Kadınları suçlamayı, cinsel şiddet faillerinin sırtını sıvazlamayı bırakınız. Çünkü artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Sahip oldukları konumdan güç alarak cinsel şiddet uygulayan erkeklerin altından o koltuklar bir bir çekiliyor. Bugün de bundan sonra da erkek şiddeti karşısında sessiz kalmayan her kadının yanında olacağız.

2020 biterken: Birlikte güçlüyüz, çok güçlü

Pandeminin hayatlarımızı değiştirdiği seneyi bitirmek üzereyken 2020’nin kadına yönelik erkek şiddeti ve toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık çerçevesinde hafızamda yer eden haberleri, olayları derlediğim bir sene sonu yazısına ihtiyaç duydum.

►Şubat ayında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sözde kadına şiddetle mücadele kapsamında kurduğu aile ve dini rehberlik bürolarına başvuran kadınlara, kabul edilmesi mümkün olmayan, kadın düşmanı ve cinsiyetçi tavsiyelerde bulunduğu ortaya çıktı. Görevli kişi şiddet nedeniyle boşanmak isteyen bir kadına “Dayanılmaz hale geldiyse büyüklerinizle istişare edin. Biz diyoruz ki aile büyükleriyle sıkıntıyı aşmaya çalışın” diyor. “Şiddet gördüğümde ne yapmam gerekir” diye soran kadına ise “Vurursa tepki vermeyin, oradan uzaklaşın. Odanıza çekilin. ‘Nasıl istiyorsan öyle yapayım’ diye olayı örtmeye çalışın, ama uygun zamanda açın. Suçlayıcı dille konuşmayın.” Konuşmanın sonunda “Peki, polisi aramak gerekir mi?” diye sorulduğunda ise telefondaki kişi “Yok, bu tür şeyleri çözersiniz inşallah. Allah’a emanet olun…” Kadınların yasal haklarını kullanmaması için tüm enerjisini veren bu bürolara ilişkin Burcu Karakaş’ın haberi sene başında oldukça ses getirmişti.

►İstanbul Sözleşmesi ile ilgili uygulanmamasına dair yaşadığımız sıkıntılar Ağustos 2014’ten beri sürerken Cumhurbaşkanı’nın “İstanbul Sözleşmesi’ni bir daha gözden geçireceğiz. Bununla ilgili çalışma yapacağız” açıklaması sıcak geçecek bir yazın da habercisi olmuştu.

►8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’ne saldıran polisin biber gazı ve plastik mermiyle kadınları dağıtmaya çalışması ile 8 Mart’ta bir ilk yaşandı. Sokakları terk etmeyen tek muhalif ses olarak kalan kadınları susturmaya çalışmanın beyhude olduğunu muktedirin anlamış olmasını umarak, kadınlar bir araya gelip sözünü söyledi, yürüyüşü gerçekleştirdi.

DIŞARIDA VİRÜS, İÇERİDE ŞİDDET

►Türkiye’de 11 Mart’ta ortaya çıkan koronavirüs vakası ile birlikte hep beraber olağandışı bir sürece girildi. Özellikle virüsün bulaşmaması için alınmaya başlanan karantina önlemleri birçok sorunu da beraberinde getirdi. Kadınlar, özellikle hane içi şiddet tehlikesiyle daha çok karşı karşıya kaldılar. Dışarıda virüs, içeride şiddet; kadınların en birincil yaşam hakları iki tehlike arasında bırakılmaktayken, muktedir erkek şiddet ile mücadele için karantinaya özel önlemler almadı. Örneğin 6284 hakkında bilgilendirme, 7/24 ulaşılabilir acil durum hatları kurulması, kamu spotu, canlı yayın ve eğitimler düzenlenmesi ve tüm kadınların haklarını ve başvuracakları yerleri öğrenmesi için kılını kıpırdatmadı.

►Bizler karantina günlerinde ek bir önlem paketi beklerken Hâkimler ve Savcılar Kurulu, yayımladığı Genel Kurul Kararları’yla korona virüs tedbirlerinden biri olarak 6284 kapsamındaki tedbir kararlarının yükümlülerin sağlığını etkilemeyecek şekilde değerlendirileceğini açıkladı. Yani 6284 sayılı Yasa askıya alındı ve bu karara ilgili bakanlıklardan en ufak bir itiraz gelmedi. Kadınlar ve çocuklar hane içinde maruz kaldıkları erkek şiddeti ile kaderlerine terk edildiler. O günlerde ise İtalya kadına şiddete karşı mücadele biriminin tüm ülkede 24 saat çalıştığını duyurdu.

