Dış Politika Uzmanı Aydın Sezer, “Türkiye 2020 Sonbaharı’ndan itibaren başlayan bir U dönüşü sürecine girdi. 2020’nin sonunda görülmeye başlayan U dönüşü 2021 yılı boyunca neredeyse tüm cephelerde belirgin bir şekilde devam etti” diyor.

2021: U dönüşü yılı

Geride bıraktığımız yılda dünyanın gündem maddelerinin başında pandemi yer alsa da egemen güçler arasındaki jeopolitik kapışma da yıla damgasını vurdu. ABD liderliğindeki Batı emperyalizmiyle; Çin ve Rusya arasındaki nüfuz, güç mücadelesinin izleri dört bir tarafta yeni gerilimlere neden oldu. Hint/Asya Pasifik’ten Karadeniz’e, Doğu Akdeniz’den Basra Körfezi’ne, Ukrayna’dan Suriye’ye, Libya’dan Batı Afrika’ya her bölgede ciddi gerilimler oluştu. Batı/NATO ittifakının bir parçası olan Türkiye de bu gerilimlerin bir parçasıydı. S-400’ler, Libya, Suriye, Doğu Ukrayna meselelerinde krizlerin tam merkezinde yer alan Türkiye’nin ABD ve Rusya’yı birbirine karşı kullanma stratejisi, yeni krizlere yol açtı. Ülkeyi krizden krize koşturan Saray rejimi iflas eden, duvara toslayan politikaları nedeniyle hemen her alanda geri adım atmaya başladı. Bunun son örneklerini yıl bitmek üzereyken gördük: Mısır’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Suriye’den İsrail’e, Suudi Arabistan’dan Bahreyn’e bölge ülkeleriyle “normalleşme” adımları atıldı.

Yaşananlar ışığında Dış Politika Uzmanı Aydın Sezer’le 2021 yılındaki Türkiye dış politikasını ve bu yıl bizi bekleyen gelişmeleri konuştuk. Türkiye’nin 2021 yılında dış politikada “U dönüşüsürecine girdiğini belirten Aydın Sezer, bu yılki dış siyasetin seçimler ekseninde gelişeceğini ifade etti.

►2021, AKP’nin birçok alanda geri adım attığı bir yıl oldu. Türkiye dış politikasına genel bir bakış atarsak ne gibi önemli olaylar gerçekleşti?

Türkiye, 2020 Sonbaharı’ndan itibaren başlayan bir U dönüşü sürecine girdi. 2020 yılı; Avrupa Birliği Liderler Zirvesi'nin Kıbrıs ve Doğu Akdeniz bağlamında yaptığııklamalarla 2020nin sonunda görülmeye başlayan U dönüşü 2021 yılı boyunca neredeyse tüm cephelerde belirgin bir şekilde devam etti. Bu önce Doğu Akdeniz'de başladı. 2020 Temmuz'dan itibaren Libyada çatışma yerine Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde barışa şans verilmesiyle başladı. Libyadaki yaklaşım Mısır Barışını mecbur kıldı. Ayrıca İsraille barış konusunda sıcak mesajlar verildi. Suudi Arabistan kralıyla da iki kez telefonla görüşüldü ve nihayet Birleşik Arap Emirlikleri’yle yüz yüze temaslar… Fakat bu adımlara rağmen Türkiye dış politikasında 2021 yılı başında Rusya başta olmak üzere sorunların daha fazla belirginleşmeye başladığı bir döneme girildi ve gerginliklerle dolu bir yıl oldu. ABD ile ilişkilerde herhangi bir ilerleme kaydedilemedi.

►2020 yılı sonunda ABD’de Biden başkanlık koltuğuna oturdu ve bu bazı çevrelerce neredeyse AKP iktidarının sonunun gelişi gibi yorumlandı. 2021 yılındaki ABD-Türkiye ilişkilerini nasıl yorumlarsınız?

Evet, söylediğiniz üzere Biden’la birlikte Türkiye’de insan hakları, özgürlükler, demokratik kurumların çalışması yönünde bir çaba gösterileceği algısı yaratıldı. Biden yönetimi iki ülke arasındaki yapısal sorunların çözümüne yönelik herhangi bir adım atmadı. Zaten adım atsa da bir kongre engeliyle karşılaşacağını bildiği için Biden da bu sahayı riskli gördü. Bunun Türkiye’nin iç politikasına müdahale anlamında yorumlanmakta olduğunu da görerek özellikle bu yaklaşımdan uzak durdu. Ancak şunu da söylemek gerekiyor ki Biden yönetimi de Türkiye’de yaklaşan seçimlerle ilgili sürecin ne şekilde sona ereceğine odaklanmış durumda. Belki de Erdoğan’la diyalog kurmak ya da Erdoğan’a destek anlamına gelecek açılımlar yerine Türkiye’de iktidarın değişmesiyle birçok sorunun kendiliğinden çözüleceğini düşündü. Ancak şunu net olarak söyleyebiliriz ki Türk Amerikan ilişkilerinde S-400’lerin yarattığı tahribat çok büyük. Türkiye’nin F-35 projesinden çıkartılması, ‘Ermeni Soykırımı’nın tanınmasına yönelik karar ve yılan hikâyesine dönen Halkbank davası bunun bir göstergesi. Türkiyenin Karadeniz'deki NATO hareketliliğine destek vermesi, Ukraynayla ilgili olarak tıpkı ABD gibi yüksek perdeden konuşması da ilişkileri yumuşatmaya yetmedi. ABD-Türkiye ilişkilerinde Türkiye’de yönetim değişmeden kolay kolay iyileşme olacağını düşünmüyorum.

