TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nun, 2018 yılı bütçe mesaisi bu hafta sona erecek. Bir önceki yazımda “2018 bütçesi kimin için?” sorusunu sormuş ve Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın bütçe sunuş konuşmasından hareketle, bütçenin temel niteliğini belirleyenin “özel sektör aracılığıyla büyüme stratejisi” olduğuna dikkat çekmiştim. Bu amaçla hükümet özel sektör için bütçeden 37 milyar lira kaynak ayırdığını ifade etmiş durumda.

Maliye Bakanı, bütçe görüşmeleri sürerken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile de bir başka çalışmanın içinde. Daha önce defalarca gündeme gelen ve bir türlü sonuca bağlanamayan, kamuda usulsüz bir biçimde taşeron işçisi olarak çalıştırılan emekçilerin durumu gündemde.

Temmuz ayında yazdığım bir yazıda paylaşmıştım. Bakanlık verilerine göre 2013-2016 (Ağustos) dönemleri arasında kamuda alt işverenler tarafından çalıştıranların sayısı yaklaşık yüzde 40 oranında artarak 586 binden 823 bine yükseldi. Buna göre taşerona kadro müjdesi verilirken, kamuya alınan yaklaşık her iki kişiden biri taşeron işçisi olarak işe başladı. Taşerona kadro müjdesinin gerçekleşmemesinin nedeni, asıl işveren olarak devletin mali ve sosyal sorumluluklarından kaçma çabası olarak değerlendirilebilir.

Bu nedenle Maliye Bakanı da taşeron meselesine doğrudan müdahil olmak durumunda. Dolayısıyla mesele sadece taşeron işçisinin hakkı ile ilgili bir mesele değil, aynı zamanda devletin bütçesi ile ilgili bir mesele.

Bütçeler sınıfsal belgelerdir. Çünkü devletin vergi ve vergi dışı yollarla elde ettiği gelirin, kimlerden alınacağı kadar kimler için kullanacağını da belgeler.

Şimdi soralım 800 bini aşkın taşeron işçisini kadroya geçirmenin maliyeti nedir?

Türkiye’de genel bütçeli kurumlarda çalışan kadrolu kamu emekçisi sayısı yaklaşık 2,5 milyondur (2016 yılı 4. Dönemi verileri). 2017 yılında söz konusu kamu emekçilerinin merkezi yönetim başlangıç ödenekleri sosyal güvenlik primleri dahil 164 milyardır. Kabaca genel bütçeli kurumlarda kadrolu çalışan başına düşen aylık tutar ortalama 5 bin 500 TL’dir. Bu hesapla 800 bin taşeron işçisinin kadroya geçmesi halinde ortalama bütçeye etkisi 50 milyar TL civarındadır. Ancak zaten bu hizmetleri gördürmek için devlet bu civarda bir miktarı belli firmalara ihale etmektedir.

Kamu ihale istatistiklerine göre bu firmalara toplamda ödenen miktar 2016 yılında 156 milyar TL’dir. Hizmet alımı için açılan ihalelerin toplamı, danışmanlık hizmetleri bunun içinde 50 milyar TL’lik bir paya sahiptir.

Yani bu kişilere kadro verilmemesinin siyasal iktidarın tercihleri açısından özel sektöre katkı haricinde nasıl bir sonucu vardır? Bunu bilemiyorum.

Ancak bırakın taşeronu kadroya geçirmeyi, kamuya sıfırdan o da ortalama ücretle 500-600 bin yeni memur alınsa, bu miktar 2018 yılında özel sektöre için ayrılan kaynakla hemen hemen aynı düzeydedir.

Yüz binlerce öğretmen atama beklerken ilginç bir veri değil mi?

Elinizde halktan aldığınız vergilerle oluşmuş bir kaynak var. Bu kaynakla özel sektöre istihdam yaratsın diye büyük bir kaynak ayırabilirsiniz ya da çocuklarınızın geleceği için bu kaynağı eğitime ayırabilirsiniz. Okul yapabilir, kamuda taşeron işçiliğini bitirebilirsiniz.

6 milyon asgari ücretliye, aylık 500 TL destek verebilirsiniz.

Mesele kaynakların kim için kullanıldığında.

Asgari ücret tartışmalarını da bu kaynak meselesi belirleyecek.