Geçen hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz. Buraya kadar bütçe giderleri kategorisinde yer alan seçilmiş kalemleri ele aldık. Şimdi bütçe gelirleri kategorisinde yer alan seçilmiş kalemlerle ilgili uygulama sonuçlarını görebiliriz. İlk kalem bütçe gelirleridir. Bütçe gelirlerinin GSYH’ye oranı 2018 yılında yüzde 20,0 iken 2019 yılında yüzde 19,8’e çekiliyor. 2019 yılında gelinecek bu düzeyin 2002’deki düzeyin (yüzde 22,7) gerisinde kalacak olması bütçenin gelir açısından artık zorlanacağını gösteriyor. Diğer bir deyişle, bütçe kurgusunun gelir kaleminin sorunsuz bir şekilde artacağı öngörüsünün gerçekleşmesi eskisi kadar kolay olmayacaktır.

Bütçe gelirlerinin iki alt kaleminden ilki olan genel bütçe vergi gelirlerinin GSYH’ye oranı aşağı yukarı sabit kalırken(söz konusu oran 2018’de yüzde 16,9 iken 2019’da 17,0 oluyor) ikinci kalem olan diğer bütçe gelirlerinin (diğer bütçe gelirleri şu gelirlerin toplamından oluşuyor: Vergi dışı gelirler, sermaye gelirleri, alınan bağış ve yardımlar, özel bütçeli idareler ve düzenleyici denetim kuruluşları gelirleri) GSYH’ye oranı ise düşüş gösteriyor. Söz konusu oran 2018’de yüzde 3,2 iken 2019’da 2,8 oluyor. Bu kalemde ağırlıklı pay vergi dışı gelirlere aittir. Vergi dışı gelirlerin hem GSYH’ye oranı hem de bütçe gelirleri içindeki payı düşüyor. İlgili oranlar 2018’de yüzde 2,2 ve 10,8 iken 2019’da sırasıyla yüzde 2,0 ve 10,1 olarak öngörülüyor.2018’de sıkça başvurulan bir defalık gelir artırıcı tedbirlere(bedelli askerlik ve imar barışından tahsil edilmesi beklenen gelirler gibi) 2019’da yer verilmeyeceği anlaşılıyor. Nitekim Albayrak Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı sunuş konuşmasında gelir tarafında tek seferlik gelir artırıcı tedbir öngörmediklerini ifade ediyor. Öte yandan, bütçe vergi gelirlerinin GSYH’ye oranıyla ölçülen vergi yükünün 2018 ve 2019’da yüzde17’de sabitlenmiş olması bu yılların kriz yılları olmasından kaynaklanıyor. Çünkü 2018’de büyüme oranı gerçekleşme tahmininin (yüzde 3,8) öngörülenin (yüzde 5,5) gerisinde kalması ve 2019’da öngörülen büyüme oranının daha da aşağıya çekilmesi (yüzde 2,3) nedeniyle geçmiş yüksek büyüme oranlarının tetiklediği vergi gelir artışlarının gerçekleşmesi eskisi kadar kolay olmayacaktır. Kamu hizmet üretimi tıkanırken vergi yükünün kriz ortamında yüzde 17 gibi yüksek bir oranda sabitlenmiş olması vergi almanın meşruiyetini çok ciddi ölçüde zedeliyor. Vergi almanın meşruiyetini zedeleyici bir diğer gelişme, yazında adaletsiz vergi olarak adlandırılan dolaylı vergilerin (adaletsizlik nitelemesinin nedeni, fakir, zengin herkesin gelirinden bağımsız olarak tüketim yaptığında aynı miktardaki vergiye tabii tutulmasıdır) toplam vergilerdeki payının yüzde 70’ler civarında sabitlenmiş olmasıdır. İthalde ve dâhilde alınan KDV, ÖTV, BSMV vb vergilerden oluşan dolaylı vergilerin toplam bütçe vergi gelirlerindeki payı 2017’de yüzde 69,0 iken bu oranın 2018 ve 2019’da sırasıyla 68,0 ve 67,8 olması bekleniyor. Yani, gelir dağılımında adaletsizliğe yol açan dolaylı vergiler bütçenin temel finansman aracı haline gelmiş bulunuyor. Vergilerin dolaylı dolaysız ayrımına ilişkin bu veriler tarafımızdan türetilmiştir. Çünkü bu verilerin üç yıllık öngörülerine bütçe belgelerinde yer verilmiyor. Ayrıca, bu veriler geçmişe yönelik olarak da sunulmuyor. Oysa 2006 yılı öncesine kadar geçmişe dönük veriler Bütçe ile birlikte Meclis’e sunulan Maliye Bakanlığı Yıllık Ekonomik Raporları’nda verilirdi. Bu uygulamaya 2006 yılından sonra son verilmiştir. Bu durum bütçe hakkını ciddi bir şekilde zedeliyor(2015 yılı ve öncesi geçmiş bütçe uygulamalarında bütçe hakkını zedeleyen düzenlemelerin ayrıntılı bir analizi için Karatahta dergisinin 1 nolu sayısında yer alan yazımıza bakılabilir. 2019 bütçesinde de, ayrı bir yazı konusu olabilecek bu tür çok sayıda düzenleme bulunuyor).