►Nisan ayına geldiğimizde henüz ilgili bakanlıklardan erkek şiddeti ile mücadele için özel önlemler gelmemişken İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro’dan bir açıklama geldi. ‘Asayiş suçlarında tek artış 38,2 ile aile içi şiddette.’ Nisan ayında 20 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Kadınların kim tarafından, neden öldürüldüğü tespit edildi mi? Hâlâ bilmiyoruz.

►İstanbul'da, 2019 Mart'ta 1804 aile içi şiddet olayı yaşanırken, bu yıl aynı ayda ise olay sayısı 2493'e yükselerek, geçen yıla göre 38,2 artış gösterdiği ifade ediliyordu ve bu önemli açıklama kadına yönelik şiddetin görünmez kılınmasının önüne geçemedi.

►Tam da o günlerde BM Genel Sekreteri António Guterres hükümetlere yaptığı çağrıda pandemiyle mücadele ederken kadınlara ve kız çocuklarına karşı şiddette tüm dünyada korkunç bir artış olduğunu belirtti, devletlere kadınların güvenliğine öncelik vermelerini istedi.

►Nisan ayında Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Hiçbir koruyucu tedbir alınmaksızın kadınlar ve çocuklar açısından risk oluşturan tüm adli suçluların tekrar toplumun içine katılmalarının önü açıldı. Bu suçlular salıverilmeden önce erkek şiddetine maruz kalanların ailelerine haber verilmedi.

ÇOCUK İSTİSMARI SUÇTUR

► Mayıs ayında TCK 103’e çocukları istismar edenlerin af adı altında cezasız bırakılmasına ilişkin yasal değişiklik konusu yine ısıtılmaya başlanmıştı. Akit TV’de yayınlanan bir programda İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muttalip Kutluk Özgüven “12-17 yaş arası çocuk doğurmak için en ideal yaş. O yaştaki biri süper kadındır” dedi. Sosyal medyada gelen tepkiler üzerine üniversitede görevine son verildi. Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan “15 yaşında biri cinsel olgunluğa eriştiğine göre rızası geçerlidir” dedi. Türkiye Diyanet Vakfı tarafından 2019 yılında basılan İslam Ansiklopedisi’nde “üvey torunla evliliğin helal olduğunu” söyleyerek kadın ve çocuk düşmanı açıklamalarına bir yenisini ekledi. 18 yaşın altındaki herkes çocuktur. Çocuk istismarının meşrulaştırılmasına yönelik suç olan bu ifadelerin nasıl böyle pervasızca söylenebildiğine şaşırdığımız bir aydı Mayıs ayı.

►Haziran ayında BM Kadın Birimi’nin yayımladığı Dünya Kadın İlerleme Raporu’nda kadınlar için en tehlikeli yerin kendi evleri olduğunu açıklandı. Ayrıca bu rapor, 2017’de işlenen kadın cinayetlerinden yüzde 60’a yakınında katilin aile üyelerinden biri olduğunu belirtiyor.

►LGBTİ+ Onur Haftası kapsamında birçok ilde gerçekleşecek etkinliklerin yasaklandığı haziran ayında İngiltere’de ise reklamlarda erkekler ve kadınlarla ilgili cinsiyetçi kalıplar yasaklandı.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR

►Temmuz ayında özellikle İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın çekilmesi hususunda iktidar cephesinden gelen sesler can sıkıcıydı. Erdoğan’ın İstanbul Sözleşmesi ile ilgili “Çalışıp, gözden geçirin. Halk istiyorsa kaldırın. Halkın talebi kaldırılması yönündeyse, buna göre bir karar verilsin. Halk ne derse o olur” talimatı verdiği gündeme gelmişti. Pek çok kadın düşmanı söylem de peşi sırala basına yansıdı. Örneğin; Doğu Perinçek, “İstanbul Sözleşmesi’ne kim karşı çıkıyorsa doğru yapıyor.” AKP Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı, “Kadın erkek eşitliği koca bir tantanadır. İstanbul Sözleşmesi, başka toplumsal sıkıntıların kapısını araladı” dedi.