►Türkiye’nin Rusya’yı ABD’ye karşı bir dengeleme aracı olarak kullandığını görüyorduk. Ancak, ABD ile yapılan son görüşmeden sonra Rusya’yla da ilişkilerin gerildiği bir döneme girildi. İki ülkenin 2021 yılındaki ilişkileri nasıldı?

Rusya’yla Türkiye arasındaki ilişkiler özellikle S-400 alımından sonra Mavi Akım Anlaşması, Akkuyu Nükleer Santralı gibi çok devasa enerji projelerinden sonra iyi bir düzlemde gitmesi bekleniyordu. Planlama koordinasyon toplantısına Türkiye, 2021 yılında ikinci parti S-400’leri alacağını açıklayarak girdi. Zaten 2021 Dağlık Karabağ Savaşı’nda iki ülke arasında bir anlayış birliğiyle yakınlaşma vardı. Ancak Türkiye’nin birdenbire Ukrayna konusunda oldukça şahin bir politika izlemeye başladı ve Ukrayna’ya İHA ve SİHA satarak Ukrayna’daki iç savaşa taraf olma yönünde adım attığını gördük. Tabii Suriye’de geçmiş yıldan kalan bakiye, İdlib sorununun çözümünde de benzeri bir sürecin devam etmesi, orada da verilen sözlerin yerine getirilememesi Ukrayna olayının üzerine tuz biber ekti. 2021 Mart, nisan aylarında tam da turizm sezonu açılacakken taraflar arasında çok sert açıklamalar yapıldı. Türkiye defalarca Kırım İhlakı'nın kabul edilemezliğinden bahsetti. Özellikle Donbass’taki çatışmalarda Ukrayna’ya verdiği destek Rusya’yı rahatsız etti ve Türkiye'nin etnik sorunlarıyla ilgilenmek durumunda kalabileceklerini dahi belirttiler. Yaz aylarında Çavuşoğlu, Türkiye Kırım Kongresi'ne katıldı. Sonrasında birdenbire Dışişleri Bakanı'nın bile katılmadığı baş başa bir görüşme yapıldı. Bu diplomatik geleneklere aykırı bir şekilde, sıra Putin'de ve Rusya'da olduğu halde Erdoğanın Soçiye gitmesiyle gerçekleşti. Rus basınından konunun ağırlıklı olarak Ukrayna üzerinde cereyan ettiğini öğrendik. Zaten akabinde de iki ülke ilişkilerinde olumlu bir gelişme, olumlu bir trend yakalanamadı. Dolayısıyla bizim dış politikada U dönüşü yaparak birçok ülkeyle barış sürecine girmemiz ne yazık ki Rusya’yla ilişkilerde ters bir etki yarattı.

►Türkiye’nin yaşadığı ekonomik bunalım ve gündemde sıcak bir şekilde kendine yer bulan erken seçim ihtimali ışığında sizce Türkiye, 2022 yılında nasıl bir dış politika izleyecek?

Türkiye 2022’ye girerken iki önemli konuyla karşı karşıya. İlki ekonomik darboğaz. Bu giderek derinleşen bir sorun. Bu sorunun çözümünde ihtiyaç duyulan yabancı sermaye ya da Batılı kurum ve kuruluşlarla ilişkiler ya da Uzak Doğu’dan firmaların yatırım için Türkiye’ye çekilmesi konusu dış politikada daha dengeli bir süreç izlenmesini gerektiriyor. Yani daha önceki yıllarda olduğu gibi maceracı bir politika yürütülemeyeceğinin en büyük işareti iç ekonomik koşullar. Zaten 2021 yılındaki bu U dönüşünün arka planında da siyasi anlamdaki genel yalnızlığın ötesinde iktisadi anlamdaki dar boğazı görüyorum. İkincisi seçimler normal zamanında yapılsa dahi yaklaşık bir buçuk yıllık bir süre kaldı. Erken seçim talebi de AKP’nin dış politikada biraz daha geri çekilmesini ya da biraz daha ılımlı bir siyaset izlemesini getirecek. Fakat seçim yaklaştığı zaman da özellikle bir dış tehdit, sorunu üzerinden bir kampanya yapılması da hatırda tutulmalı. Bu, Ermenistan’la barış sürecine girdiğimiz için Dağlık Karabağ olmayacağına göre, Libya’daki süreçte de Türkiye ciddi bir şekilde devre dışı bırakıldığına göre tek bir saha Suriye kalıyor. Suriye denince de elbette PKK üzerinden milli birlik ve beraberlik olgusuyla muhalefetin de destekleyeceği bir konu olarak bence hükümetin gündeminde tutacağı bir süreç olacak. Fakat Türkiye’nin böyle bir sürece yönelmesi sadece ABD değil Rusya açısından da artık hoş karşılanabilecek bir şey olmayacak. Bunu zaten en son yapılan Erdoğan, Putin özel görüşmesinden sonra Türkiye’nin olası bir Suriye harekâtına yönelik beklentilerinin boşa çıkmasıyla da gördük. Fakat bu bir boşa çıkma mıydı? Yoksa hükümetin bunu seçimlere yakın bir döneme bilinçli bir ertelemesi miydi? Bu da ayrıca tartışılabilir.