Son olarak bakacağımız bütçe büyüklükleri, bütçe dengeleri kategorisinde yer alan bütçe dengesi ve faiz hariç bütçe dengesi kalemleri olacaktır. Önce bütçe dengesini ele alalım.2019 yılında hem bütçe açığı artışında hem de bütçe açığı GSYH payında bir gerileme öngörülüyor. Söz konusu oranlar,2018’de sırasıyla yüzde 51,0 ve 1,9 iken 2019’da yüzde 11,8 ve 1,8’e çekiliyor. Bu veriler,2018’de bozulan mali dengenin 2019’da mali disipline yeniden dönmek suretiyle onarılmaya çalışıldığını gösteriyor.

Faiz hariç bütçe dengesi kalemi öngörüsü de benzer şekilde, mali disipline yeniden dönüş arayışını teyit ediyor. Faizlerin GSYH’ye oranı ve bütçe içindeki payı artarken (bu paylar 2018’de sırasıyla 2,0 ve 9,3 iken 2019’da 2,6 ve 12,2’ye yükseltiliyor),yani faiz ipoteği yeniden gündeme gelirken faiz hariç bütçe fazlasının GSYH oranının yükselecek olması (bu payın 2018’de yüzde 0,1 iken 2019’da yüzde 0,8’e yükselmesi öngörülüyor), faiz hariç harcamalarda (kamu hizmeti üretiminde) ciddi bir tırpan yapılacağını gösteriyor. Çünkü faiz hariç bütçe harcamalarının GSYH oranının 2018’de yüzde 19,9 iken 19,0’a düşürülmesi öngörülüyor.

Ancak hemen belirtelim, bütçe gelirlerinin yukarıda ifade ettiğimiz “bir defalık gelirlere” olan bağımlılığı nedeniyle 2018 yılının bütçe açığı ve faiz hariç bütçe fazlası kalemlerinin gerçekleşme tahminleri mali disiplindeki bozulmanın boyutunu tam yansıtmıyor. Bir defalık gelirler olmasaydı, bütçe açığı daha fazla olacak ve faiz hariç bütçe açık vermiş olacaktı. Bu tür durumlarda uygun gösterge, program tanımlı bütçe dengesi kalemidir. Bu kaleme ilişkin veriler YEP’in merkezi yönetim bütçesi büyüklükleri tablosunda yer alıyor (sayfa 30’daki ek tablo 2). OVMP’de ise kalemin sadece önümüzdeki üç yıla ilişkin öngörülerine yer veriliyor(sayfa 6’daki 3 nolu tablo). Program tanımlı (IMF tanımlı da deniliyor) bütçe dengesi verileri, özelleştirme, bedelli askerlik, vergi afları, TCMB ve kamu bankaları temettü gelirleri gibi bir defalık gelirleri kapsamıyor. Veriler önceki yıllarda fazla veren program tanımlı bütçe dengesinin, son iki yılda açık verdiğini gösteriyor. Açık bir önceki yıla göre 2018’de ikiye katlanarak 38,2 milyar liraya yükseliyor. Oysa bir defalık gelirlerin kapsandığı faiz hariç bütçe dengesi 2018’de 4,3 milyarlık fazla veriyor. Görülüyor ki, mali disiplindeki bozulma bu büyüklük dikkate alındığında daha büyük bir boyuta ulaşmış oluyor. Bu kalemin 2019 öngörüsü de bütçe dengesi ve faiz hariç bütçe dengesi kalemlerinde olduğu gibi, mali disipline yeniden dönüleceğinin işaretini güçlü bir şekilde veriyor.

Nitekim program tanımlı bütçe açığı 2018’de 38,2 milyar iken 2019’da 2,2 milyara çekiliyor ve bu kalamin GSYH oranı ise eksi yüzde 1’den 0,0’a indiriliyor.

Üç hafta süren bu ayrıntılı analizden anlaşılıyor ki,2019 Bütçesi hizmet üretiminden yoksun ve emek karşıtı bir bütçe görünümünde. Mali disiplini sağlama adına yatırımlarda kısıntıya gidilerek zaten yetersiz olan kamu hizmeti üretimi reel olarak daha da daraltılırken; bunun vergi yükü, gelir vergisinin yaklaşık üçte ikisini üstlenmesi ve yüzde 70’lere yaklaşan dolaylı vergilere daha çok muhatap olması nedeniyle ağırlıklı olarak emekçi sınıflara yüklenmeye çalışılıyor. Bu yük yetmiyormuş gibi, ayrıca SGK’ ya transferler kaleminde kısıntıya gidilmesi, kamu personelinin kadroludan esnek çalışma statüsüne geçirilmesi ve kamu işçileri dâhil tüm işçilerin kıdem tazminatı fonu önerisiyle hak kaybına uğratılması hedefleniyor. Tasarruf tedbirleri sadece emekçilerle sınırlı değil. Yatırımlarda kısıntıya gidilmesi, ihalesi yapılmamış ve ihalesi yapılmış ancak başlanmamış projelerin askıya alınacak olması ve teşviklerle, mal ve hizmet alımlarında kesintiye gidilmesi ise sermaye çevrelerini yakından ilgilendiriyor.

2019’da bu tasarruf tedbirlerinin uygulanmasını zora sokan, mali disiplini bozmaya çalışan, mali disiplinin sağlanmasında tereddütler yaratan kimi girişimler söz konusu. Geliniz, bu girişimlerin analizini ise gelecek yazıya bırakalım.