2019 Yılı bütçesi, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülmeye başlandı. Öncelikle bütçe ülkemizde toplumsal düzeyde ne yazık ki çok ‘ilgilenmediğimiz’ ve takip etmediğimiz bir belge olmanın ötesine bir türlü geçemiyor. Oysa bütçeler, hayatımızı şekillendiren bir program olduğu kadar hükümetlerin sosyal sınıflara, toplumsal hak ve özgürlüklere ve demokrasiye ilişkin duruşlarının en somutlaştığı siyasal ve iktisadi belgelerdir. Dolayısıyla geniş toplum kesimleri tarafından tartışılması, demokratik süreçler işletilerek teklifin hazırlanması gerekir. Tüm bunlar sağlanmıyorsa, baştan yenik bir bütçeyle yola çıkıyoruz demektir.

Gelelim 2019 Yılı bütçesine. Bütçe’nin kurumlar arasında nasıl pay edildiği, TMMOB Makina Mühendisleri Odası’nın dün tarihli yaptığı açıklamadan izlenebilir. Kısaca bakıldığında eğitimin, sağlığın, teknolojinin bir diyanet bütçesi kadar etmediği bir anlayış ortaya çıkıyor. Örneğin Diyanet bütçesindeki artışa denk bir artış yaşayan MEB bütçesinin detayına bakıldığında ‘aslan payının’ imam hatip ortaokulları ve liselerinden sorumlu Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’ne ait olduğu anlaşılıyor. Türkiye’de öğrenci başına yapılan kamusal eğitim harcamaları ve eğitim yatırımlarına ayrılan pay gerilerken, niteliksel gelişmeye neredeyse tek kuruş harcanmaması, aynı şekilde neden teknolojiye nitelikli yatırım yapılmadığını ve buna bütçe ayrılmadığını da açıklıyor. Bütçede Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesinin yüzde 56 oranında azaltılarak Diyanet’in gerisinde bırakılması bunun sadece bir yansıması.

Nitekim Türkiye’nin ihtiyaçları çok net ve çok acil. En önemli ihtiyaçlarından birisi, nitelikli üretim, nitelikli gelir, adil paylaşım ve nitelikli yani yaşanabilir kentler. Artık dünyada ne üretildiğinden çok nasıl üretildiği öne çıkmış ve üretimde ucuz emek yerine ileri teknoloji rekabet noktası haline gelmişken, bütçede de ilerici bir anlayışa ihtiyacımız olduğu çok açık. Dolayısıyla ucuzlatılmış, değersizleştirilmiş işgücüne değil, ileri vasıflara sahip işgücüne ihtiyacımız var. Bunun için de çağdaş, bilimsel eğitim yapısına... Hayatı ‘yaşanabilir’ hale getirmeye, bunun için de insanları sağlıklı bir şekilde yaşatabilmeye ihtiyaç var.

Daha da sıralayabileceğimiz bu ihtiyaçlar için elbette gelire de ihtiyaç var. Bilindiği gibi bütçelerde gelirleri vergi gelirleri oluşturuyor. Gelir yönünden oldukça ‘güçlü’ bir bütçemiz var. 2018’e göre %18’de gelirlerde artış öngörülüyor. İyi hoş da, bu vergilerin çoğunu, yüksek gelir ve servet sahipleri yerine düşük ve orta gelirli vatandaşlar ödüyor. Bu vergi adaletsizliğinin en büyük aracı da dolaylı vergiler. Tüketilen her ürün üzerinden yüklü miktarlarda KDV, ÖTV gibi dolaylı vergiler ödeniyor. Bütçedeki dolaylı vergilerin payı %70. Gelişmiş ülkelerde, vergi adaletini sağlamak üzere bu vergilerin oranı %20-%30 arasında tutuluyor. Bizdeki durum ise tam tersi. Yük tamamen emekçinin sırtına atılıyor.
Bütçeleri değerlendirmek için öncelikle belli başlı soruları sormak lazım.

Örneğin ödenilen bu vergiler yukarıda saydığımız ihtiyaçların giderilmesinde kullanılıyor mu? Veya ödediğimiz 1 kuruş bizlere nasıl dönüyor? Sanayi, üretim, tarım her geçen yıl gerilerken, bütçe hangi tür yatırımların desteklenmesinde kullanılıyor? Yol, köprü desen paralı ve hem de çok pahalı. Park, bahçe desen kalmadı.

Kısaca 2019 bütçesinin tartışıldığı bugünlerde, bütçe kim için, ne için sorusunu sıklıkla sormak, kapalı kapıları bu sorularla aralamak gerekiyor.