Yoksulluk yerinden edilmenin önemli bir nedeni. Yüzbinlerce insanı önce Sahra Çölü’nü ardından Akdeniz’i geçip Avrupa’nın meralarına ulaşmayı denemeye bu itiyor

2020’de en büyük ülke mülteciler olacak

VIJAY PRASHAD

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği yerinden edilenlerin sayısını 65.9 milyon olarak duyurdu. Bu 65.9 milyon insanın mülteci, sığınmacı ya da ülkesi içinde yerinden edilmiş olduğu anlamına geliyor. Şayet mülteciler bir ülke kuracak olsalardı bu ülke, Tayland’ın (68.2 milyon) hemen arkasında, İngiltere’nin (65.5 milyon) de hemen önünde; dünyanın en büyük 21’inci ülkesi olurdu. Fakat diğer devletlerden farklı olarak, mültecilerin birkaç politik hakkı var ve dünyanın kurumları arasında gerçek temsili bulunmayacak.

BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, son olarak, yerinden edilmelerin çoğunluğunun savaşlar sonucunda olduğunu söyledi. “Dünya barış sağlayamaz görünüyor” dedi Grandi. “Eski anlaşmazlıklar sürüyor, bunlara yenileri ekleniyor. Hepsi de insanları yerinden ediyor. Yerinden etmeye zorlanma hiç bitmeyen savaşların sembolü.”

Birkaç kıta savaşın haşin gerçeğine bağışıklık kazanmış durumda. Fakat savaşın ve yerinden etmenin merkez üssü, Batı’nın sürdürdüğü teröre karşı küresel savaş ve kaynak savaşları ekseninde. Yerinden edilme hattı, Afganistan’dan Güney Sudan’a ve Suriye’ye uzanıyor. Gözler, savaşın hala sıcak olduğu ve gerginliğin günlük olarak yükseldiği Suriye’de. Fakat Güney Sudan’da büyük ölçüde, ülkenin petrolünü kontrol etmek arzusuyla sürdürülen gaddar bir iç savaş var. Geçen yıl 340 bin Güney Sudanlı komşu Uganda’daki mülteci kamplarına aktı. Bu Suriye’den sonra en büyük yerinden etme.

Yoksulluk yerinden edilmenin önemli bir nedeni. Yüzbinlerce insanı önce Sahra Çölü’nü ardından Akdeniz’i geçip Avrupa’nın meralarına ulaşmayı denemeye bu itiyor. Bu yolculuğu deneyenler ölümcül bir kaderle yüzleşiyor. Hem Sahra hem de Akdeniz tehlikeli. Bu hafta Nijer’de, BM’nin Uluslararası Göç Örgütü (IOM) 600 göçmeni Sahra’dan kurtardı ancak 52’si hayata tutunamadı.

22 yaşında Nijeryalı bir kadın da kurtarılanlar arasındaydı. 50 kişiyle birlikte bir pikapın kasasındaydı. Libya’ya gitmek için Agadez’den ayrıldılar. “On gündür çöldeydik. 5’inci günden sonra şoför bizi terk etti. Bizi tüm eşyalarımızla birkaç saat içerisinde tekrar gelip almak üzere bıraktı. Asla geri gelmedi.” 44 göçmen öldü. “Hayatta kalmak için kendi idrarımızı içtik” diyor genç kadın.

Libya’ya ulaşmak yeterince zor fakat Libya’da olmak tehlikeli. Korunmasız göçmenlere karşı şiddet vakaları Libya’da yaşanmaya devam ediyor. IOM Libya’da “köle pazarları”nın varlığını rapor ediyor. Sahra’yı geçip Libya’ya ulaşan göçmenler araştırmacılara kendilerini; özel hapishanelere götürülmek ve çalıştırılmak üzere ya da eğer fidye bedelleri karşılanabilirse ailelerine geri verilmek üzere satıldıkları köle pazarlarında bulduklarını anlatıyorlar. UNICEF bu özel hapishanelerde kadın ve çocuklara yönelen şiddet ve tecavüz vakalarını rapor ediyor. 15 yaşında bir erkek çocuğu özel hapishanedeki zamanlarını şöyle anlatıyor; “Bize tavukmuşuz gibi davrandılar. Bizi dövdüler, temiz su ve yiyecek vermediler. Bizi taciz ettiler. Çok fazla insan burada öldü, hastalıklardan ya da donarak öldüler.”

