSK marifetini bir yana bırakırsak siyasal İslamcı rejimin 16 Nisan’da kaybettiği bir sonuç alınabildi. Kuşkusuz YSK’nin hamlesine yanıt verilememesi toplumsal muhalefetin Hayır’ın örgütlenmesindeki etkinliği kadar içinde taşıdığı zayıflığının da bir göstergesi oldu. Bu eksikliklerle birlikte Hayır mücadelesi, Gezi’den sonra toplumsal muhalefetin yeni bir parlama noktası olarak ortaya çıkarak, 2017’den sonrasına önemli bir deneyim bıraktı. Bugün asıl üzerinde durulması gereken ise Hayır’ın özündeki toplumun değişim arayışının, Hayır sonrasında ve 2019’daki kırılmaya doğru ilerleyen süreçte nasıl ele alınacağı sorusudur.

IV
Referandum sonrası siyasetteki konumlanmalara bakıldığında 16 Nisan haritasının belirleyiciliği görülüyor. AKP ilk kez, İstanbul ve Ankara dahil büyük şehirlerde kaybetti. Bu, siyasal İslamcı blokun ilk kez karşısındaki bloktan daha küçük kaldığı bir tabloyu işaret ediyordu. AKP’nin yerleşik tabanıyla ona eklemlenen (ve yüzde 50’lere ulaştıran) şehirli-eğitimli kesimin odağında olduğu ancak hem kırda hem de işçi yoğun noktalardan kopuşlar siyasette yeni bir alan açılabilme potansiyelini gösterdi. Referandum sonrasında, AKP’nin belediye başkanlarını tasfiye etmesi ve Atatürk açılımları ile konsolide etmeye çalıştığı bu alan, aynı zamanda İyi Parti’nin de hareket zemini oldu. Muhalefet açısından ise Hayır, daha çok 2019 ittifakları temelinde ele alınıyor. Hayır cephesi olarak ifade edilen bir siyaset, bu dalganın ilerici muhtevasını bir kenara bırakarak, AKP karşısında (İyi Parti’den –mümkün olursa- Güllere uzanacak) bir yeni merkez-sağ arayışlarının kaynağı olarak değerlendirildi. 2019 prizmasında muhalefetin, Hayır sonrasında ‘Hayır bloku’ olarak ifade ettikleri (kimisinin A. Gül’e ihtiyaç var çağrısı yapabildiği) durum bu! Böyle bir politika topluma geleceğinin kendi dışındaki güçlerde ve sağ siyasetler içinde olduğundan başka bir şey söylemiyor! Bunun ötesinde izlenen siyasetler bir yanıyla da toplumdaki düzen karşıtı değişim talebini kontrol etme noktasında da bir işlev görüyor. Böyle bir ortamda toplum –dipteki değişim talebinin temsiliyet yoksunluğundan kaynaklı- bir umutsuzluk içinde başka güçlere bel bağlayan, değiştirme iradesinden yoksun bir çaresizliğe saplanıyor. Bunun sonuçlarından birisi de ABD-AKP çelişkileri içinde birisinden yana izlenen siyasetlerin yarattığı bulanıklık olarak ortaya çıkıyor. Bu kadrajdan bakıldığında umut vat etmeyen bu durumun içindeki potansiyeli ancak bir başka kadrajdan Haziran direnişinin ve Hayır’ın içindeki ilerici-devrimci direniş ve değişim talebinin içinden bakılarak görebiliriz. 2018 ve sonrasında durumu değiştirebilecek bir siyaset ve güç merkezi buradan oluşturulabilir.

2017-de-ic-siyasetteki-kirilmalar-ve-hayir-in-cagrisi-baska-turlu-bir-sey-407794-1.