►Tüm bu baskı ortamına rağmen kadınlar yaz boyunca direnişteydi. “ İstanbul Sözleşmesi bizim yaşam güvencemizdir, mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz” diyerek alanlarda bulan kadınlar muktedire geri adım attırdı. Ne var ki Yargıtay 14’üncü Ceza Dairesi, temmuz ayında verdiği karar ile cinsel tacizi ‘babacan tavır olarak’ yorumladı ve sanığa verilen ceza kararını bozduğunu okuyunca umudumuz biraz kırıldı.

►Ekim ayına geldiğimizde ise Sosyo-politik saha araştırmaları merkezi ilk 10 ayda 453 kadının öldürüldüğünü açıkladı.Kadına yönelik şiddet datasına ulaşmanın oldukça zor olduğu ülkemizde bu raporu okumanızı tavsiye ederim.

►Ekim ayında açılan TBMM’nin ilk 15 günlük çalışmalarını izleyen Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), Meclis’in performansının ‘kötü’ olduğunu açıkladı. Meclis’in İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasına ilişkin denetim görevini yerine getirmediğini belirten EŞİK, kadına yönelik şiddet ve İstanbul Sözleşmesi ile ilgili çalışmaların Meclis gündemine alınmadığını açıkladı.

►Meclis’in ilk işlerinden biri olmasına rağmen, GREVIO Türkiye Raporu TBMM’de görüşülmek üzere özel gündem maddesi yapılmadı; TBMM’deki tüm partileri sürece dahil ederek Türkiye’nin şiddetle mücadele konusundaki yol haritasının/eylem planının geniş katılımla çıkartılması için adım atılmadığı raporlandı.

►Sene sonuna yaklaşırken aksak işleyen koruyucu mekanizmaların salgınla beraber çöktüğüne tanık olduk. Hatta bu süreçte dezavantajlı grupların sosyal destek ihtiyaçlarına cevap vermekle yükümlü ALO 183’ün hattı arayan kadınları Mor Çatı ‘ya yönlendirildiğini öğrendik.

►Pandemide üzerinde durulması gereken diğer bir sorun da özellikle kadınların sosyal yardım başvurularının gerekçesiz reddedilmesi ve çok uzun süre değerlendirmede kalması oldu. Koronavirüs Salgını ve Kadına Yönelik Şiddet konusunda sadece sosyal yardımlar değil çok kapsamlı bir rapor hazırlayan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın yayınladığı Eylül – Ekim 2020 raporunu okumak için tıklayın.

►25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü nedeniyle Türkiye’nin dört bir yanında kadınlar şiddeti, cezasızlığı ve kadın cinayetlerini durdurmak için meydanlardaydı. Kadınlar şiddete, tacize, tecavüze, baskılara, sömürüye, mobbinge, haklarına dönük saldırılara karşı ülkenin dört bir yanında etkinliklerde, buluşmalarda ve eylemlerde bir araya gelerek şiddete karşı sözünü birleştirdi.

HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK

Ve son olarak içinde bulunduğumuz aya gelelim.

8 Aralık gecesi sosyal medyada bir patlama oldu. Kadınlar cinsel tacizlerine maruz kaldıkları failleri işaret ederek haykırdı. Toplumda öyle yaygın bir taciz kültürü var ki, her mecradan erkeğin cinsel taciz eylemlerinin ifşasıyla doldu taştı sosyal medya akışları. #sendeanlat etiketine yazılan mesajlar kadınların göz dolduran dayanışmasına sahne oldu. Etikete yazılan mesajlar sayesinde sicilini bilen cinsel şiddet faillerinin uykularının bölünmesine neden olan bu bilinçli sosyal dirençlilik ile bir değişim başladı.

Kadınları suçlamayı, cinsel şiddet faillerinin sırtını sıvazlamayı bırakınız. Çünkü artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Sahip oldukları konumdan güç alarak cinsel şiddet uygulayan erkeklerin altından o koltuklar bir bir çekiliyor. Bugün de bundan sonra da erkek şiddeti karşısında sessiz kalmayan her kadının yanında olacağız.

Birlikte güçlüyüz, çok güçlü.

Maruz kaldığımız ayrımcılıkları unutmadan 2021’de de mücadeleye devam!