Tehlike denizde de pusu kuruyor. IOM bu yıl içinde 2 bin 108 kişinin Libya ile İtalya arasında denizde öldüğünü duyurdu. Sene ortasında 2000’li sayılara ulaşılan dördüncü yıl. Son beş yılda ortalama ölüm sayısı sayı günde 10 kişi. 2011’de NATO savaşıyla parçalanan Libya ülkeleri IMF politikaları ve savaşlarca yaralanmış Afrika’nın birkaç farklı bölgesindeki ülkeler için hâlâ bir geçiş kapısı. Bu sayıların azalacağına dair hiçbir öngörü yok.
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği eski başkanı Paul Spiegel, Lancet dergisindeki yazısında şöyle diyor “insani yardım sistemleri bugün yaşanan çatışma tiplerine göre tasarlanmamış” 65 milyonun üzerinde yerinden edilen insan ile BM’nin çeşitli kuruluşları ve dünyanın diğer STK’ları krizi yönetmeye muktedir değiller. Spiegel yazısında insani yadım sistemleri için “artık hedefimizle uyuşmuyor” diyor.

Spiegel’in tanımladığı bir sorun, savaşlar bir noktada biteceğinden, mülteci akışının geçici olduğu varsayımı. Savaşlar ve işgaller kalıcı olursa ne olur? İnsanlar ya nesiller boyu mülteci kamplarında yaşamak zorunda kalır ya da tehlikeli yollarla Batı’ya kaçmaya çalışırlar. Kamp stratejisi kullanmadan 1 milyonun üzerinde Afgan mülteciyi alan İran’ı örnek veriyor. Afganların topluma karışmasına izin verdiler ve eğitim, sağlık gibi sosyal planlarına kaynak aktararak onları içlerine aldılar. Spiegel aynı zamanda, mültecilerin insani yardım süreçlerine dair tasarımın da parçası olmaları gerektiğini söyledi. Bunlar iyi öneriler, fakat kısıtlı kaynaklar ve insani yardım ajanslarını durduran kriz seviyesiyle hayata geçirilmeleri mümkün değil.

Spiegel, insancıllık için en büyük sorunlardan biriyle yüzleşmiyor: savaşların devamıyla ve daha fazla savaşın insani krizlere çözüm olduğu teorisiye. Geçen ocak ayında, binden fazla kişi Fas’ı Ceuta’dan ayıran büyük bariyeri aşmaya çalıştı. Bariyer, ABD Başkanı Donald Trump’ın benimsediği duvarların göçü engelleyeceği fikrini akla getiriyor. Duvarlar, polis güçleri ve askeri müdahaleler, insanların neden göç ettiğini ve onların başka bir seçeneği olmayan insanlar olduklarını unutan zihni besliyor. Bariyerlerin ve güvenlik güçlerinin potansiyel göçmenler için caydırıcı olduğu aptalca bir illüzyon. Göçmek halihazırda tehlikeli ve bu durum kimseyi durdurmuyor. Daha insani bir düşünceye ihtiyaç var.

Yine de BM Genel Sekreter Yardımcısı Amina Muhammed’in 28 Haziran’da, Sahel’de dünya liderlerinin Sahra ve kuzeyindeki krizler karşısında “güvenlik konusunda orantısız vurgulardan kaçınmaları” gerektiğini söylemesi önemli. Çok uluslu şekilde örgütlenmiş suç, vahşi aşırılıkçılık ve terörizme karşı da yoksulluk ve umutsuzluğa karşı da “sırf askeri çözüm” işlemez. Gerçek nedenleri konuşmamak ve daha fazla bomba atmak, sorunları azaltmaz, çoğaltır.

Charles Geisler ve Ben Currens, Land Use Policy adlı derginin Temmuz sayısındaki yazılarında, 2100 yılında, iklim değişikliğinin bir sonucu olarak, dünyada 2 milyar mülteci olacağını tahmin ediyor. Rakamlar sarsıcı. Yaşamın olmadığı bir gelecek. Böylelikle, dünyanın en büyük ülkesi olacaklar mülteciler – iklimin ve kapitalizmin yıkıcılığından, yükselen denizlerden ve savaşın açgözlülüğünden korunacakları bir sığınak arayan göçebeler.


Çeviri: Ömür Şahin Keyif