V
2018’e mevcut güç odakları arasındaki bir denge ile giriyoruz. AKP zayıflamaya rağmen, MHP ittifakı ve küresel sistemdeki konjonktürel boşluklardan (özellikle Ortadoğu merkezli hareket alanıyla) güç almaya devam ediyor. Dengenin AKP lehine statikleşmesinin nedenlerinden biri de iç dinamikler bakımından toplumdaki arayışın siyasal alandaki temsiliyetinin sağlanamamasının sonucu olarak, muhalefet alanının etkinlik kazanamaması. Bu dengenin muhalefet cephesindeki en belirgin sonucu ise sağ politikalara –ve tepeden-dışarıdan müdahalelere- yönelme (ya da tersten milliyetçilik ekseninde AKP-MHP ittifakının parçası olmak) şeklinde gerçekleşiyor. 2018’de AKP, (Erdoğan’ın ‘limon sıkmaya çalışmayın’ diye kendi Partilelerini uyardığı) MHP ittifakını pekiştirerek, içerde ve dışarıda bunu toplumsal alanda daha etkinleştirecek çıkışlarla mesafe almaya çalışacak. Ortadoğu’da Amerikancı çemberin merkezine S. Arabistan’ın oturmaya başladığı hareketlenme, Türkiye için yeni bir basınç noktası oluşturabilir. Diğer yandan, Suriye’de siyasi geçiş sürecinin belirginleşmesi, Rusya-ABD arasındaki dengenin (bir geçiş anlaşmasıyla somutlanması) AKP lehine oluşan konjonktürel boşluğun kapanmasına yol açabilir. Özellikle siyasi geçiş döneminde, ABD’nin PYD-YPG merkezli iktidar alanını koruyacağı, Rusya’nın da Suriye’nin yeniden istikrar kazanması için PYD-YPG’yi dışlamayacak bir çözüm aradığı da biliniyor. Bunun somutluk kazanması içerdeki ittifakın sinir ucunun da tahrip olmasına yol açabilir. ABD ve Batı’den bir nevi dışlanma, milliyetçi cepheleşmenin manivelası olarak kullanılmakla birlikte, siyasal İslamcı iktidarın arkasındaki bu dış desteğin ortadan kalkmış olması bunun karşısında Rusya’ya taktik yaklaşmalar gerilimi arttıracak noktalardan birisi olacaktır. Tüm bunlar sonunda AKP içindeki gerilimleri de yoğunlaştırarak, Gül’ün son çıkışında da işaretleri ortaya çıkan bir eksen belirginleşebilir. Tüm bunlara baktığımızda bu mevcut güç ilişkileri çerçevesindeki dengenin değişmesiyle ortaya çıkabilecek sonuçların hiçbir Türkiye’nin geleceğinde ve halkın hayatında kalıcı iyileşmeler ortaya çıkarmayacaktır. Bu durumu değiştirmek ise ancak bu dengenin soldan: yani halkın özgücüne dayanan direnişle bozulabileceği bir yolu açmakla mümkün olabilir.

VI
Muhalefet hareketinin, Hayır hareketinden sonra, Adalet Yürüyüşü ile yelkenlerini bir kez daha doldursa da geri çekildiği koşullardayız. Ancak bu durumun geçici bir geri çekilme olduğunu, toplumsal dip dalgasının yeni hareketler için birikmeye devam ediyor. Bunu mümkün kılacak olan şey ise öncelikle siyasal İslamcı rejime karşı (gerici-milliyetçi sağ eksenlerin dışında ve ABD’nin ülkemiz üzerindeki etkinliğine karşı çıkan) bir alternatifin ortaya konulmasıdır. Bu aslında, Türkiye’nin Haziran direnişinde ve Hayır dalgasındaki parlamalarda ortaya çıkan devrimci demokratik değişim noktalarının ileriye ve daha uzun süreli köklü bir değişim mücadelesine doğru ilerletilmesidir. Haziran Fikri’nin işaret ettiği bu siyaseti şimdi 2019 eksenli yığınakların oluşturulduğu bu dönemin tüm uğraklarında halkı alternatifsiz bırakmayacak (muhannete muhtaç etmeyecek) bir iradeyle onun arkasından kopacak yeni dalgalara yürümenin zamanıdır. Her yerde artık halk ne bu köhne düzenin devam etmesini ne de onun bir versiyonunu değil başka bir şey istiyor! Bu da ancak –mevcut muhalefet dışında- başka bir siyasetle başka bir yoldan yaratılabilir… 2018 böyle bir yolun açma iradesiyle mücadelenin çoğaldığı Hayır’ın neşesinin, umudunun ülkeyi kuşattığı güzel bir yıl olsun.